Dolar (USD)
35.24
Euro (EUR)
36.78
Gram Altın
2962.71
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Kasım 2020

İhtiyaç mı, ihtiras mı?

İhtiyaç… İhtiyaç… İhtiyaç…

Artık insanların ortak paydası, ortak kavgası, ortak arayışı bu kelimede saklı… Hatta diyebiliriz ki ihtirasların ismi bile ihtiyaç olmuş… İhtiyaçları belirleyen kim belli değil… İhtiyaç kalemlerimizi belirleyen Kapitalist sistem, bizleri ikna etmiş hatta ayarlamış görünüyor… Kişisel ihtiyaç listeleri uzayıp gidiyor…

Aslında sınırsız olan ihtiyaçlar değil, insan tekinin ardı arkası kesilmeyen istekleri ve bitmeyen arzularıdır… Tekil insanın tüketim çılgınlığı, doyumsuzluğu yaygınlaştırıyor…

İşin gerçeği insanoğlu ihtiyaçlarını disipline edebildiği oranda var olabilir… İhtiyaçlar hiyerarşisi içinde harcanan bireylerin bunalımını görmek gerekiyor… Bencil, bireyci, bana neci akım akıl tutulması yaşıyor…

Bu bağlamda ihtiyacı yeniden tanımlamak gerekiyor… İhtiyaç listemizi inanç değerlerimize göre güncellememiz lazım… Önceliklerimizi gözden geçirmemiz icap ediyor… Aksi takdirde açgözlülüğün getirdiği acziyeti aşamayız…

Evet, ihtiyaç anlayışına yeni bir açılım getirmek zorundayız… Şöyle ki, Osmanlı zamanında, havanın çok soğuk olduğu bir günde bir kişi evin penceresinden dışarıyı izliyormuş. Yoğurtçunun sesini duyup hanımına:

-Kap getir de yoğurt alalım, demiş. Hanım da:

-Yoğurt var, ihtiyacımız yok, deyince, adam hanımına:

-Bizim ihtiyacımız yok ama yoğurtçunun ihtiyacı var. Bu soğukta bu sokaktan üçüncü geçişi, demiş…

İşte erdemli toplumla, tüketim toplumunun farkı…

İşte “medine-i fadıla’’…

Evet, bugün insanların ‘’insanlığa’’ ihtiyacı var… Başka bir insanın ihtiyacı bizim ıstırabımız olabiliyor mu?

Yine Osmanlı’dan bir kesit paylaşmak istiyorum… Hem de batılıların gözünden…

Elie Kadourie’nin kaleme aldığı ‘’Osmanlı’nın Son Döneminde İngiltere’nin Ortadoğu Politikası’’na dair kitabının bir bölümünde anlatıldığına göre, 19. yüzyıl sonlarında Doğu Anadolu’da müthiş bir kıtlık baş göstermişti. Bunun üzerine İngilizler kıtlıktan hareketle bölgede Osmanlı’ya karşı bir isyan çıkarıp çıkaramayacaklarını tespit için oraya bir casus gönderdiler. Casusun yaptığı araştırma neticesinde müşahede ettiği gerçek, son derece ibretli idi.

Raporda deniliyordu ki:

‘’Burada kıtlık var, ama açlık yok! Herkes birbirini gözetiyor, yardımda bulunuyor. Bu yüzden de kıtlık açlığa dönüşmüyor. Sonuç olarak böyle güçlü bir içtimai yapı içinde kıtlıktan hareketle isyan üretmek imkânsız.’’

Çünkü o toplumun temel kriteri netti:

“Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.’’

Bugün, her şeyden önce Âdemoğlu erdeme ve kardeşleşmeye muhtaç…

İnsan insanın yurdu olmayınca kurdu olmaya başlıyor…

Evet, yeryüzünün merhamet medeniyetine ihtiyacı var…

Ateş topuna, kan gölüne dönüşen dünya, vahyin doğrularına ve değerlerine muhtaç…

Küresel kötülüğün karanlığından ve kokuşmuşluğundan mustarip olan insanlık, iyilerin insaf ve vicdanına sığınmak istiyor…

Cehalet ve çaresizliğin pençesinde yitik nesiller, duyarlı davetçilerin dokunuşunu bekliyor…

Bizim dünyalıklara olan ihtiyacımızdan çok daha fazla dünyanın bize ihtiyacı var… Ahlaklımıza, adaletimize, davetimize, kardeşliğimize, sözümüze, soluğumuza…

İnsanlık hakikate aç… Ruhu aç… Kalbi aç… İntihar ve isyan arasında gelgitler yaşıyor… Ezilmişler, itilmişler, kimsesizler bir sese, bir nefese, bir selama muhtaç…

Dostlar! Zor günlerden geçiyoruz…


Gizemli bir virüs en çok ekonomileri vuruyor… Geliyorum diye bağıran bir felaket kapımızda… Korona ile birlikte gelmekte olan kriz ve kıtlığa dikkat çekmek istiyorum…


İbn-i Haldun’un bir tespiti ile bitirmek istiyorum:


“Kıtlık zamanlarında insanları açlık değil, alışmış oldukları tokluk öldürür.’’

Bir duyum; Covid-19 en çok şişmanları seviyor… Tahkike değer bir durum…