İki gözüm hüzün
Farklı bir enerjidir hüzün. Sanmayın ki düşürür insanı yükseğinden. Çevirir yolundan, ol ’undan…
İnen en zarif kamçıdır; hüzün, kendini aşka dayamış bir sırta. Ondaki zarafeti görünce dokuz nala at olası gelir kendini bırakıp yelelenip uçası gelir coşkusu insanın.
Demiş ya Aşık Paşa Garib-name’sinde. (1330)
“Yār-ıla birlik iden mahzun değil”
Hüzün salya sümük bir zırlaklık, bir düşkünlük değil. Güleç ve riyasız ağlayış burcudur. Yanaklar temiz ve şeffaf. Yüzde özel bir cila hâkim. Güneşe el veren hakikatin nihai tesellisinde kurutulmuş gözyaşından imal edilmiş. Vallahi.
Biz hüznü ilkin bizim Yunus aleyhisselam’da sevdik. "Bir türlü olmuyor." diye kendini terk eden Yunus'ta... Balığın afiyeti, daralmanın asi çocuğunda...
Veya Rabb bıraksa kendini alaşağı edecek olan Meryem aleyhisselam'da mı sevmiştik ki... Anlamayacaklarından emin olduğu için susarak konuşmuş olan Meryem’de...
Çünkü anlatırken yorar kendini, yaralarsın. Sustuğunda onlardan dinlenirsin. Susmanın üçüncü vaktinde belki vicdanları el kaldırır, belki söz alır derinleri. Sığlık sığlığa bağırmayı terk ederler belki. Kim bilir duyarlar kendilerini. Belki kazma kürek büyüklüğündeki bir tecessüsle dalmayı başkalarının mahremine, terk ederler.
Tamam hatırladım.
Biz hüznü; hüzne peygamber olanın dostluğunda... Sevdik.
Ya bir de hani "Konuş benimle!" diyen bir dost vardı. Kelime kelime Sina' da dört dönüp de... En nihayet ateş aldığında Sina’nın başı; “Benim ben! Rabbin!” sesinin yankısı bize kadar geldiğinde… mi sevmiştik ki hüznü?
......
O yüzden herkesten hüzün toplarız, çiçek toplar gibi. Üzüm hasadı gibi hüznün hasadını yaşarız. Gülecek kadar malzememiz varsa da aldırmayız. Saklarız. Neden? Düşman mıyız kendimize? Hayır. Bencilliğe düşmanız.
Hep beraber gülelim güleceksek ayeti inmişti veciz bir özet gibi.
O yüzden beraber ağlamayı yaşamak bildik.