İki dağ arasında
Kendisiyle aynı gazetede yazmaktan onur duyduğum Sevgili Dostum Ali Bal’ın 2022 yılının Kasım ayında Şule Yayınlarından çıkan İki Dağ Arasında isimli deneme türündeki eserini bu haftaki köşemize misafir ediyoruz.
Dostluk, zamanla
kazanılan ve hesabî olan bir olgu değildir. Bilakis, öteden beri var olan, yeri
ve zamanı geldiğinde birbirine denk gelen yüreklerin buluşmasıdır ve hasbîdir.
Dünya görüşü ve hayat duruşu olarak kendime yakın hissettiğim Ali Hocam ile
dostluğumuz da böyledir. İki Dağ
Arasında kitabındaki deneme türündeki yazılarını okurken de aynı noktada
durduğumuzu bizatihi tecrübe ettim.
Kalemini kadifeden
bir ses eyleyerek akıcı ve sözü yormayan bir üslupla yazan Sevgili Dostum Ali
Bal, bu kitabını okuyacak okurunu ‘sevgilisini
yıllarca bekleyen âşık’ misali ‘Beklenen’
diyerek niteleyerek başlıyor söze ve kitabını adeta okuruna ithaf ediyor.
Deneme yazmak bir
bakıma kolay, bir bakıma da zordur. Konuyu belirleyip kurguyu tamamlamışsanız
ve bilgi birikimi ile kelime dağarcığınız genişse kelimeler tespih tanesi gibi
dizilir satırlara. Aksi takdirde kelimeler gevelenip durur dilinizde. Ali
hocamızın denemelerinde konuya hâkim oluşuyla birlikte kelimeleri usulünce ipe
dizişini seyrediyorsunuz. Okurken akıcı ve etkileyici dilini fark ediyorsunuz.
Ara ara şairlerin
şiirlerinden birkaç dize ile konuyu açıklığa kavuştururken sizi de kelimeler
arasında boğulmaktan kurtarıyor. Şairlerin şiirlerinden dizelerle süslediği
satırları okurken şiir tadında bir yolculuğa çıkmış oluyorsunuz. “Şiiri Yaşamak” isimli yazısında da
açık bir dille ifade ediyor. “Şimdi bir
şiirin dizesine tutunma, bir mevsimin geçişini izleme vakti.”
Yazarlar, bir
bakıma yaşadığı döneme ayna tutar. İçinde bulunduğu çağa en canlı tanıklık
ederken, kaleme aldıklarıyla da yıllar sonrasında dahi o döneme ışık tutmuş
olur. Bu sebeple yazarların, içinde bulunduğu çağa ve topluma kayıtsız kalması
imkânsızdır. Bir derdi, bir yanlışı kaleme almak, doğruyu işaret etmek, o dönem
ile hemhal olmayı gerektirir. Bu anlamda yazarlar, dönemin ayağı yere basan
tanıklarıdır. Bu dünyanın başından bir pandemi musibeti geçti ve ömrümüzün
yaklaşık iki yılını işgal etti. Herkesin bir virüsle imtihan olduğu ve
ölümlerin sıradanlaştığı bir imtihan… Buna tanık olan yazarlar da doğal olarak
bu duruma kayıtsız kalamadılar. O dönemin şahitlerinden biri olan Ali Hocam da
kendi zaviyesinden meseleleri değerlendirmektedir. “Ömür ve ölüm, iki kardeş ve iki kardeşin anlaşamadığı miras oldu
dünya.” sözüyle tanıklığını tarihe not olarak düşüyor.
Mülteci konusunda
kaleme aldığı “Dünyaya sığınan insan,
şimdi dünyaya sığmıyor. Dünyayı sahiplenerek başkalarını sığdırmıyor dünyaya.”
sözü hepimizin faşist duygularını tarumar edip ensar ruhuna sahip olmamız için
kulaklarımıza küpe olacak türdendir.
Bizim yaşlarda
olanların hatırlayacağı üzere, bir dönem kişisel gelişim kitapları modaydı.
Burada ‘moda’ kelimesini üstüne basa basa kullanıyorum. Moda, ihtiyacı
karşılamaktan ziyade bilakis kapitalizmin ortaya çıkardığı tüketim toplumunun
varlığının devamını sağlaması için uydurulan bir kavramdır. Kişisel gelişim
kitaplarının bu modanın bir ürünü olduğu bir dönemde başladılar insanların kalpleriyle
arasında mesafe koymaya. “Zihin en güçlü
silahmış ve insanın kendini onarması zihinle başlarmış!” Zihnin ve
düşüncenin gücünü yadsımıyoruz. Ancak kalpten ve duygudan yoksun bir zihnin
atom bombasının mimarı olduğunu unutmamak gerekir. Ali Bal, meseleye bu açıdan
bakıyor ve artık kalbe dönme, kalbe kulak kesilme, gecenin karanlığında iki dağ
arasında kalan ruhumuzu bir ay gibi üstümüzde duran kalp ile aydınlatma
vaktidir diyor. Bunu da anlamı kasmadan, sözü yormadan, kararında kelimelerle
kalbe dokunan yazılarla bize anlatıyor.
Ali hocamın
dememelerini okurken kendimi şanslı hissedenlerdenim. Bizzat sohbet edip, çay
içmişliğimiz olduğu için yazılarını okurken kendisiyle sohbet ediyormuş gibi
hissediyorum. Kalbe şifa olan konuları bir öğretmen edasıyla işlerken hem
öğretiyor, hem tavsiyede bulunuyor, hem de zihinde bir soru işareti bırakıyor. Kitabın
içindeki yazılarla ilgili daha fazla detay vermeden ivedi bir şekilde okumanızı
tavsiye ediyorum.
İki Dağ Arasında,
yazarın kendisine ait özlü sözlerle dolu birbirinden kıymetli altmış yazıyı
bulacaksınız. Bazı yazıların başlığına baktığınızda dahi o yazıyı okuma hissi
uyanıyor içinizde. Şiiri Yaşamak, İçimizdeki Işık, Muhasebeci Arıyorum, Uzak
Düşünce, Halimin Beyanıdır, İçimizde Kaç İsmail Büyür, Yalnızlığa Kahve Molası,
Ruhun Sığındığı Zamanlar bunlardan bazılarıdır.
Ali Hocamın, “Kendini bırakıp gidenler vardır.” sözünde
bile, kitabı okuyup bitirdiğinizde kendi gitmiş olsa bile yazdıklarının
zihninizde ve kalbinizde dönüp durmasından ne kadar haklı olduğunu
anlıyorsunuz.
Ali Bal,
nihayetinde İki Dağ Arasında sora sora ve ara sıra şiir okuyarak kendi içine
yaptığı yolculuğa bizi de dâhil ederek kendi ruhumuza varmamızı istiyor.
Kitabın okurunun
ve idrak edeninin bol olması temennisiyle Ali Hocamın kalemine, ömrüne ve
yüreğine sağlık diliyorum.