Dolar (USD)
32.53
Euro (EUR)
34.90
Gram Altın
2435.08
BIST 100
9770.75
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

23 Ağustos 2022

İki yaşlı

Geçmiş zamandı. Merdivenleri silen Meliha teyze60’ına girmek üzereydi. Evladının, onun evinde oturduğu için kendisinden kira istediğini söylerken yüzü bulutlandı. Oğlunun kiracısı olmak ağrına gitmişti.

(Şimdilerde o oğul; “Anne ya 6-7 bin olur, ya da çık. Yeni kiracıya rayiç fiyata vereceğim.” Diyor olabilir mi? Bugünlerde istikrarlı her kiracı böyle güzel tekliflerle kiracılarına akşam oturmasına gidiyor da…)

Meliha teyze o gün merdivenleri sildiği bezle yere düşen gözyaşlarını da sildi. Dertleşme sürerken kapıyı açık bıraktım ve geri çekildim. Onuru daha az incinsin istedim.

Sessizce kapatılan kapı sesi; herkesin kendi derdinde biraz yalnız olduğuna dairdi. Herkesin kendi derdinde yalnız bırakıldığı bir toplum olduğumuza dair...

Fakat bir ara ona “Neden çalışıyorsun?” dediğimde “Ben çalışmayı seviyorum kızım! Evde oturup ne yapacağım?” sözü ile kederimi hüzünle ılıtıvermiş, gülümsetmişti.

(Öyle ya yaşlılık gücü yettiği halde her işten, yani hayattan çekilme ve iş güç sahibi gençlere âtıl bir yük olarak, “bana baksınlar, bakacaklar tabi çuvalı” olarak yaşamlarına, baş koltuklarına yıkılmak, yığılmak ve oradan daimî eleştiri, çekiştirme yapıp ortalığa olumsuz enerji yaymak değil… Fakat yaşlılık ülkemizde neredeyse böyle icra edilen bir meslek biçimi olagelmiş. Bu emekliliğin pasifize edilme huy sırasına dizilmiş bir dizi yorgun ve kahırlı nüfus olarak algılanmasıyla da alakalı. Halbuki emeklilik; o güne kadar -ama sevmiş, ama sevmemiş- belli bir konuda emek vermiş insanların artık, bundan böyle yepyeni bir ikinci sayfa açarak, sadece sevdikleri konuda irili, ufaklı üretime geçmeleri şeklinde anlaşılabilse ve yaşanabilse idi, böyle bir nüfus olmazdı. İnsanın en çok biriktiği konudan veya konulardan yeni bir gözünün açılması ve oradan hayata kaynaması, katılması, üretmesi bir tüketen olarak kalmasından çok daha tercih edilir. Kendini tüketmeye varabilir. Erkenden, hem de yaşadığı sanıldığı halde, içten içe ölmeye…

Ayrıca yaşlılar güçleri oranında, biriktikleri, gebe kaldıkları konularda dünyaya getirebilecekleri müjdeleri, şenlikleri dünyaya getirmemekten, ülkemize, felsefemize, sanatımıza, bilimimize ve topyekun hayatımıza doğurmamaktan dolayı suçludurlar. Elbette yorgun oldukları konularda dinlenmeye hak kazandılar. Fakat aktif dinlenme yapabilir, hiç yorgun olmadıkları ve aslında hayatları boyunca “keşke o işte, o meşgalede yorulsaydım” diye hayal kurdukları konularda yorulmaktan kaçmamalılar.)

İkinci ihtiyarımdan da bahsedeceğim.

Sermayesi Allah'tan papatyacı dedeye rastlamayı özledim. Onu yıllardır tanırım. Eski mahallemde de yolunu gözlediğim, göremediğimde merak ettiğim kadar sevdiğim bir satıcıydı. Papatyalarla aracısız bir sevgi ve kavuşmayı artık pek yaşayamayacağımı anladığım yıllarda, bir dağın bütün papatyalarının topluca şehirde, hem de İstanbul'da sur içinde beni ziyarete gelmiş olması beni sevinçten ağlatırdı.

Bir defasında yayınevine giderken, aniden rastlayınca "Dedeci’m hiç olmazsa şu papatya arabasıyla senin bi' resmini çekebilir miyim?" dedim. Bana resmin yasaklandığı hadisleri senetleriyle birlikte rivayete başladı.

"Peki" dedim. "Sade çiçeklerin günahını(!) çekeyim."

"Papatyayı da gözümde abartmayacağım söz.

Söz" dedim "Laleyle, gülle kıyaslamayacağım.

Onun temsilinde halk hareketi ve direniş gibi laflar da etmeyeceğim. Söz:)"

Bu yazıyı adını telaffuz edemediğim yabancı bir şair bozmasının satırlarıyla bitirmek istiyorum. Şiire ramak kala bir şeyler karalamış. Okunuşu nasıl bilmiyorum ama yazılışı Ay şe Şener sanırım. Yaşlılığı için şimdiden heyecanlanıp yazdığı söyleniyor. O da emeklerinin üstüne yatacak herhalde… Allah affetsin.

Paydos!

emeğe

tere

zora

Paydos!

Küçücük ölelim şu kıyıda gel!

ağır bir küfe gibi

atalım yüklerimizi

Yok olmaz

şu denizi

o ormana

taşıyalım

Sil baştan gün

ömür sil baştan

emek ve ter

onur sil baştan