İhtikar karaborsacılık
İslam fıkhında ihtikâr; bir şeyi fiyatı yükselsin diye depolayıp bekletmek ve tedâvülden alıkoymaktır. Yani günümüzün ifadesiyle karaborsacılık yapmaktır. İnsan ve hayvanların temel gıda maddelerini, satış bedelleri yükselsin diye saklamak anlamında bir fıkıh terimi. Hanefîlere göre ihtikâr, bir gıda maddesini satın alarak, fiyatların yükselmesini sağlamak amacıyla saklamaktır. Şâfiîler bu tarife, "darlıktan yararlanarak yüksek fiyatla satmak"; Mâlikîler ise "depolanan malı piyasayı karıştırarak yüksek kârla satmaya çalışmak" ilâvesini yapmışlardır (el-Kâsânî, Bedâyîu's-Sanâyi', V, 129; el-Meydânî, el-Lübâb, IV, 166; el-Bâcî, el-Müntekâ Şerhu'l-Muvatta', V, 15; İbn Mâce, Ticârât, 6).
Bu tanımların birleştiği ortak
nitelik şudur: İhtikâr; bir şeyi pahalanmasını bekleyerek alıkoymaktır. Böylece
karaborsacılık, fiyatların sun'î olarak yükselmesine ve normal piyasa fiyatının
üzerine çıkmasına neden olur. Temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları suni olarak
yükselirse, halk bundan zarar görür. Zengini daha zengin, fakiri de daha fakir
yapan bu uygulama, paragöz, bencil, kapitalist beşeri sistemlerin, insanlığın
başına sardığı belalardır.
Kur'an-ı Kerîm, kapitalist,
bencil, kibirli, riyakar ve alabildiğine dünyaperest olan, Kârûn'u, tüm
insanlığa örnek olarak anlatır. Karun o kadar zengindi ki, hazinelerinin
anahtarlarını bile, ancak kalabalık bir grup güçlükle taşıyabiliyordu. Ancak
Kârûn, bu servetini ve ekonomik imkânlarını; kibir, gurur, gösteriş ve zulüm
aracı yaptığı için, sonunda helak olur. O, karaborsacılığın, dünyevileşmenin,
mâlî ve ekonomik zulmün bir sembolü olmuştur. (Kasas, 28/78, 83)
Resulullah (sav) de çeşitli
hadislerinde karaborsacılığı yasaklamıştır: "Uzak yerden mal getiren
(câlib) rızıklanmış; karaborsacı ise, lânetlenmiştir" (İbn Mâce,
Ticârât, 12; el-Musannef, VIII, 204). "Bir kimse Müslümanların
yiyeceğini depolar ve onları piyasaya sürmezse, Allah’u Teâlâ onu cüzzam
hastalığı ve iflasla karşı karşıya getirir" (İbn Mâce, Ticaret, 6;
Dârimî, Büyû', 12). "Karaborsacı ne kötü bir kuldur. Fiyatların
düştüğünü öğrenince üzülür, yükseldiğini duyarsa sevinir" (Tecrid-i
Sarih Tercemesi, VI, 449; Beyhakî, Şuabü'l-İmân). “Bir gıda maddesini kırk
gece satmayıp depolayan kimse, Allah'tan uzaklaşmıştır. Allah da onu kendisinden
uzaklaştırmıştır" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 33).
Birçok İslam ulemasına göre "ihtikar/Karaborsacılık
yapmak” haramdır. Çünkü onda zulüm vardır. Bir şehirde alınıp satılan şeylere
toplumun hakkı geçer. Halkın çok şiddetli ihtiyacı varken, bir malı satmayıp
depolamak, insanların hakkına engel olmak demektir. Bir hakkı, hak sahibinden
esirgemek ise zulümdür ve bu da haramdır. Depolama süresinin az veya çok
olması, zulmün gerçekleşmesi bakımından, haramlık konusunda eşittir"
(el-Kâsânî, a.g.e, V, 129)
Tüm bu kaynaklardan anlaşılıyor
ki, stokçuluk ve karaborsacılık, neredeyse insanın tarihi kadar eskidir. Çünkü
Allah (cc) insanı bu dünyaya imtihan için göndermiştir. İmtihanın gerçekleşmesi
için de insana birçok zaaflar vermiştir. Bu kural gereği, insanda mal ve
servete, kadın ve şehvete, makam ve şöhrete ve daha nice dünyalıklara karşı
zaafı vardır. Allah (cc) şöyle buyurur: “Nefsanî arzulara, (özellikle)
kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara,
sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar,
dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah'ın
katındadır.” (Âli İmran 3/14)
Dolayısıyla imtihan gereği, hayır
ve şer, doğru ve eğri, iyilik ve kötülük, adalet ve zulüm, rahmani hisler ve
şeytani hisler var olacaktır. Bu imtihanlardan en zor üç tanesi, para, kadın ve
makamdır. Çevremize şöyle bir baktığımızda, bu kavşaklarda yollarını şaşıran
milyonlarca insan vardır. Şu halde aklı selim bir mümin, dünyalık imtihanından
alnının akıyla çıkar. Kul hakkına asla tevessül edemez. Herkes daha fazlasını
götürüyor diyerek, ihtikar vb. yollarla hırsızlık yapamaz. Evet ihtikar,
stokçuluk, karaborsacılık; hırsızlıktır ve kul hakkıdır. Şu nebevi uyarıları
iyi düşünelim ve çevremize de anlatalım.
“İnsanoğlu malım malım der
durur. Halbuki âdem-oğlunun yiyip tükettiği, giyip eskittiği ve sağlığında
tasadduk edip gönderdiğinden başka kendisinin olan neyi var? (Gerisini ölümle
terk eder ve insanlara bırakır.” (Müslim, Zühd 3, 4, (2958); Nesâî, Vesâya
1 (6, 238); Tirmizî, Tefsîr, Tekâsür, (3351) “Ölüyü (arkasından) üç şey takip eder: Çoluk-çocuğu, malı ve ameli.
Bunlardan ikisi döner, biri kalır. Çoluk-çocuğu ve malı geri döner, sadece
ameli (kendisiyle) kalır.” (Buhârî, Rikak 42; Müslim, Zühd 5) Yunus ne güzel söylemiş: Ana
rahminden geldik pazara / Bir kefen aldık döndük mezara…