İki kitap iki şair
İnsan, içinde yaşadığı şehre, topluma, topraklara yabancılaşmaya başladığı zaman iç dünyası ile dış dünyası arasında oluşan gel gitler artmaya başlar. Öyle bir zaman gelir ki, ruhunda yaşadığı duygu geçişleri dışına da sirayet etmeye başlar.
İkili ilişkiler
yumağında bocalamaya başlayan insan, akıntıya kapılmış bir halde tutunacak bir
dal, fırtınaya duçar olmuş gemi misali sığınacak bir liman arar. Böyle
zamanlarda insanın onulmaz sanılan yarasına bazen bir türkü, bazen de bir
şiirden gayrı bir derman bulmak zorlaşır. Bu dermanın mimarları olan şairleri
taltif etmek toplumun boyun borcudur. Aksi takdirde mananın maddeye esir
edilmeye çalışıldığı bu çağda, şairlerden artakalan boşlukları psikologlar
yahut yan etkileri henüz daha tam tespit edilememiş ilaçlar dolduracaktır.
Dozunda şiir, en
doğru ilaçtır. Maddeci çağın inadına ve ısrarla şiir diyerek, insanların
duygularını anlamlandırmakta çaresiz kaldığı demlerde onlara yeni bir ışık
yakan şairlere selam olsun. Bu hafta köşe yazımızda gönül dünyamızı aydınlatan
iki şair ve kitaplarından bahsedeceğiz.
Gövdesi Hakkında Konuşan Kelebek * Zeynep
Karaca
Kendi içindeki
anaforları şiirin huzursuzluğuna sığınarak dışa vurmaya çalışan Zeynep Karaca, kendi iç dünyasıyla
hesaplaşırcasına iç konuşmalarını dizelere dizip okuruna sunuyor. Her insan
biraz yalnız, biraz keder, biraz da umut kokar. İnsanın ruhuna sinmiş bu
duygular hayat rüzgârının her esişinde burnunu sızlatır ve insan herkesten gizlediği
acılarıyla baş başa kalarak kendiyle konuşmaya başlar. Birileri, insanın bu
haline delilik derken, biz şairlik diyoruz. Ki şiir olmasaydı, biz ne yapardık?
İçimizdeki girdapları nasıl teskin ederdik? Zeynep Hanım da şiirin duldasına
sığınarak hayatın yağmurlarından korunmaya çalışıyor. Diğer yandan da haylaz
bir çocuk misali yaşamın yağmuruna çıkıp inadına ıslanıyor. Nihayetinde
ruhundan dökülen kelimeleri de avuçlarında kurutarak şiir niyetine bize
sunuyor. Ne de güzel yapıyor!
Dünyayı, sisler içinde
ve hiç yola çıkmamaktan ve oturup vakit kaybından kaybetmekse kendi yaşamının
içine dönerek nefes alıp vermeye devam etmeyi yeğliyor şairimiz. Bunun adına
galibiyet denilemese de en azından kaybetmiş de olmuyor. Yaşamanın insanı
kandırdığını ‘ölü doğmak’ olarak
tanımlasa da umut ederek içe dönmeyi şiirin açtığı yolda yürüyerek imliyor
okuruna.
Ketebe Yayınlarından çıkan ve 32 şiir ve 52 sayfadan oluşan
kitabın sonundaki “Bir bebek önce hangi heceyi söyler” dizesini okuduğunuzda Zeynep Karaca’nın söyleyeceklerinin
burada bitmediğini, bu kitabın bir bakıma ‘Gövdesi
Hakkında Konuşan Kelebek’in tırtıl döneminde söyledikleri olduğunu
anlıyorsunuz.
Zeynep Karaca’nın iç sesinin resmini bulacağınız Gövdesi
Hakkında Konuşan Kelebek kitabını günün yoğunluğundan uzakta, gecenin
yarısına yakın bir zamanda okumanızı tavsiye ederim. Zeynep Hanım’ın
dizeleriyle noktayı koyalım.
“Hâlbuki insan nedir / İki
toprak arasında devinen su / Bir de şu: / En beyaz giydiği gün dünyaya ait
olmayan”
Beklerken Söylenen * Zeynep Yıldırım
Bazen okuduğunuz
şiirleri içselleştirmek ve sizdeki karşılığını bulmak için farklı zamanlarda
okumanız gerekebilir. Şairle aynı ruh haline denk geldiğiniz zaman işte o vakit
şiir bütün gizeminden sıyrılarak kendisini size tanış eder. Zeynep Yıldırım’ın bazı şiirlerinde bu
derinliği görmek için de farklı zamanlarda okumanız gerekebilir. “Dünyayı
sessize aldım / Sesini açtığımda müziğin / Evet kimseler yok şimdi / / /
Otobüsler niçin sürekli / Uzun yolculuklara çıkıyor?”
Hayatın içinden kavramlarla
şiiri sadeleştirerek imleyen Şair, iç sohbet tadında okuyucuya sesleniyor.
Şiiri anlamlandırmaktan öte hayatın gayesi olarak görerek yaşama biçimi kılıyor
dizelerinde.
Sevgili Şair; “Tanrım!
Üzgünüm / Provası yapılmamış bir aşk büyüttüm / İçinde çarmıhını taşırmış
insan” dizelerinde de görüldüğü üzere pişmanlıklarla dolu olduğunu ve
üzgünlüğünün nedeninin insanlara güvenmek olduğunu ince bir sitemle veriyor
okuruna. Ki şair sadece şiir yazan kişi değildir. Aynı zamanda toplumun her
türlü duygu ve düşüncesine tercüman olan kişidir. Nihayetinde herkes kendi
çarmıhının hamalıdır.
İçinden geçenleri
içinden geldiği gibi yazan Şair, şiiri gereksiz laf kalabalığından arındırarak
olması gerektiği kadar kelimeyle almıştır. His dünyasını şiirleştirirken bir
taraftan da şahit olduğu olayları tahlil ederek tasvirini yaparak okuruna
sunuyor. Şiirin sesini daha iyi duyabilmek için dünyayı sessize almak
gerektiğini de satır aralarına gizlerken kalp gözüyle görmenin azmini
göstermeye çalışıyor.
Zeynep Yıldırım’ın kalemine sağlık olsun diyor ve 44 şiir
ve 63 sayfadan oluşan ve Çıra Edebiyat
Yayınlarından çıkan Beklerken Söylenen’in arka kapağındaki
şiire kulak verelim: “İnce parmaklı kızların / Birikmiş
mektupları okunur belki bir gün / Diyerek ilikledim sayfalarımı / Gökyüzüne
çakılmış uçurtmalara / dalgın tarihine bildiklerimin / / Yeni bir gün
dökülmeden sokağa / Ezberini bozmaya gidiyorum kentlerin”