İFLAS ERTELEMELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ (II)
Dünkü yazımızda 'iflasın ertelenmesi'nin ne anlama geldiğini, neden ihtiyaç duyulduğunu, nasıl işlediğini bir köşe yazısının el verdiği sınırlar dahilinde anlatmaya çalıştık.
Bugün genel bir değerlendirmeye tabi tutarak eleştiri ve önerilerimizi dile getireceğiz.
2003 tarihinde İcra ve İflas Kanunu'nda yapılan değişiklikle yaygın bir uygulama alanı bulan 'iflasın ertelenmesi' müessesesi, zor durumda olan firmaların borç yükümlülüklerini bir süreliğine dondurarak ayağa kalkmasını sağlamaya yönelik iyi niyetli bir düzenlemedir.
Başarılı olması halinde hem ekonomi hem de alacaklılar kazançlı çıkacaktır.
Elbette iflasın ertelenmesiyle işlerini kaybetmeyecek şirket çalışanlarını da unutmamak lazım.
Son yıllarda kendi kusurları veya küresel konjonktür nedeniyle mali yapıları bozulan firma sayısında önemli artış gözleniyor.
Bu firmalar iflas erteleme talebinde bulunuyor.
Ancak bazı şirketlerin alacak takibinden kurtulmak için 'iflasın ertelenmesi' müessesesini kötüye kullandığına dair şikayetler yaygın hale geldi.
Bu müesseseden mağdur olanlar, başta Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın olmak üzere seslerini yükseltmeye başladılar.
Mahkemelerin çok kolay iflas erteleme kararı verdiklerine, atanan kayyumların yeterli ticari tecrübeye sahip olmadıklarına ve bilirkişilerin uzmanlıklarına ilişkin kaygılar taşıdıklarını ifade ediyorlar.
Bazı şirketlerin merkezlerini iflas erteleme kararlarını kolay alabilecekleri başka bir kente naklettikleri ileri sürülüyor.
İddianın sahibi Aydın, bir firmanın iyileşeceğine bir günde karar verildiğini belirterek, "Sistem borçluyu da alacaklıyı da korusun. İflas ertelemeyi bu şekilde bırakır ve yanlış kararlar alırsak bu sefer ertelemeyi almayı başaran firmayı kurtarırız ama o şirketten alacaklı olan firmayı batırırız" dedi.
Burada bilirkişilere ve kayyumlara büyük sorumluluk düşüyor.
Şirketin gerçekten 'borca batık' olup olmadığı muhasebe kayıtlarından ve mali tablolarından hiç bir şüpheye mahal vermeyecek şekilde gerçeğe uygun olarak tespit edilmelidir.
Bunun için bilirkişilerin bağımsız denetim şirketlerinden seçilmeleri tercih edilmelidir.
Keza kayyumlar da şirket yönetiminde aktif olabilecek donanıma sahip olmalı, yetki ve sorumlulukları net bir şekilde belirlenmelidir.
Öte yandan anonim şirketlerde denetçiliğin günün koşullarına uygun bir biçimde yeniden ihdas edilmesi gerekir.
Bilindiği üzere yeni Türk Ticaret Kanunu'nun ilk halinde mevcut olan anonim şirketlerin denetimine ilişkin madde, çeşitli kesimlerden gelen baskılar sonucu kaldırıldı, anonim şirketler böylece denetlenemez konuma sokuldu.
Son olarak şu sorunun cevabını da merak ediyoruz:
Acaba bugüne kadar iflas ertelemesi talep eden şirketlerin
kaçı mali durumlarını düzelterek borçlarını ödeyebildi?
Bu sorunu cevabı önemli.
Çünkü iflas erteleme müessesesinin yararlı olup olmadığını ortaya koyacaktır.
Eğer çoğu borcunu ödemeyip iflas etmiş ise sistem gözden geçirilmeli, hem borçlu şirketin hem de alacaklıların haklarını koruyan yeni bir yasal düzenleme cihetine gidilmelidir.
Zira şirketlerin ayakta kalması kadar alacaklıların mali tablolarının bozulmaması da ekonomi için önem arz etmektedir.
Netice itibariyle 'iflasın ertelenmesi' iyi niyetli bir müessese olmakla birlikte suistimale de açık olduğunu söyleyerek yazımızı noktalayalım.