İfşa makamı olarak sosyal medya (2)
Bir kuşatma altındayızu2026
Sosyal medyayı kullanan ve ne yazık bağımlısı olan bir birey olarak ben de bu girdabın içindeyim. Elimden geldiğince bilinçli kullanmaya ve bu alanı hayırlı işlere vesile olsun diye muhatap almaya uğraş veriyorum. Ama ne yazık ki bu alanda da ürünlerimizi, yazdıklarımızı paylaşarak bir hayırlı birliktelik sağladığımızı düşünüyorum. Çok güzel dostluklar ve kardeşlikler kazandım. Evet sosyal medyanın ayrı bir havası, ayrı bir soğukluğu olsa da aynı dili konuşan, aynı acıları yaşayan ve aynı dertlere sahip insanlar için de anlamlı bir platform olabilir düşüncesindeyim. Tabi böyle alanları bilinçli ve iradeli kullanmak gerektiği kanaatindeyim. Yoksa egonuzu şişirmek için, içinizin en girift sırlarını ifşa etmek için, mahremiyetinizin ayrıntılarını göstermek için de kullanılabilecek bir alan.
Yazan ve yazıyla yüreklere dokunmayı düşünen birisi olarak sosyal medya paylaşımlarım bu minval üzeredir. Yine de büyük bir çaba ile hayra döndürmeye çalışsam da bir çemberin içinde olduğumu hissediyor ve kendimi her zaman frenlemeye çalışıyorum. Ne yazık herkes aynı duyarlılığa ve bilince sahip değil sosyal medya ortamında.
Çağımızda vazgeçilmez bir halde bireyleri kuşatan, dünyamızda artık vazgeçilmez olan bu alanı nasıl hayra ve doğruluğa, erdeme, soylu duyuşlara taşıyabiliriz. Bunun derdine düşmemiz gerekiyor. Rabbimizle muhataplığımızdaki samimiyetimizi, tuşlara, ekranlara, tüm görsellere ve kuşatma altındaki tüm duyularımıza etki edecektir. Bu samimi yakinen korku ve ümit arasındaki duyuşla bilinçli bir şekilde sosyal medyaya ve tüm görsel iletişim kanallarına, sinema dünyasına temkinli yaklaşacağız. Bu olabilir, bu mümkündür diye düşünüyorum. Rabbimizin bize şahdamarımızdan daha yakın olduğunu düşünerek, O'nun bizi her an izleyip her an sağımızda ve solumuzda mevcut olan melekleriyle her halimizi kayda geçtiğini düşünerek bu duyarlılığı derinleştirip sorumluluk bilinciyle davranabiliriz.
Bu alanı reddetmek, yok saymak, ekranları kapatmak çözüm değil diye düşünüyorum. Televizyon artık evimizin bir penceresi gibi adeta. Gençlerimize, çocuklarımıza bilinçli medya okuryazarlığı, bilinçli izleyici ve takipçi olma noktasında eğitimler vermemiz gerektiği kanaatindeyim. Bu ailemizden başlayarak, okullarda, vakıf ve derneklerde, belediyelerin kültürel çalışmalarında işlenebilir. Bilinçli medya izleyicisi seminerleri vermiştim bir süre Aileyi Koruma Derneği'nin bünyesinde. Hiç unutmuyorum görsellerle desteklediğim samimi sunumumun neticesinde herkes çok heyecanlanmıştı. Ve aylar sonra o seminerden bir hanım, hocam sizin seminerinizden sonra artık televizyonu evimizden kaldırdık, bilgisayardan seçerek izliyoruz demişti. Demek ki bu alanda çalışmalar yapılsa verim alınacaktır. Başkanlığını Binnur Ferizli'nin yaptığı Aileyi Koruma Derneği bu konuda oldukça manidar çalışmalara imza atmamaktadır. Böyle derneklerin sayısı artarak medya ve sosyal medya alanında bilinçli izleyici ve bilinçli kullanıcı olma noktasında eğitimler, seminerler verilmeli, Devlet politikasında bu çalışmalar yer almalıdır diye düşünüyorum.
Biz bu alanı yok sayamayız, görmezden gelemeyiz. Hayatımızın, dünyamızın tam ortasında tüm canlılığı ve albenisi ile dünyaları kuşatıyor. Bizler artık bu alanlara hakim olmanın, kendi kültürel kodlarımızla oralarda sağlam ve muhkem bir halde bulunmanın derdine düşmeliyiz. Bu sosyal medya ve görsel anlamda her türlü çalışmaların yapıldığı alanlara hakim olan milli ve manevi kültürümüzle bu alanlarda bulunmanın derdini taşımamız gerekiyor. Sinemamız, tiyatromuz, dizi film sektörümüz ve tüm kuşatma altında olan sanatsal alanlara hakim bir sesimiz bize ait hikayemiz olmalı artık diye düşünüyorum. Çünkü artık bu medya dili her yerde hakim. Bizler Müslüman ve mümin bireyler olarak bizden sonra gelecek kuşakları kurban vermeden kaybetmeden bu alanda üstün ve nitelikli çalışmalara imza atmalıyız. Üstün ve estetik değeri yüksek eserler ortaya koymamız gerekiyor. Buna mecburuz. Yok olmaya doğru giden nesiller için, tüm değerlerimizi ayaklar altına almış medyanın hakimiyetini, dünyasına taşımış genç kuşaklar için buna mecburuz.
Şeytan kendini bu yaşadığımız zamana taşıyıp nasıl da silahlanıyor teknolojinin en son icatlarıyla. Bizler hala eskinin diliyle şeytanın bu çağa uymuş çeldiricilerine, ayartanlarına karşı koyamıyoruz. Zaten bunun mümkünü de yoktur. Şeytanın silahıyla silahlanıp bu çağın gereklerine uyarak kendi dünyamızın kodlarını sanatımızla, medyamızla, sosyal medyamızla göstermek zorundayız. Kuşatmak ve gençliğimizin dilini yakalamak zorundayız. Yoksa kaybolan nesiller birer birer avuçlarımızı yakarak kayıp gidecekler.
Son olarak dünyaya evrensel seslenişi olan, her anlamda kendini donatmış, çağın kuşatmasına karşı kendini karşı kuşatmaya almış, en az iki üç yabancı dil bilen, iletişim noktasında en ileri teknolojileri kullanabilen, sanatsal bir duyuşla dünyaya bakabilen Dünya Müslümanı olan, ahlaklı, erdemli, soylu duruşlara sahip, yoksullara hami olan gençlerimizin yetişmesi gerektiğine inanıyorum.