İhsan Kurt
“Bu
salgının bir faydası olmuş mudur?” diye sorulursa şöyle cevap vermek isterim:
Galiba biraz özümüze, değerlerimize, ailemize, yakınlarımıza, dostlarımıza
dönmeye başladık. Daha vefalı olduk. Kendimizi muhasebeye çekiyor, özeleştiri
yapıyoruz artık. Ömrün aslında sanıldığı gibi o kadar da çok uzun olmadığını,
hayatın kıymetini daha iyi bilmemiz gerektiğini fark ettik. Eh bu da kıssadan
hisse, dersten ibret, zarardan kazanç, kahırdan lütuftur. Ben yeryüzündeki bütün
insanların manevi ve dinî değerlere şimdi daha çok sarıldığını düşünüyorum. Sonuçta
gözle görülemeyen küçücük bir mikrop bizi tehdit edebiliyor, hepimizi alıp
götürebiliyor.Cenabı Allah cümlemizi korusun.
İhsan
Kurt Hoca benim son yıllarda tanıma bahtiyarlığına eriştiğim hakiki bir yazar, kıymetli
bir gönül insanıdır. Kendisi Ankara’da oturuyor ve zaman zaman İstanbul’a gelip
sevdiklerini ziyaret ediyordu. Başkentte en iyi dostu aziz şairimiz Abdurrahim
Karakoç’tu, İstanbul’da ise Sadettin Kaplan ile muhabbeti iyiydi.Her ikisi de ebedî
âleme doğru yola çıktılar. Çok vefalı olan İhsan Bey, Karakoç hakkında seçkin bir
biyografi kitabı hazırladı. Anonim Yayıncılık’tan çıkan eseri dostlara tavsiye
ediyorum. Kimbilir, belki Sadettin Kaplan için de bir kitap yazıyordur. Kendisi
de şairdir ama sadece şiir yazmaz İhsan Hoca. Nesir kitapları daha ziyadedir.
Bugüne kadar dördü roman, ikisi şiir olmak üzere deneme, inceleme, araştırma,
biyografi türlerinde toplam 40 kitabı neşredildi.
Geçenlerde
benim de kitaplarımı yayımlayan Akıl Fikir Yayınları’na uğramıştım. Yayınevinin
Yönetmeni Fatma Ersem Yargıcı Hanım çıkışta bana yeni çıkardıkları iki kitabı uzattı.
Yazıya Yolculuk ve Kent Yalnızlıkları. Kapakları güzeldi. Asıl
önemlisi bu iki eser yukarıda bahsettiğim İhsan Kurt’a aitti, sevindim. Fatma
Hanım’a, “İhsan Bey değerli bir yazar ama ne yazık ki Ankara’da ikamet ettiği
için eserleri düzenli biçimde bir yerden çıkmıyor. Keşke bütün kitaplarını
yayımlasanız.” dedim. Yargıcı, müjdeyi hemen verdi: “İhsan Kurt İstanbul’da,
buraya yerleşti.” Bu haber, beni çok mutlu etti. Artık yazarımızı daha çok görüp
sohbetlerinden istifade edecektik. Üstelik kitapları da daha muntazam şekilde
neşredilip dağıtıma verilecek, okuyucularına ulaşacaktı.
Eve
gelir gelmez hemen kendisini aradım: “Ağabey İstanbul’a hoş geldin!” Sesi
iyiydi, “Hoş bulduk.” dedi. Telefonda biraz sohbet ettik. Eskiden İhsan Hoca
İstanbul’a geldiğinde bildiğim kadarıyla üç yere uğrardı: ESKADER, TYB İstanbul
ve Kubbealtı. Vakfa geldiği zaman uzun uzadıya dertlerimizi konuşur,
meselelerimizi müzakere ederdik. Ayağı bu mübarek toprağa bağlı, yüreği ezana
ve bayrağa sevdalı, örnek bir münevverle dertleşmenin bahtını ve bahtiyarlığını
yaşardım. Onu pürdikkat dinlerdim.
Hayatı
maarife hizmetle doludur ve binlerce talebe yetiştirmiştir. Yozgat Akdağmadeni
ilçesinde 1953’te doğan yazarımız, Sivas Eğitim Enstitüsü’nü ve Ankara
Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi’ni bitirdi. Askerlik görevini
tamamladıktan sonra GaziÜniversitesi SosyalBilimlerEnstitüsü’nde “Eğitimde
Psikolojik Hizmetle” alanında yüksek lisans tezi yaptı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın
çeşitli kademelerinde öğretmenlik ve idarecilik görevlerinde bulundu. Gazi ve
Selçuk üniversitelerinde öğretim görevlisi olarak çalıştıktan sonra 2002
yılında Selçuk Üniversitesi’nden emekli oldu. Sonra kaleme sarıldı.
PekiYazıya Yolculuk ve Kent Yalnızlıkları’nda ne var? Bu iki eserde hüznümüz, neşvemiz,
irfanımız, medeniyetimiz, inanç ve tefekkürümüz var. Değişen şehir hayatı ve
geleneklerimiz var. Yazarın sorumluluğu, edebiyatın rolü, şiirin etkisi, taşralı
olmanın zahmeti var. Edebiyatın insana ve hayata kattıkları, öz kavramlarla
düşünmenin önemi var. Kent yalnızlığını buluyoruz sayfalar arasında, şehrin ve
yağmurun sesini dinliyoruz. Alıç ağacını seviyor, kaybettiğimiz ariflerimize
ağlıyoruz. Bâbıâli’de bir çay içmenin keyfini tadıyor, mektuplara olan
hasretimizi gideriyoruz. Sanatı, aşkı, vefayı, dostluğu, iyiliği, türküleri,
sılayı, gurbeti, velhasıl cümle yaşadığımız veya yaşamaya özlem duyduğumuz güzellikleri
görüyor, tadıyoruz. İhsan Hoca bizi yaşadığımız dünya hayatının tantanasından
ve gündelik telâşın gürültüsünden kurtarıp daha huzurlu iklimlere ve nezih
yolculuklara çağırıyor. Mükellef bir fikir ve edebiyat sofrasına davet ediyor. Bu
davete icabet etmek, bu kutlu sofraya oturmak gerek. Zira son bir yılda bir
hayli yorulan ruhumuzun, bu manevi gıdalara ihtiyacı var.