İhtiyaç siyaseti dayatıyor
Depremzedelerin yaşadıkları sorunlar varken ve acılar
henüz tazeyken siyaset ve gündem konuşmanın getirdiği yükü hâlâ üzerimde
taşısam da mesleğim gereği memleketin meselelerine dair ortaya koyulacak
farkındalık havuzuna katkıda bulunma zorunluluğum beni kalem oynatmaya itiyor.
Evvela acil ihtiyaçları vurgulayarak başlamak
gerekiyor.
Deprem bölgelerinde hâlâ ciddi bir çadır sorunu var.
Daha gelmeyen çadırların yanında kullanılanlardan
bazılarının kalitesinin düşük olması ve tabanlarının da olmaması mağduriyetleri
katlıyor.
Bunların dışında bir de tuvalet ve duş sorunu devam
ediyor.
Çöp ve koku problemleri de ciddiyetini koruyor.
Tabii bu bahsettiğim çoğunlukla depremin en çok
vurduğu Kahramanmaraş, Adıyaman ve Hatay için geçerli...
Gelelim siyasete...
Ülkenin ekonomik olarak yüzde 10 yakın bir gelir kaybı
yaşayacağı, beşeri kaybın tablosunun ise korkutucu bir şekilde ortaya çıkmaya
başladığı bir zamanda depremi kendisine öncelik olarak belirlemeyen muhalefet
partilerini anlamakta zorlanıyorum.
Milli Yas döneminde Meclis’in
tatil olması anlaşılır bir durumken sonrasında Meclis’in tatil olmasının hiçbir
mantığı yok.
Milletvekillerine Ankara’da ihtiyaç var.
Deprem bölgesi milletvekillerinin bölgeden ayrılması
doğru olmasa da siyasi partilerin her ile iki şer milletvekili görevlendirmesi
çalışmalarda fazlasıyla yeterli olacaktır.
Meclis’in tamamının orada bulunmasının kimseye faydası
yok.
Yukarıda yazdığım gibi çadır bulmaya ya da diğer
ihtiyaçları sağlamak için çabalamaya katkı sunulsa daha büyük fayda sağlanmış
olur.
Tabii bunlar da milletvekillerinin işi değil.
Milletvekilleri bir an önce Ankara’ya gelerek ülkenin
sorunları üzerine siyaset kurumunu işletmeye başlatmalılar...
Aksi takdirde şova dönen bu durum yeni dönemde seçilme
için bir arayış olarak okunmaya başlayacak...
Zira grup toplantısı yapacak kadar
normalleşebiliyorsak Meclis’i tatil etmenin bir anlamı yok.
Gelelim grup toplantılarına...
Kemal Kılıçdaroğlu, "zihniyeti dönüştürme" özetiyle tamamladığı kısa bir konuşma yaptı.
Tespitler doğru ama siyaset kurumunun söylem ve nutuk
çekme yerine çözüm üretmesi ya da çözümün bir
tarafında yer alması gerekiyor.
Lafa gelince "Yapalım, edelim!", icraata
gelince “Ben onunla konuşmam, masaya oturmam.” böyle siyaset yapılmaz.
Şöyle 100 yaşında falan olsam yaşıma yapılacak hürmete
güvenerek tutacağım kulaklarından iyice bir hırpalayacağım tüm bu siyasetçileri
ama neyse...
Anlarlar artık umarım...
Kılıçdaroğlu ve Akşener’in
grup toplantısındaki konuşmalarının eksiği var fazlası yok.
Eksiğini de söyleyeyim.
CHP ve İYİ
Parti’nin depreme ilişkin hiç mi hazırlığı yok da çıkıp bunları kürsülerden
sallayarak vatandaşlara göstermiyorsunuz?
Vergi barışı, imar barışı, varlık barışı ile vatandaşı küstürmemek adına kaş yapayım derken göç çıkarıldı.
Tamam herkes bunda hemfikirken iktidar tablonun
vahametini görerek tüm ülkeyi depreme dayanıklı hâle getirecek dönüşümü dile
getirmeye başlarken muhalefetin daha bu noktaya gelememesi çok garip.
CHP’li Gürsel Tekin’in 2008
yılında bilim insanlarıyla birlikte yaptığı kapsamlı bir deprem
sempozyumu var. Yüzlerce sayfalık bir çalışma çıkmış.
Eksiği veya unutulanları olabilir.
Ama CHP’nin kurumsal yapısı içinde iyi
kötü bir çalışma var.
Neden bunlar üzerinden çıkıp da “Bu siyaset
üstü bir mesele herkesle konuşarak bu ilkeler ışığında dönüşümü sağlayalım.” denilmez.
Veyahut bunun siyasi kazanımı göz ardı edilir de “Bu
ülkenin deprem sorununu biz şu planlarla çözeriz.” denilmez bir türlü
anlamıyorum.
Çalışıp bir rapor yapınca iktidarın bunu kopyalamasından
mı korkuluyor?
Korkmayın kardeşim, İkinci Yüzyıl ya
da faturalar, EYT, KYK borçları konusunda nasıl ki muhalefet
söyledi, iktidar yaptıysa yine aynısı olabilir.
Seçimlerde vatandaşın bu duruma tepkisinin ne
olacağını nereden biliyorsunuz?
Azıcık çalışın Allah aşkına ya...
Muhalefette amacı ve hazırlığı olan dört parti
görüyorum.
Ola ki yürütmeyi alsalar ne yapacaklarını bilen bu
dört parti bugün belki anketlerde çok büyük oy alacak gibi görünmese de
seçimlerde sürpriz yapabilirler.
Ali Babacan liderliğinde DEVA
Partisi’nin liberal ilkeler ile ülkeyi yönetme yaklaşımı öne çıkıyor.
Muharrem İnce liderliğinde Memleket
Partisi’nin ortak akıl ve bilim ile ülkeyi yönetme
yaklaşımı var.
Ümit Özdağ liderliğinde Zafer
Partisi’nin göçmen merkezli bir güvenlik politikası yaklaşımı
birçok sorunun çözümünü sağlıyor.
Fatih Erbakan liderliğinde Yeniden
Refah Partisi’nin Milli Görüş merkezli küresel İslam
Birliği yaklaşımı ekonomik pazar oluşturarak geleceği dizayn etmeye götürüyor.
Muhalefetteki siyasi partiler içerisinde ne yapacağını
bilen ve hazırlığı olan partiler bence bunlar...
Ne İYİ Parti’nin ne de CHP’nin
hazırlıkları yeterli değil.
CHP sosyal meselelerden İYİ Parti de ekonomi
kurmaylarının sağlam projelerinden yol yürümeye çalışıyor.
Ama bu kadar oy alan partilerin daha fazlasını
yapabilmesi gerekiyor.
Türk siyaseti bundan daha
fazlasına ihtiyaç duyuyor.
GEREKSİZ BİR SEÇİM TARTIŞMASI
Erken seçim gündeminin
gelen haberlere rağmen rafa kalktığını söylemek gerekiyor.
Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuyu
dile getirmemiş olması da erken seçim ihtimalinin bittiğine işaret ediyor.
Seçimin ileri tarihe atılması ise hukuki olarak zaten
mümkün değil.
Bülent Arınç’ın
açıklamaları sadece toplumu geriyor.
Seçimlere gölge düşürmek toplumu da siyaseti de zora sokar.
Bu polemikler yerine siyasetçilerin projelerini
konuşturması gerekiyor.
Günlerin bir bir geçtiği polemiklere takılınca ülkenin
sorunları bitirilmiş olmuyor, hatta yaklaşmıyoruz bile...
Biraz sorumluluk lütfen.
YANILAN TAHMİNLERDE YENİ SENARYO
İçeride deprem ve seçim ile yeniden
imar gündemi konuşulurken dışarıda ise epey hareket var.
Rusya’nın nükleer
silahları azaltma anlaşmasından (START) çekilmesi tüm dünyada nükleer
bir savaş konusunda verilen sert bir uyarı olarak algılandı.
Yalnız ABD Başkanı Biden’ın Rusya’nın
nükleer silah kullanamayacağına ilişkin ilginç bir güveni var.
Rusya saldırmadan önce Ukrayna’ya
kesinlikle girmeyeceğini söylüyordu ve aksini yaptı.
Şimdi ise "Gerekirse nükleer kullanırım"
diye tehdit etmeye başlayarak nükleeri kullanamayacağı düşüncesine kapılmak pek
akıllıca olmasa gerek...
Bu mesele Türkiye’nin yakın kazanda Karadeniz konusunda
yeni adımlar atması seçeneğini gündeme getirebilir.
Kuzeyde işler karışırken bir de güneyde atılımlar
olduğu haberleri gelmeye başladı.
Rusya, İran, Suriye ve Türkiye Dışişleri Bakanlarının bir araya
geleceğine ilişkin yurtdışı kaynaklı haberler var.
Böyle bir haber sanırım artık Türkiye’de kimseyi
rahatsız etmez.
Saklanmasına gerek yok.
Türk Hükümeti kartlarını açık
oynamalı...
Ülke içindeki Suriyelilerin de takip edebileceği şeffaf
ve öngörülebilir bir süreç yönetimi hem sınır barışını hem de
kontrollü göçü kolaylaştırır.
AB ile bitmeye yakın ilişkilerimize rağmen Geri
Kabul Anlaşmasını kaldırmayacağımız açıkça görülüyor.
O zaman zaten depremle büyük bir beşeri yıkım yaşayan,
ekonomik kriz ile bu yıkımı daha da derinleşecek bir ülkenin artık üzerindeki
yükleri bir yerlere atmasından başka çaresi yok.
Kimse hor görmesin geç kalmış bir adım...
SUÇLU ARANIYOR
Yurt dışına kaçarken yakalanan müteahhitleri
izlerken Hatay Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ın suçlu olan tüm
siyasetçilere ilişkin "yargılansın" çıkışı dikkat çekici...
İstifa kültürü olmayan, herkesin her şeyi kendisine hak gördüğü bir toplumda adaletin keskin
kılıcı olmadan düzen sağlanamaz, gönüller rahatlatılamaz.
Yoksa siyasetçilere bu işi bırakacak olursak on
binlerin ölümünün sorumlusunun inşaatlarda çalışan birkaç kalfa ile
ameleye kalacağı ortada...
Kimse kafasını kuma gömmesin.
Hesap verilmeden olmaz.