İhmal edilmiş sesler korosu
Hepimizin içinde sahne almak için bekler; "İhmal Edilmiş Sesler Korosu"... Böyle seslerin kendini duyurması için sahne açmak ise gecenin işidir. İşte tam da bunu ifade eden bir eser küçüklüğümüzde dilimize sarılmıştır. Gönlümüz olacak kadar.
Oldukça eskidir bu
şarkının dilime yerleşmesi... Kaderim olacak kadar.
"Gece sessiz ve karanlık
yine her şey uyumuş/
Bilirim hiç susmayacak
kalb i viranımdaki kuş"
O kuşun ne olduğunu
düşünürüm yıllarca. Kalbim kılığına girmiş bütün insanlık, insanlığın derdi. Derdim
midir yoksa demiş durmuşumdur. Bu bir yandan en ileriyi yakalarken bir yandan viranlaşan
bağda…
Çok gürültülü, çok
patavatsız bir çağdan geçiyor olduğumuz halde hiç susmadı o kuş. Belki kimi
zaman ölüyor, ölümüne ötüyor.
Her gün bir başka
şekilde, daha çok hüzünlü ve kimi zaman da kısa neşelerle susmuyor. Hep
kendince çırpınan, kendi gibilere açılan, anlayamadığı kaygısızlığa,
k"ah"k"ah"aya bunu duyurmaya çabalayan, gecenin/
dinginliğin bahçesinde kederli ötüşleri yükselen,
sıradan telaşlarda
kaybolma oyunu oynayan, bir kırık dalda hıçkıran, en çok ta yutkunan
ve kendi ömrüne vakti
olmayacak bir cankuş.
Derken zaman ışır. Adı gün olur, gündüz
olur.
Sabah
sabah bir serçenin kaderciği önce bizim pispasın* patilerinin, sonra da benim
ellerime düştü. Pispas onun ağzından sağ salim kurtarılan serçeyi ısrarla
"O benim hakkım! Namusumla, emeğimle bizzat ben kazandım!" diyerek
geri istedi.
Süt
verdim surat astı.
Mama
verdim görmezlikten geldi.
"O
benim" dedi.
Serçenin
kaderciğini özgürlüğe bıraktım. Bi’ uçuşu var… Pispasın sümüğü aktı. Amma da
bakakaldı.
Kimlerin
ellerinde, kimlerin kaderleri, tıpkı bu masumun kaderi gibi durmakta diye
düşündüm.
İçimden
memleketim geçti. Memleketimin uzun vadeli bağımsızlık savaşı... Getirildiği
son nokta. Katedilen onca mesafe ve tam da daha ileri ataklar yapacak sıçrama
tahtasına çıkmışken gerisin geriye götürülme endişesini derinden hissettim.
Küresel güçlerin gönüllü oyuncağı olacak yerli hainler, ah bizim memleketli
acizler, sığıntı kimliksizler geçti gözlerimin önünden. Sonra uzak sevgiler, uzak merhametlerle çeşit
çeşit halklar geçti. Mültecilere dedim ki içimden: "Daha düne kadar biz de
kendi ülkemizde birer sığıntı gibiydik..." Hemen unuttum bizi ve saçı
taranmamış, saçı tokalanmamış minik kızlar geldi gözlerimin önüne. Elleri
oyuncak yüzü görmemiş küçük oğullar geçti içimden… Her coğrafyayı bir kere de
ölümüyle, acılarıyla değil akan nehri, çay bahçesinde aşık olunan kaleleriyle
hatırlamayı ne kadar özlediğimizi fark ettim. Belki bunun için de dedim. Belki
bunun için sadece!
Zalimlerin
ellerini/kudretlerini, güçlerini halkların kaderlerini sıkamayacak hale getirmeliyiz
dedim içimden.
Ki
sözüm ona barış ortamlarında, kendi seçeneksizliğini dayatmak suretiyle insanın
insana kader biçme hakimiyetini bitirmeye vakit kalsın.
*Pispas:
sokak kedilerine verdiğim özel isim. Mispas veya Paspas şeklinde versiyonları
olan özel bir dil. Sokağı ve özgürlüğü de çağrıştırıyor.