İhvanı Müslimin’in Çizgisi (4)
Çok detaylara girmeden kısaca diyebiliriz ki, şu anda düşman ümmeti 5 parçaya bölmüştür. Bunlardan dördünün önü açık, hatta gizli aşikâr desteklenmektedirler. Ama birinin önü kapalıdır. Çünkü o “Devrisaadet İslam”ına talip olup ümmeti ayağa kaldırması en muhtemel olan güçtür.
Önü açık alanlar:
- Tüm renkleriyle Şia. Gulat olanı, olmayanı fark etmez. Kaldı ki aslında gulat olmayan Şia yoktur.
- Çağdaş haricilik de diyebileceğimiz tekfirci vahhabilik. (bunlar, vahhabilik deşifre olduğundan, daha çok selefilik ismini kullansalar da neticede tekfircilik konusunda hepsi DEAŞ ile aynıdırlar)
- Genel olarak küresel derin güçlerin kontrolünde olan sünnet düşmanı, reformist yapılar.
- Şahıs merkezli ve önder olan şahsı, la yus’el kabul edip tabulaştıran; Evrenesoğlu, FETÖ vb. tarikatımsı yapılar.
Önü kapalı olan 5. Kısım ise “vasat ümmet anlayışına sahip yapılardır” bunlar değişik bölgelerde farklı grup ve cemiyetler olarak var olmakla beraber, bunların lokomotifi ise tartışmasız “İHVAN” hareketidir. Vasat ümmet anlayışı, ümmeti ayağa kaldıracak olan yegâne güçtür. Bu sebeple durdurulmalıdır. Mümkünse yok edilmelidir. Değilse en azından mümkün olduğunca engel olunmalıdır. İşte ihvan etrafında koparılmaya çalışılan fırtınanın, tozun dumanın asıl sebebi budur.
Bunun için her yol mubahtır. Çünkü bu bir ölüm kalım savaşıdır. Tunus, Mısır, Yemen, Suriye ve Libya’da yaşanan ümmet inkılaplarının daha doğmadan boğulmaya çalışılması bunun içindir. Hamasın Gazze’ye hapsedilmesi, Rabia meydanında yaşanan katliam, tarih boyu yaşanan, ihvan liderlerinin sürgün, zindan ve şehadetleri… Son olarak Muhammed Mursi, Muhammed Bedi-i vb. liderlerin şehit edilmeleri vs. hep bunun içindir.
Yani düşmanın ümmete karşı sürgit devam ettirdiği savaş ve planların hedefi öncelikle vasat ümmet anlayışının durdurulmasıdır. Petrol, doğalgaz vb. yeraltı ve yerüstü kaynaklarının talanı bundan sonra gelir. Asıl olan ümmetin ayağa kalkmasının engellenmesidir. Bunun için de ümmetin ümidi olan VASAT ÜMMET ANLAYIŞI ve dolayısıyla İHVANI MÜSLİMİN durdurulmalıdır.
Aslında önü açık olan kimi mahfil ve grupların desteklenmesi de bu gayeye matuftur. Çünkü vasat ümmet anlayışını engellemenin en kestirme yolu, ya ifrat, ya da tefrit içeren muharref İslam anlayışının güçlendirmektir. Dolayısıyla bahsettiğimiz önü açık olan gruplar ne kadar güçlü olsalar, vasat ümmet anlayışını o kadar daha fazla engellerler. Düşman da bunun farkında olup bu oyunu asırlardır gayet ustaca devam ettirmektedir.
İKİNCİ kısım olan Şia’ya gelince, iftira ve karalama kampanyasının piridirler. Ashabı Kiram (Rıdvanullahi aleyhim ecmain) hazeratı hakkında onca iftira ve karalama kampanyaları yürüten, hatta onları tekfir etmekten çekinmeyen bir güruhtan ne beklenir ki. Şia, Abdullah bin Sebe’ Yahudi’sinin ümmet içine saldığı bir fitnedir. Özgün bir İslam mezhebi değil, dine karşı din projesinin önemli bir parçasıdır. Bu sebeple de tarih boyunca ümmete karşı her renkten ümmet düşmanlarıyla her tür işbirliğine girmişlerdir.
Ümmeti Muhammed (sav) bir buçuk iki milyar olarak tahmin edilmektedir. Bunun içinde Şia (kendilerini ümmetten sayarlarsa tabi) yüz milyon bile değildir. Tarih boyu Şia’dan yararlanan batı şimdi neden yararlanmasın ki… Şu anda İslam ümmetinin işgal, katliam ve talan yaşanan her bölgesinde, Şia direk veya dolaylı olarak vardır ve dişleri sökülünceye kadar da var olacaktır.
Sene seksenleri hatırlayınız. Şia rüzgârının fırtına gibi estiği zamanlar… Neredeyse tüm Müslümanların “İslam cumhuriyeti” kuruldu diyerek sevindiği dönemler. Bu cumhuriyetin İslam değil Şii cumhuriyeti olduğu yıllar sonra anlaşılacaktı… Kaldı ki şu anda bile nice insanlar hala işin aslını kavramaktan uzaktırlar. Bu dönemde sadece İran’ı eleştirenler değil, nötr durup İran’ı savunmayan ve övmeyenler bile “Amerikancı”, “rabıtacı” diye yaftalandılar. İran rüzgârına kapılanlar, insanları iki kısma ayırmışlardı. İran’ı destekleyen gerçek! Müslümanlar ve diğerleri…
Doğrusu Şia sahabeleri tekfir edişini, ehlisünnete olan kin ve düşmanlığını, tarih boyu İslam ümmetine karşı İslam düşmanlarıyla yaptıkları nice işbirliklerini çok iyi kamufle etmişti. Ne de olsa takiyye Şia’ya göre imanın şartlarındandır. Her tür yalan ve iftira onlar için mubahtır. İran yoğun propaganda için gerekli tüm imkânlara sahipti, nice Sünni ülkelerin genç neslini de büyük oranda devşirmişler ve kendi emelleri için kullanıyorlardı.
İran ırak savaşı sona erip sis duman dağılınca birçok Müslüman İran’ın gerçek yüzünü tanıyıp uyanmıştı. Son olarak Suriye, Irak ve Yemen’de yaşanan; Şia’nın ümmete karşı açıktan savaşı, uyanmamış birçok iyi niyetli Müslümanı da uyandırdı. Haşhaşiler hariç tabi ki. Şia var olduğu günden beri ümmetle savaşmaktadır. Zaten kuruluşu da bunun içindir. Ancak takiyye inancı gereği, bunu daha çok gizli kapalı yapmaktaydı. Ama artık mızrak çuvala sığmıyor.
Sonuç olarak ihvan çizgisinin değiştiğini en çok dillendirip yaymaya çalışan Şia olmuştur. Zira ehlisünnet dünyası içinde, ümmetin kıyamını gerçekleştirmeye en yakın oluşum İhvanı Müslimin’dir. böyle bir kıyam, İslam ümmetini sadece batılılara karşı gereken izzetine kavuşturmakla kalmayacak, Şia’nın İslam neslini şiileştirme çalışmalarını da sonlandıracaktı. Dolayısıyla önü kesilmesi gerekiyordu. Bunun için çizgisinin değiştiği, iddiası, Amerikancılık ve rabıtacılık iftiraları da daha çok bu sebeplerden dolayı ve bu meş’um kaynaktan kaynaklanıyordu. Şu anda da halen devam ediyor. Subhaneke... Bihamdike... Esteğfiruke...