Dolar (USD)
35.00
Euro (EUR)
36.55
Gram Altın
2944.95
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

İkame kültürü

İnsanlığın bugün geldiği noktada gerek geliştirdiği teknoloji, gerekse yeni yaşam biçimleri bir yandan kolaylıklar getirmekle birlikte, insanlık üzerinde ciddi maliyetleri de var. Bu maliyetler sadece maddi anlamda değil, insanın değişimi ve hayata bakışından dünya ile irtibatına kadar manevi maliyetler de oluşturuyor.

Nihayetinde her seçimin bir bedeli vardır. İnsanlık bu maliyetleri ödemeyi göze aldığında, böyle bir hayatın içinde yaşar. Fakat özellikle insanı başkalaştırmak gibi faturalarla karşımıza çıkan maliyetler, ödemeyi göze alsak bile ortada bir müddet sonra “bios” sınırları dışında bir varlık bırakmadığından bizzat “insan” denilen varlığın ortodoksisine hasar vermeye başlıyor.

Bunun temel sebebi her alanda insan ve onu kuşatan her şey arasında aracısız olması gereken ilişkilerin artık, sade ve direkt kurulamaz hale gelmesidir. Söz gelimi; ekonomik anlamda gerçek değeri olan altın paralar, neticede itibari bir değere sahip olmayıp üzerinde herhangi bir rakam yazmasa da kıymetini kaybetmezler. Ancak piyasaya gerçek para yerine itibari paraların sürülmesiyle bir “aracı” devreye girmiştir. Hatta artık günümüzde paralar da bonolar, diğer kıymetli kağıtlara yerini bıraktığından, bu aracıların çoğaldığını bile söyleyebiliriz. Nihayetinde egemen bir gücün ya da bir ülkenin gücünden dolayı “kıymet” atfettiği bir şey gerçeğin yerine ikame olabilmektedir.

Benzer bir durum insan-insan ilişkisinde de gözlemlenebilir. Nihayetinde aslolan iki insanın yüzyüze görüşmesi, muhabbet etmesi ve bu bağlamda en temel “ünsiyet” kurma ilişkisini gerçekleştirmesidir. Pandemi sebebiyle tüm bunların ne kadar büyük bir nimet olduğunun daha iyi anlaşılmış olacağını ümit etmek isterim. Fakat komşu, akrabalık vb. ilişki ağlarının çökmesi ile darbe yiyen direkt insan-insan ilişkileri uygarlığın geliştirdiği sanal mekanizmalarla artık dolayımlanmış durumda. Bir başka deyişle, geliştirilen bu mekanizmalar insanı kendi içinde kapalı monadlara çevirerek, ona yegane pencere olarak “sanal”lığı açmış görünmektedirler.

Pandemi sürecinde sanal ilişkileri, başka yol olmadığı için makul kabul etmekle birlikte pandemiden bağımsız olarak zaten sosyalliklerin vicahiden sanallığa doğru günbe gün evrildiğini hepimiz görmekte ve tecrübe etmekteyiz. Çevrenize şayet dikkatlice bakarsanız, özellikle yeni yetişen gençlerin sosyallik biçimlerinin kendi odalarının dışına taşmadığını da rahatlıkla müşahede edersiniz. Ben sanal dünyadakiler dışında birçok gencin yegane gerçek sosyalitesinin karşıdaki bakkala giderek içecek almak olduğunu gözlemlemekteyim.

İnsan ve tabiat ilişkisi de benzer sorunlardan epey payını almış görünmektedir. Teknoloji, şehirleşme ve metropolleşme büyük oranda tabii hayatın önünü tıkamıştır. Tüm dünyada genel olarak metropolleşmenin hala devam ettiği ve yüksek oranlarda olduğu düşünüldüğünde, insan ve tabiat (çevre) arasında giren katmanları daha çok gözümüzün önüne getirmektedir. Her şeyden önce tabiat ciddi anlamda tahrip olmaya devam etmektedir. Betonlaşma, tabiatla ilişkiyi de seyirlik ve dikey bir düzleme taşımıştır; yani insanın içine girebileceği değil, uzaktan seyredeceği bir tabiat. Üstelik de tabiata yer vermek mecburiyetini bu kadar yerine getiriyoruz dercesine eğreti duruyor şehrin ortasında. Diğer yandan bugün tabiatla buluşmak fazladan zamanları, merasimleri ve yolculukları gerektiriyor.

İnsanla onu kuşatan çevresi arasında geliştirilen bu ikame kültürü, aracılardan gerçeğin görünmesini engelliyor. Öyle ki, kimileri insanın Tanrı ile ilişkisinde bile “aracı”ları devreye sokuyorlar.