İhvanı Müslimin’in çizgisi 3
Dünyanın herhangi bir yerinde İslam’ı kendine dert edinen herkes bir şekilde ihvan âlimlerinin kitaplarından istifade etmiştir… Başka bir deyimle dünya Müslümanları ihvana çok şey borçludur. Öyle ki ihvanın İslam’a davet ve davetçilere dair kitaplarını piyasadan çekseniz orta yerde pek kayda değer bir şey kalmaz. Gazeteci anıları, güncel bazı konular ve magazin kitapları…
Şehit imam Hasan el Benna’nın kitap telifi gayet azdır. Bunun sebebini soranlara, “biz insan yazıyoruz” diye cevap vermiştir. Kendisi genç yaşında henüz 43 yaşındayken şehit edilmiştir. Ama onun ölümü dahi İslam’a hizmet etmiş ve adam yazmaya devam etmiştir. Bu gün imamın çizgisini devam ettiren binlerce âlim var. Bu âlimlerin telif ettikleri binlerce eserler mevcut. Ve bu eserlerin her biri, bu yiğit âlimlerin Şehit imam Hasan el Benna’nın yolunu sürdürdüklerinin canlı delilleridir.
İhvanı Müslimin’in çizgisiyle ilgili dedikodu yapanlar, bu âlimlerin hayatlarını bir araştırsınlar. Bu âlimlerin, vahyin çizgisini korumak için ne bedeller ödediklerini, ne çilelere ve işkencelere katlandıklarını görsünler. Sonra ellerini vicdanlarına koyup konuşsunlar.
Bu dedikoduları yapanlara; “ihvan âlimlerinin hangi kitabında Kur'an ve sünnete aykırı bir görüş okudunuz?” “hangi ihvan âliminin kitabını İmam Hasan el Benna’nın çizgisi veya risaleleriyle karşılaştırdınız ve nasıl bir sapma gördünüz?” ya da ihvanın şu anki çizgisini önyargıdan arı, objektif olarak Şehit imam Hasan el Benna’nın çizgisiyle ne zaman karşılaştırdınız? Diye sorsanız. Eminim ki somut bir cevapları olmayacak, olamayacaktır.
Geriye ne kaldı? At çamuru, tutmasa da izi kalır mantığı… Nasıl olsa bu vahim dedikoduların bu âlemde karşılığı yok. Ya öbür âlem! İman ehli olup ta bu dedikoduları yapan veya bunlara çanak tutanlara, Allah (cc) korkusunu hatırlatmaktan başka elimizden bir şey gelmiyor. Evet, ileri gelenlerinin neredeyse hepsi, ömürlerinin epeyce bir kısmını zindanlarda geçirmiş olan, ümmetin bu vefakâr, fedakâr ve cefakâr evlatlarına, oturduğu yumuşak koltuğundan çamur atan kişilere, vicdanımızın sesiyle “İTTEKULLAAAH” diyoruz.
Şimdi gelelim bu iddiaları dillendiren ve yayanlara… Bunları üç beş kısma ayırmak mümkündür.
- Ümmetin uyanışından korkan batılı klikler.
- Şia ve onların dolmuşuna binen ehlisünnet düşmanı çevreler.
- Hiç araştırmadan, İslami bir hayatın ikamesini hedefleyen her yapılanmayı vahhabilikle suçlayan sözde tarikat çevreleri veya şahıs merkezli, lideri tabulaştıran tarikatımsı yapılar.
- İyi niyetli de olsa bu kasıtlı çevrelerin dedikodularına çanak tutan sıradan gruplar veya insanlar. Siz bunlara başka kısımlar ekleyebilirsiniz.
BİRİNCİ kısımdan zaten bu beklenir. Onlar ciddi olarak ümmetin derdine derman olmak için çabalayan yiğit davetçiler hakkında dedikodu ve iftiralar uydurmasa asıl ona şaşılır. Akrebin tabiatı sokmaktır. İslam düşmanlarının işi de İslam’la ve halisane İslam için çalışanlarla uğraşmaktır. Böylesi mülhidlere cevap vermeye dahi değmez. Hoş cevap versen ne yazar ki…
İnsanlık tarihi aynı zamanda hakla batılın mücadele tarihidir. İslam tarihi boyunca İslam’a karşı İslam etiketiyle mücadele etmek üzere onlarca grup veya fırkalar üretilmiştir. Bunlardan niceleri zaman zaman koca İslam devletlerine kafa tutacak seviyeye ulaştırılmışlarıdır. Tabi kullanım tarihleri tamamlandığında ya tasfiye edilmişler, ya da kendi hallerine bırakılınca doğal olarak yok olup gitmişlerdir.
Şunu net olarak tekrar edelim ki, Şehit imam Hasan el Benna’dan sonraki uygulamalar, yazılan kitaplar, dergiler, gazeteler ve çekilen eza ve cefalar ve ödenen sayısız bedeller, İmam’ın çizgisinin aynen korunduğunun ve devam ettirildiğinin açık ve net delilleridir. Subhaneke... Bihamdike... Esteğfiruke...