İhvan-Osmanlı
Kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge tartışmaları Akdeniz’in sularını yeniden ısıttı. İsrail-İngiliz-ABD güdümlü Rum-Yunan oldu bittilerine karşı gerekirse savaş kartı ile hamle yapan Türkiye’nin bu çıkışı kendilerini dünyanın efendisi zanneden Siyonist uşaklarını tutuşturdu.
Türkiye’nin haklılığını utangaç bir eda ile kabul etmekle
birlikte hükümeti suçlayıp, İsrail’i aklamak isteyen mandacı güruhun ağzında,
‘Türkiye yanlış yapmadı ama yalnız kaldı’ kelimeleri dökülüyor.
Etrafımızda olup bitenler, birileri bize Fransa-Yunanistan’ın
cambazlıkları ile açıklamaya çalışsa da, olay emperyalizmin bölgedeki uç karakolu
İsrail’in planlarını engelleyebilecek en büyük güç olan Türkiye’nin
durdurulması senaryosunun Haçlı ittifakı tarafından sahnelenmesinden ibarettir.
Çok yönlü ve çok cepheli bu hibrit savaşta en önemli
hedeflerden biri de Türkiye kamuoyudur. ABD-İsrail’in içimizdeki besleme
gönüllü sözcüleri tarafından Erdoğan düşmanlığı ile emperyalizme karşı atılan
her adım, verilen mücadele Türk insanın gözünde değersizleştirilerek zaafa
uğratılmaya çalışılıyor. Türkiye’nin
yalnız kalmasının sebebi, Erdoğan’ın yeni Osmanlıcı ve ihvancı dış
politikalarıymış. Yani, Türkiye, darbeci Sisi, Katil Esed, Macron’un temsilcisi
Michel Avn hatta hatta soykırım suçlusu Netanyahu ile sarmaş dolaş olursa
Akdeniz’de, Irak ve Suriye’de hakkını koruyabilir miş?
Bölgeyi terörize eden İsrail’in çevresinde oluşturulacak
güvenlik duvarı için, Yüzyılın ihaneti, normalleşme gibi safsataları
dayatanlar, İsrail’i teknoloji, enerji ve silah bakımından bir dünya gücü
haline getirmeyi hedefliyorlar. Bunu yaparken de Irak ve Suriye’de bir terör
devleti, Yemen’de parçalı yapı, Sudan’ın islamdan uzaklaştırılması, İslam
ülkelerinin nükleer enerjiye sahip olmaması gibi planları ABD, Rusya, Fransa,
İngiltere eliyle gerçekleştirmek için uğraşıyorlar.
Daha düne kadar ABD-İsrail’in uysal çocuğu rolü biçilen
Türkiye’nin 15 Temmuz’da giydirilmek istenen deli gömleğini yırtması CİA’nın istikrarsızlaştırma
operasyonunun sona erdiği anlamına gelmiyor. Suriye ve Irak’ta kurulmak istenen
terör devletine karşı Türkiye’nin karşı operasyonları Suriye’den 10 milyon
insan sürgün edilecek onların topraklarında bir terör devleti kurulacak. Buna
da Türkiye ses çıkarmayacak. İsrail Filistinlilerin-Gazzelilerin kıta
sahanlığındaki doğalgaza el koyacak Türkiye İsrail haramiliğini görmezden
gelecek.
Irak ve Suriye sınırlarımızın çizildiği anlaşmaların meclis
tutanaklarını okursanız, bugün terör devleti kurulmak istenen toprakların
Türkiye’nin anasının ak sütü gibi helal malı olduğu gözünüzden kaçmaz. İşgal
altındaki bir ülkenin bağımsızlığı için bağrına taş basarak kabul etmek
durumunda kaldığı anlaşma maddelerine göre bile Türkiye’nin bu topraklarda
hukuku bitmemiştir. şayet bugün Irak ABD-İsrail
planlarında olduğu gibi bölünürse, Türkiye’nin özbe öz Türk olan Musul ve
Kerkük’ü alma hakkı bulunuyor. Yine Suriye ile ilgili Türk askerinin Barış
Pınarları operasyonu yapmak istediği sınıra
30 km uzaklıktaki M-4 karayolu değil 75 km uzaklıktaki Afrin, El-bab,
Münbiç, Ceber Kalesi, Rakka, Telafer hatının Türk nüfusunun yoğun olduğu için
Türkiye’nin olduğu, Fransız koloni ordusunun demiryolundan vazgeçmek istememesi
üzerine anlaşmanın düşman azaltma için, ‘biz Misakı milli sınırlarını değil,
erinde sonunda bu topraklardan gidecek olan koloni ordusu ile çatışmayı sona
erdirmek için geçici sınırları kabul ediyoruz’ denilerek meclisin ikna
edildiğini bilirsiniz. Tıpkı, Kıbrıs’ta olduğu gibi, Batı Trakya gibi, 12
adalar gibi çevremizdeki birçok bölgede Türkiye’nin müktesep hakları
uluslararası anlaşmalarla da kayıt altında bulunuyor. Emperyalizmin planlarına
ulaşabilmesi için Türkiye’nin bu haklarından vazgeçirilmesi gerekiyor. Türkiye
bu bölgelerde benim hukukum var dediğinde ise başta içerdeki devşirme korosu
tarafından Osmanlıcı veya ihvancı politikalar uygulamakla suçlanıyor.
Türkiye çevresinde oldu bittilere karşı ne zaman hakkını ve
hukukunu savunacak olsa, Macron’un ‘Erdoğan Türkiye’yi Osmanlının gücüne
ulaştırmak istiyor’ söyleminde olduğu gibi Yeni Osmanlıcık veya fetihçi
politikalar ile suçlanıyor. Aynı şekilde Müslüman coğrafyada kim ABD-İsrail
emperyalizmine karşı çıksa, ihvancı politika ile suçlanıyor.
Osmanlıcılıktan ve ihvancılıktan ödü kopan İsrail’dir. Bırak
Osmanlıcılıktan, Batı Trakya’yı işgal edenler, Musul-Kerkük petrollerine
çöreklenenler, Suriye’de terör devleti kurmak isteyenler korksun. Hem
Türkiye’nin hukukunu savunuyorum deyip hem de Türkiye ile yol yürüyenleri
suçlamak ancak emperyalist uşaklarının işidir.
Mısır’da İhvan iktidarı döneminde Türkiye karşıtı tek bir
karara imza atmamış, iktidardan da Mısır halkının çıkarlarını önceleyen
politikalar uyguladığı için uzaklaştırılmış. İhvan’ın yerine işbaşına
getirilenler ABD-İsrail’in her türlü isteğini sorgusuz sualsiz kabul etmişler. İhvanın binlerce mensubu öldürülmesine,
hapishanelerde tutulmasına rağmen tek bir şiddet olayına karışmamışlar.
Her şey ayen beyan ortada iken, bize ne Mısır’dan,
Suriye’den, Irak’tan, Libya’dan, Sudan’dan diyerek Yurtta Sulh Cihanda Sulh
mavalı ile Türk-İslam düşmanlığı yapanlara karşı İhvan’ı da, Osmanlıyı da gür
sesle anlatmanın zamanı gelmiştir. Gelecek kendilerine gösterilen yolda
yürüyenlerin değil, menziline ulaşmak için hakkın peşinde koşanlarındır.
Vesselam….