İki Olay Ve Gelecek İnşaası
Bir kitapla başlamak istiyorum. 1960 yılındaki darbeyi anlatan bir kitap. Değerli gazetecilerin çok ciddi ve titiz bir çalışması sonrası ortaya çıkardıkları 60 darbesinin gizli yönleri. Dönemin Genel Kurmay Başkanının hikayesi. (50 Yıllık Sır, Fatih Uğur/Mustafa Gürlek Zaman Yayınları) Bu kitap yakın tarihimize ışık tutuyor. Beni ilgilendiren ise Erdelhun Paşanın 60 darbesine karşı çıkması, darbecilerin gel başımıza geç taleplerini reddetmesi ve akabinde cezaevine giden ve bir kişinin hayatını ilgilendirdiği düşünülebilecek bir olayın tüm ülkenin kaderini belirleyecek şekilde ordu içine sirayet edecek Erdelhun sendromu olarak aşılanması. Erdelhun Paşadan sonra tüm subaylara Erdelhun Paşa örneği adeta kafalarını nakşedilerek o okullardan mezun edilmişlerdir. Akabinde de Balyoz ve Ergenekona giden yapının taşlarını örmek çokta zor olmamış.
2. örnek youtube.com/watch?v=k5NYBszQXFM sitesinden de izleyebileceğiniz Kudüs ile ilgili konuşması. Özetle Kudüs konusundaki hassasiyetini dile getiriyor ve Kudüs'ü eğer özgür göremeyecekse yaşamak istemediğini ve şehadet istediğini dile getiriyor. Kısa bir süre sonrada öz yeğeni tarafından şehit ediliyor. Bundan sonrası ise ilginç. Oğlunun bir tanesi dış işleri bakanı oluyor. Hem de dünyanın en uzun süreli dışişleri bakanı. Diğer oğlu ise Mekke valisi. En önemli görevler.
Bu iki örneği neden verdim. Farklı iki ülkede en basit tabir ile "kendini satmış" kişiler eli ile gerçekleştirilen bir darbe ve bir de cinayet. Akabinde ilkeli iki devlet adamının görevden uzaklaştırılması. Akabinde bu iki ülkedeki tüm önemli görevlere gelecek kişiler üzerinde kurulan baskı zamanla da kendi "uşaklarının" ya da "basiret, feraset, hidayet" üçlemesinden nasibini almamış kişilerin bu iki ülkede hakim olması.
"İnandığınız gibi yaşamıyorsanız yaşadığınız gibi inanırsınız." Bizlere dikte edilen yaşam tarzı dikte edenlerin istekleri üzerine bir inanışı da beraberinde getirdi. Sosyal hayat, ekonomi, hukuk vs. aklınıza ne geliyor ise bu inanış-yaşayış ikilisi üzerinden şekillendi.
Tüm bunları Mısır olaylarını okumak adına yazdım. Ancak sadece Mısır olaylarını değil tüm İslam alemini okuyabilirsiniz. Mısır olaylarında körfez ailelerinin, Suud ailesinin, İranın El-Fetihin vs. en ilginç yön ise Geziyi kendileri ve fikirleri için milat yapmak isteyenlerle bu grupların hepsinin aynı kümeye toplanmış olması. Ancak bu hususta aslında şaşıracak çokta fazla bir şey yok. Zira o kümeye daha yukardan bakıldığında sacayağını tamamlayan üst küme AB-ABD-İsrail çok net gözüküyor.
Şimdi yapılması gereken nedir? İnandığımız üzere yaşamak adına adımların atılması tek çıkış yoludur. Toplumun en küçük birimi olan aileden başlayarak, inandığımız üzere yaşamak için gerekirse bedel ödemekten korkmadan taraf olmak zorundayız. Sosyal medyada paylaşımlarla ne Esmalar ne fotoğrafını gördüğümüz o küçük bedenlerin ölümünü engelleyemediğimiz gibi bundan sonrasına da engel olamayız.
Son söz Gezi Parkı zihniyetine. Zira insan fıtratına yabancılaştırılan bu kişiler dünyayı Türkiye'den ibaret zannetmekte hayatın tek amacının nefisleri olduğuna inandırılmış ancak bunları göremiyorlar. Mısırda onca insan ölürken Mısırdakiler bizim şehitler ölürken neredeydi diyerek Sisi zavallısını destekliyorlar. Aynı Sisi ise sözde Ermeni soykırımını tanıyacağını açıklıyor. Ama seslerini çıkartmıyor çıkartamıyorlar. Oysa aynı kişiler "hepimiz Ermeniyiz" demişlerdi Hırant Dinkin katledilmesinden hemen sonra. Acaba hepimiz ihvanız diyebilmeleri için kaç insanın ölmesi gerekiyor. Ben söyleyeyim tüm Mısırlılar ölse bile demezler diyemezler. Diyemeyecekler. Biz evlerimizden başlayarak her anımızı inandığımız değerlere göre dizayn etmeden bizim sözlerimizde sadece aradaki nefreti artıracak. Biz tüm anımızı inandığımız değerlere göre tekrar inşa etmeden korkarım dualarımızda sadece sözlerde kalacak.