İki devran, bir dost.
‘Arkadaş’ kelimesinin etimolojik kökenihoşumuza gitse de ‘dostluk’ kelimesi,arkadaşlıktan çok daha fazlasını içeren anlamıyla insan ilişkilerinde ayrı bir yer tutar. Bu nedenle dostluğusadece insanlar arasında vukubulan kuvvetli bir bağ olarak görüponu dar bir alana hapsetmek, ona yapılacak en büyük kötülükolur. Eğer ‘dostluk’kelimesinin bir kalbi olsaydı,adına yakışmaz bir şekilde bu duruma çok kırılırdı. Çünkü dostluk, samimiyetsizlerce mahkûm edilmiş olmasınarağmenzincirlerini kırmış,derin bir kavramı ifade eder.Sınır tanımayanbu derinliği anlamak,hem onu daha iyi tanımamız için hem de sağlam dostluklar kurabilmemiziçingerekliliktir. Bu nedenle dostluğu, zaman ve mütekabiliyet üzerindenanlamak gerekir.
Zaman bakımından düşünüldüğünde
dostluğun, zamansızya da her an ortaya çıkabilecek bir tevafuktan ibaret
olmadığı,filizlenmek için sonbaharı ya da ilkbaharı beklediği görülür.Dostluğun
ilk ya da son oluşu fark etmeksizin ‘bahar’la yanlış bir şekilde
ilişkilendirilmesinin önüne geçmek için, onun daldaki bir çiçekveya tekâmül edeceği
tatlı, şaşaalı bir meyve değilkökün kendisinden ibaret olduğunu hatırlatmak
gerekir. Ağaçların birbirleriylekonuştuğunu,ihtiyacı olan vitaminleribirbiri
ile paylaştığını bilmeyen çoğunluğu‘kaideyi bozmayan istisnalar’ olarak kabul
edersek;ormandaki bir ağaçla şehirdeki bir ağacın farklılıklarının dostluğun ne
demek olduğunuyukarıdaki cümlelerden daha iyi anlatabileceğini de
söyleyebiliriz.
Mütekabiliyet esasına
göre düşündüğümüzde ise dostluğunher şeyden öte karşılıklı güven duyma hali
olduğunu görürüz. Çünkü güven hissi, kalbinizde ve ruhunuzda dolaşmadıkçadünyanın
neresine giderseniz gidin güvende değilsinizdir.Eşya, insan ya da başka
canlılar -muhatabınız ne olursa olsun- sağlıklı bir ilişki kurmanın ilk adımını‘güven
hissi’ oluşturur.Sınırı geçerek İlahi hikmetle dünyaya gönderildiğimizden beri
bu böyledir veHz. Âdem ile Hz. Havva’nın kıssası bu manada ilk ve en etkili
misaldir.
Zaman ve mütekabiliyet esaslarının
akabinde, dostluğun yalnızca canlılarla değil başka varlıklarla da
kurulabileceğini hata bunun daha uzun soluklu olabileceğini birkaç misal
üzerindentemaşa edelim.
***
İnsana
dost olmak,göz içi boşlukları dolduran bir
sıcaklıkla başlayıp,dua kabilinde bir selamla ilerleyen, dertlerin
paylaşılmasıyla yıkılmaz bir hal alan, mutlulukların paylaşılmasıyla zirveye
ulaşan vedünyadaykennatamam olan bir yolculuğu ifade eder.Bu birliktelik
dünyayı aşamayacak kadar değersiz ve meşakkatsiz olmadığı için ancak ve ancakmenzili
ahiret olan bir yoldaşlığa uzandığında tamamlanmış olur.İki devran arasında
sürecekolan bu yolculuktaunutulmaması gereken şey, vefanın dacefanında dostluğa
dâhil olduğudur.
Kitaba
dost olmak,içinde bulunulan durumun kelimelere ve
onların toplamı olan cümlelere dökülmüş haliniya da bunun tam tersini ifade
eder.Dostluk satır satır ilerlerken bu dostluğun gereği olarak yapılacak tek iş,
hayatın tam ortasına atılmak üzere cümleler biriktirmek ve zamanı geldiğinde çayıra
salınan kuzular gibi onları dudaklardan salıvermektir.
Fikre
dost olmak,fikri desteklemek, ona karşı olanları sükûnetle
dinlemek, değerlendirmek, zaman zaman ‘acaba yanılıyor muyum’ diyebilmektir.O
fikre önce dost olmak sonra ondan beslenmektir. O fikri olur olmaz mekânlarda
temel dayanaklarından ve çıkış gerekçelerinden uzaklaşarakdostluğa yakışmaz
şekilde, ruhsuzca dile getirmek o dosta yapılacak en büyük vefasızlıktır.Vefakârlık
ise dost olunan fikirle,geçmişe ilmek ilmek örülmüş bir asma köprü atmak ve geçmişle
kuvvetli bir bağ kurmaktır.Tıpkı rahmetli Fethi Gemuhluoğlu’nun dediği gibi “Fikre
dost olan tarihe dost olur.”
Dua’ya
dost olmak,insanın kendine dost olmasının zirvesidir.
Duayı dost edinen acizliğinin farkında olup Rabbine iltica eden herkesin şiir
yazabildiği, herkesin iyi bir yazar olduğu mekânda muhabbet ehli olur. Dünyayı kuyu
bilene Yusuf’un, türlü türlü dertlere duçar olanlara ise Yunus’un,Eyüp’ünkıssasını
fısıldayan dosttur dua.O’ndan gelen her ne varsa baş üstüne konması ve bunun
getirdiği teslimiyet, yalnızca duanın bir sonucu olarakinsanı kemale erdirir.O
nedenle derler ki; Duayı dost edinmiş olanların kalbini kırmayın, çünkü onlar kalpleriyle
beraber Rablerineiltica etmiş ve Yunus Emre’nin dediği gibi, “Dost burdadır
bize ne gam!” demişlerdir.
Selam, selamet ve
hayırla…