İhtiyacımız olan
1990’larda birçok konudaki tartışmalarda daha mı sakindik yoksa geçip giden günler olduğu için bana mı öyle geliyor bilmiyorum. Ancak son dönemlerdeki konuşma ve tartışmalarda rijit söylemler ve kavga üslubu giderek artıyor gibime geliyor.
Rijit söylem ve kavga üslubunun artması, temelde insanların öne sürdükleri görüşlerin doğruluğunu kuvvetle vurgulama isteğinden ziyade, karşısındakine muhalefet etmek, dumura uğratmak biçiminde tezahür ediyor. Diğer yandan insanların sözgelimi din konusundaki tartışmalarında esas söylem ve üslup bozuklukları büyük oranda ekonomik ve sınıfsal arkaplandan kaynaklanmakta olup din burada görünen sebep olmaktadır.
Yazdığım yazılara gelen tepki ve eleştirilerden tespit edebildiğim iki önemli nokta var. Birincisi, özellikle müslümanların son 30 yıl içindeki dönüşümlerinden mülhem, onlardan beklenenlerin bulunamaması ve hayal kırıklığı, bir özne olan müslümanlardan İslam’ın ortodoksisine kadar yönelen bir eleştiri ve giderek dozu artan saldırılara doğru dönüşüyor. Bu kavga üslubu, neredeyse Tanrı’ya kızgınlığa kadar varacak bir içerik kazanmaya başlıyor.
Dinin anlaşılması ile ilgili tartışmalar yapılmasına hiç itirazım yok. Çünkü dinin “bugün”ün diliyle insanlara hitabı ve anlaşılmasına yönelik ilahiyatların çabasının sürekli olması gerekiyor. Hatta bazıları aykırılıklar yaratıyor gerekçesiyle din konusunda hiç tartışılmamasından yana. Ancak dikkat ettiyseniz, sadece din konusunda değil hangi konuda olursa olsun, bütün tartışmalar çığırından çıkıyor, üslup bozuluyor ve sadece taraftarlar arasındaki kavgaya dönüşüyor.
Bu arada herkesin ağzını açtığı andan itibaren “ilahiyat”ları ve ilahiyatçıları hedef göstermesi, ortalığı daha bir toz duman yapıyor. İlahiyatlar kendi üzerlerindeki çok boyutlu tartışma ve spekülasyonlara rağmen son 40 yılda yeterli olmamakla birlikte önemli gelişmeler kaydetmişlerdir. Özellikle ilahiyata yancılar (uzmanlığı ilahiyat olmadan ahkam kesenler) medyada din konusunda ahkam keserken ve medya bu yancılara daha fazla rating uğruna yer verirken spekülasyonların bitmesi mümkün olur mu? Meselâ; gerçekten ilahiyatçıları dinlemek isteyen var mı merak ediyorum.
Yazdığım yazılara dair yorumlara baktığım zaman, yazdıklarımı esas alarak ve bilimsel anlamda eleştirinin sınırları içinde eleştiri yapmaktan ziyade, kişiselleştiren, itham eden, niyet sorgulayan tavırları daha çok görüyorum. Eğer öne sürülen bir argümana dair itirazınız varsa, kişiselleştirmeden bir argümantatif eleştiri yapmanız gerekir. Fakat bu, büyük oranda böyle gerçekleşmiyor.
İkincisi, bir ülkede fikri düzeyin gelişmişliği üniversite ve üniversite dışı sivil düşünce platformlarının ciddi argümentatif tartışmalarıyla ölçülür. Burada kendi içerisinde iki soruna belki dikkat çekmek gerekir. İlkin, toplumun temel ihtiyacı olan birçok konunun kendisine yer bulamaması. Dünyada tartışılan kavramlar ve bunlarla ilgili bilim dünyasının yaklaşımları açıklıkla konuşulmalı ve tartışılmalıdır. Dolayısıyla siyaset ve toplumun bu tartışmaları teşvik edici rolleri önemlidir.
İkincisi de, üniversite içi ve dışı düşünce platformları, farklı görüş ve düşüncelerin dile getirildiği, bilimsel eleştirilerin yapıldığı, argümentatif tartışmalar içeren bir şekilde tezahür etmelidir. İzlediğim kadarıyla birçok sempozyum ve toplantılar da, benzer ideolojik angajmanlara sahip insanların aynı görüşleri dile getirdiği bir platform haline gelebiliyor. Halbuki işte tam da buralarda farklı tezler kıyasıya tartışılmalı ki, bir doğruya ulaşmaya daha çok yaklaşılabilsin. Böyle olunca günün sonunda herkes kendi ideolojisini doğrulamanın verdiği konforla hayatına devam ediyor. Ancak buradan ülke için bir çıktı üretilmiyor.