İki günde iki milyon
Makalemin başlığından da anlaşıldığı gibi, hükûmet edenler daha fazla gecikmeden sosyal devlet olma ilkesinin icabı olan icraatı ile bir kere daha vatandaşına bana güvenin dedi. Alım gücü yuva edinmeye yetmeyen yüzbinlerce insanımız Cumhuriyet tarihimizin en büyük ve en kapsamlı sosyal konut projesi sayesinde ev sahibi olacak.
Hem de öyle bir eve sahip olacak ki, alt yapısı tamamlanmış iç dizaynı oturmaya
müsait ve mahalle konseptinde camisi, marketi, sosyal donatısı ile tam ve mükemmel.
Körün istediği bir göz Allah verdi iki göz atasözümüze tam da uygun bir icraat
olacak ve binlerce aile ev sahibi olarak sebep olanlara dua edecek.
Yapandan edenden Allah razı olsun.
Ancak sosyal medya, görüntülü ve yazılı basında, ses getiren
bu devasa projeyle ilgili yorumlara baktığımda sükûtu hayale uğradığımı itiraf
etmeliyim.
Aman Allah’ım… Muhalefet etmenin şerefi, edenlerin de şereflisini
nasip et demekten kendimi alamadım.
Bu kadar savrulmayı uçuk kaçık akla mugayir açıklamaları
kelli felli insanların ağzından veya kaleminden döküldüğünü görünce millet
olarak neden iflah olmadığımızı anladım.
Bu kafa ile biz iflah olmayız.
Bu kafanın sahiplerinin de islâhı benim penceremden gördüğüm
kadarı ile pek mümkün değil.
Yine de Allah müstehaklarını versin diyorum.
Muhalefet etmek her şeye ama her şeye bodoslama karşı olmak
demek olmamalı.
İktidar olmak yıpratıcıdır. Çünkü haklı haksız bir sürü
beklenti ile karşı karşıya ve verilen vaatler de yerine getirilecek.
Elbette meyveli ağaç taşlanır.
İdare edenlerde insan ve Orhan Babanın demesi ile de
“hatasız kul olmaz”.
Çevre bakanımız son birkaç gündür proje ile ilgili akla hayale
gelmeyen abuk sabuk tüm sorulara,
içtenlikle açık ve net cevaplar vermesine rağmen niyeti üzüm yemek
olmayan art niyetli bağcı dövücü sorular sosyal medya pazarında TT yapılarak
keriz avına böyle önemli bir projede de çıkılmasını hiç mi hiç samimim
bulmuyorum.
Ama ne yapalım.
Durum bu.
Sabır ve sebat silahı ile teçhizatlanarak beklemekten başka
çaremiz yok.
Bekleyeceğiz ve inşallah evlerin teslim törenini de
göreceğiz.
Tıpkı Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) tadilat sürecinde yalan tüccarlarının piyasaya
sürdüğü yalanlarda olduğu gibi bekleyeceğiz.
AKM açılış töreninde gördükleri karşısında yüzleri
kızarmayanlar belki bu devasa projenin açılışında yüzleri kızarır da bizler de
görürüz.
****
Seçim sathı maili
Seçim sathı mailine erken de olsa girdik. Perşembenin gelişi
Çarşambadan belli oldu ve böyle devam ederse siyah ve beyazdan başka bir renk
bırakmayacağız.
Halbuki gökkuşağından bile onlarca hatta yüzlerce tonda renk
üretmek mümkün. Birisinin beyaz dediğine anında siyah demek gibi akıl dışı bir
durumla karşı karşıyayız.
Yalan üzerine kitaplar yazan seminerler verenlerin dümen
suyuna balıklama atlayanları gördükçe içim cız etse de durum bu maalesef.
Hele son günlerde yüce dinimiz ve peygamber efendimiz
üzerinden giderek dozu artan tartışmalara şahit oldukça hayıflanmamak ne
mümkün.
Ben yıllardır diyorum bazı dostlarım ise Osmanlı
dedelerimizin gerilemeye başladığı tarihi baz alarak 300 yıldır diyor.
Dedelerimizin bıraktığı miras üzerinden bugünün yaşanmışlıklarını
değerlendirdiğimizde belki bir çıkış yolu bulabiliriz.
Hadimi olduğu kadar haini de bol bir milletin evlatlarıyız.
Kim kime göre hangi argümanlarla hadim veya hain bu soru
üzerinden yakın geçmişe hatta geçen hafta yaşadığımız İstanbul’daki metrobüs
kazasını ve İzmir’in kurtuluş gününde yaşananlara dijital ve sosyal medya
üzerinden yazılanlar çizilenler üzerinden bir bakalım.
Kazanın metrobüs şoförünün hastalanması ile ilgili olmasına
rağmen bu durumdan vazife çıkarmaya çalışanları görünce pes dedim.
İstanbul, son üç yıldır her şey çok güzel olacak sloganı ile
başkan seçilen İmamoğlu tarafından çok güzel yönetiliyor veya çok berbat
yönetiliyor gibi siyan beyaz tondan çok grinin tonları ile bir değerlendirilse
ve vatandaşın seçtiği başkan ön yargısız eleştirilere muhatap edilse daha güzel
olur gibime geliyor.
Çiçeği burnunda bir başkan olduğu dönemde, açılışı yapılan
Başakşehir Çam Sakura Hastanesinin yolunu büyük bir aşk ve şevk ile yapması
gerekirken ödenek yokluğundan dem vurması, Fazilet durağı gibi bir safsataya
balıklama atlayarak kendisine rey vermeyen vatandaşı ağır ithamlarla suçlaması,
İstanbul kar sel gibi doğal afetlere teslim olduğu zamanlarda başkanın ortadan
kaybolması gibi garabetler için zevahiri kurtarıcı bahaneler üretmek ne kadar
gayrı ahlaki ise, aynı şekilde metrobüs sürücüsünün hastalanmasına bağlı kazayı başkana
veriştirmek için sebep görmek de aynı gayrı insaniliktir.
Seçim döneminin zorlu geçeceği bugün yaşadıklarımızdan
anlaşılıyor. Aklı selimimizi rehberimiz olarak kullanalım. Duyduğumuz
gördüğümüz velhasıl her türlü gelen bilgiyi de akıl süzgecimizden geçirerek
değerlendirelim.
Bu tercih bizi ne
rezil, ne rüsvay, ne de berbat eder.
Etse etse ihya eder.
Sağlık ve mutluluk dileklerimle.