İhvan'ı Müslimîn Öteki mi?
“Aksa Tûfanı” İslam ümmeti için
bir kırılma noktasıdır. Çünkü Gazze’nin bu yiğitçe direnişi, sadece batının
kapkara yüzünü faş etmekle kalmadı. İslam diyarında da sadıkları ve hainleri net
olarak ortaya çıkardı. Dolayısıyla “Aksa Tufanı” “Hamas” ve İslami direnişin
örnekliğini yaşamış ve halen yaşamakta olan “İhvan-ı Müslimîn” cemaati, yeniden
ve insaflıca değerlendirilmelidir. İslami cemaat ve cemaatlerin; özellikle Şia’nın
karalama propagandaları etkisinde kalarak; “İmam el-Benna’nın vefatından
sonda çizgisinden saptığı” iddiaları bir bühtandır. Bir de tarikat
çevrelerinin; “İhvan Vahhabidir” iftiraları var ki, akla ziyan…
“Yiğidi öldürsen de hakkını inkâr
etme” sözü ne kadar yerinde bir sözdür. Bu sözü en çok hak eden yapılardan
biri de “İhvan’ı Müslimîn” yani Müslüman Kardeşler hareketidir. Çünkü var
olduğu günden beri Allah (cc) yoluna kurbanlar sunmaya devam etmektedir. Sadece
Gazze, Filistin ve Mısırda değil, birçok İslam diyarında bedel ödemeye devam
ediyor. Suriye’de, Hama ’da, Humus’ ta, Irakta, Halepçe’de, ,Yemende, Sudan’da,
Tunus’ta, Suudi Arabistan’da ve daha nice yerlerde. Malıyla, canıyla, çoluk
çocuğu ve ailesiyle ve sahip olduğu her imkân ve değerle sayısız bedeller
ödediler ve ödemeye devam ediyorlar.
Kurulduğu günden beri tüm İslam
düşmanlarının radarında ilk sırada “İhvan’ı Müslimîn” vardır. İfrat veya tefrit üzere kurulan,
hatta kurdurulan nice cemaat, tarikat ve cemiyetlerin önü açılıp gizli aşikâr
fonlanırken, “İhvan’ı Müslimîn” hep günah keçisi yapılmaya devam edildi.
Kurulduğu günden beni Mısır ve saydığımız İslam ülkelerinin zindanları “İhvan’ı
Müslimîn” Yusuflarından hiç boş olmadı. Kaç yüz binleri zindanlarda işkenceler
altında şehit oldular bilen yok. Kaç milyonu savaş ve infazlarla şehit edildi
belli değil. Kaç milyonu yerinden yurdunda olup dünyaya savruldu belli değil.
Kaç milyon yetim, öksüz, gazi ve yetim kaldı belli değil…
Sadece Filistin’de bir asırdır
kesintisiz olarak bu saydığımız bedelleri ödemeye devam ediyorlar. Yukarda
saydığımız mezalim hepsi ve daha fazlası kat kat yaşandı ve yaşanmaya devam
ediyor. Daha önce Yahudi az da olsa çekinerek bu zulümleri yapıyordu. Ancak
emir ve sultanların ihanetlerini ve ümmetin suskunluğunu gördükçe, çok daha
azgın hale geldiler. Şimdi tüm zulümlerin kat kat fazlasını göstere göstere
yapıyorlar.
Hatırlayalım, 6 gün savaşları
diye meşhur olan düzmece ve danışıklı döğüşten iki yıl sonra Mescidi Aksa
tamamen yakılmak istendi. 21 Ağustos 1969 yılında yapıldı. Denis Ruhan isimli
Yahudi tarafından kundaklanan Mescid-i Aksa'nın büyük bir bölümü tahribata
uğradı. Dönemin İsrail başbakanı Golda Meir ise olaydan hemen sonra tarihi
geçecek şu sözleri söyledi: "O gece
sabaha kadar korkudan uyuyamadım. Zannettim ki, Müslümanlar dört taraftan İsrail'e
girecekler. Ama korkulan olmadı. O zaman idrak ettim ki: Biz dilediğimizi
yapabiliriz, zira Müslüman ümmeti uyuyan bir ümmettir.”
İşte o günden beri Siyonist
işgalciler her gün biraz daha zulmün çıtasını yükseltmeye devam ediyorlar. Yani
bu zalimlerin zulmü 7 Eylülde başlamadı. Başka bir deyimle “Aksa Tufanı”
sonrasında yaşanan mezalim, ilk değil ve son da olmayacaktır. Ülkesinin üçte
ikisi işgal edilmiş, geri kalan üçte birinde de özgür bir halk olarak
yaşamasına müsaade edilmeyen, daha da ötesi her gün harimi ismeti ve
mukaddesatına saldırılar olan bir millet için direnip savunma yapmaktan başka
bir yol var mı? Canları pahasına bu savunmayı göze alan ümmetin yiğitlerine
düşmanın gözüyle bakmak, düşmanın dediği gibi onlara “terörist” demek reva
mıdır?
Vefa İslam’ın temel
ilkelerindendir. Bu yiğit ve cefakâr insanlar, aslında sadece Kudüs ve Filistin
değil, tüm ümmetin izzetini ve harimi ismetini korumaktadırlar. Bunun için de
bir asra yakındır bedeller ödemeye devam ediyorlar. Şimdi yumuşak koltuklarında
oturup bu yiğit insanların aleyhinde konuşmak, düşmanın algı operasyonlarına
tabi olup onlar aleyhinde adeta karalama kampanyalarını devam ettirmek;
bırakalım İslam’ı, insanlığa sığar mı?
Kâfirlerin sadık ve salih olan
Müslümanlarla savaşı normaldir. Zira hak-batıl savaşı kıyamete dek devam
edecektir. Aynı kâfirlerin bin bir yalan ve iftiralarla sadık Müslümanlardan
olan “İhvan’ı Müslimîn”i karalamaları da gayet normaldir. İhvanın bir parçası
olan İslami direniş hareketi olan HAMAS’ı hedefe koymaları da normaldir. Ancak
bizim mahalleden olup hâlâ bu yiğit Müslümanlar aleyhinde propaganda yapmak
büyük bir vebaldir.
Özellikle kimi tarikat
çevrelerinin; “ihvan vahhabidir, onların kitaplarını okumayın” tavsiyeleri
anlaşılır değil. İhvan Vahhabiyse neden vahhabiler İhvanı tekfir etsin. Tabi
bunu söylerken de ihvanı ehlisünnetin dışındaki “firak’ı Dalle” den kabul
etmeleri büyük bir bühtandır. Hâlbuki özellikle “selefilik” ismini kullanan tekfirci
gurupların hemen hepsi ihvanı da tekfir etmektedir. Ayrıca ihvan yola çıktığı
günden beri sıradan tarikatlardan çok daha yoğun bir tasavvufi programı
uygulamaya devam etmektedir. Nefis tezkiyesi ve ruh terbiyesi, ihvanın talimden
de daha önde tuttuğu bir konudur. Ama birileri neden bunu görmek istemiyorlar.
Kuru iftira diyebileceğimiz bu
iddialar cehalet ve saflıktan mıdır? Yoksa derinlerde daha tehlikeli planlar mı
var? Yani düşmanın tuzağına düşüp oyuna gelmek, hatta işbirliğine tevessül mü
var? Kimsenin günahını almak istemeyiz. Ancak İslam’a
hizmet iddiasıyla kurulmuş bulunan İslami yapıların bu kâfirlerle aynı dili
kullanarak bu yiğit ve cefalar Müslümanlara karalama çalmaları anlaşılır değil.
Allah (cc) akıbetimizi hayr eylesin? Subhaneke... Bi-hamdike... Esteğfiruke...