Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
13 Aralık 2023

​İflas

İnsani değerlerin iflas ettiği yerdeyiz. Dünyanın çekim alanı olan, dünyayı çekip çeviren Batı nezdinde insanlık büyük bir çöküş yaşıyor. Tabiri caizse Batı medeniyeti insanlığın üstüne yıkıldı. Aydınlanmanın yüzlerce yıl ürettiği değerler Filistin’de karaya oturdu. Deniz bitti. Artık gideceğimiz yer yok. Sığınacağımız tek bir liman kalmadı. İnsanlık ölüyor, insan da. Dünyanın gözleri önünde Batı’nın geliştirdiği son model silahlarla savunmaz bir halk yaşlı-genç, büyük-küçük, kadın-erkek, bebek-çocuk ayrımı yapılmaksızın katlediliyor ve insanlık eş zamanlı olarak seyrediyor. Bir kısmı sokakları doldurup sloganlar atarak durdurmayı deniyor bu vahşeti, bir kısmının hiç umurunda değil, diğer bir kısmı katliamı görmemek için çaresizce yönünü başka tarafa çevirip görmezden geliyor bütün bu olanları.

Bazen o kadar büyük felaketler yaşarsın ki gerçeklikle bağın kopar. Olanların, olmakta olanların gerçek mi yoksa rüya mı olduğunu kestiremediğin için gözlerini kapar, yeniden açarsın. Manzara değişmeyince yaşadıklarının bir korku rüyası değil gerçeğin ta kendisi olduğunu görür, kendini derin bir kederler okyanusunun içinde bulursun. Filmi geriye sarar, başa dönersin, hikayenin en başına, seni bu felakete getiren süreçleri gözünün önünden bir bir geçirirsin. Peki ama ne oldu? Ne oldu da insanlık binlerce, on binlerce yıldır biriktirdiği değerleri bir çırpıda çarçur etti, hoyratça sağa sola savurdu ve başladığı yerin bile gerisine düştü. İnsanın insan olma ve kalma çabası ne oldu da hayvani merhametin bile gerisine düşmekle sonuçlandı?

Kazanmak kadar kaybetmek, yükselmek kadar düşmek, biriktirmek kadar iflas etmek de hayata dahil. Üstelik yükseliş ile düşüş arasında öyle uzaktan göründüğü kadar büyük mesafeler yok. Hepsi bir duygudan ötekine geçişin küçük kımıltılarından ibaret. Sempatinin yerini anında antipati alabilir. Merhamet kaşla göz arasında zorbalığa dönüşebilir. Akıl yerini ansızın vahşi bir içgüdüye terk edebilir. Sağduyu yerini sessizce nobran bir vahşete bırakabilir. Bütün o aydınlanma süreçlerinden sonra geldiğimiz nokta, bir duyguyla öteki, bir fikirle diğeri arasındaki sınırın ne kadar da birbirine yakın olduğunu, birinden ötekine geçişin ne kadar kolay olduğunu bir kez daha bize gösterdi. Yükselişin nasıl da büyük emek gerektirdiğini, düşüşün emeğe ihtiyacı olmadığını, yukarı çıkmanın ne kadar dolambaçlı yollardan geçmeyi, aşağı düşüşün düz bir çizginden ibaret olduğunu bize bir kez daha ilan etti.

Geleneğe karşı modernleşme, inanca karşı akıl, duyguya karşı sağduyu, Doğu’ya karşı Batı büyük zaferler elde etmişti. Geçtiğimiz birkaç yüzyıl boyunca skolastisizme karşı bilimin zaferleriyle bir ufuktan ötekine dolaştık durduk. Bilimin tanrılaştırıldığı, bilimsel bilginin yüceltildiği, üretimin fetişleştirildiği, doğallığın yargılandığı, yapaylığın yere göğe sığdırılamadığı, insanın her yönüyle evrenin hakimi olduğu süreçlerden geçtik. Yazık ki insanın insan kalma gayreti insanın insan olma gayretinin çok gerisinde kaldı. Üzerimizdeki gelenek baskısını fırlatıp attık belki ama içimizdeki canavarın ipleri de çözüldü. Şimdi artık yeryüzünün bir başından ötekine kin diye bir canavar dolaşıyor. Kendini merkeze koyup ötekileri dışarıya, dünyanın dışına fırlatıp atma içgüdüsüyle hareket eden, öfkeyi kolluk gücü olarak kullanan, dünyayı ateşe veren bir canavarın, Siyonizm canavarının ağzından fışkıran lavların peyda ettiği yanık insan eti kokusu rüzgarın getirdiği diğer bütün kokuları bastırıyor.

Çocuklar ölüyor baylarım, çocuklar öldürülüyor büyükleri tarafından, kundağa sarılmış bebeklerin yeşil kanı bulaşıyor doktorların beyaz önlüklerine. Bir şehrin, insanlığın son anıtı olan bir şehrin, insanın hayata gözlerini açtığı bir şehrin, insanın yola ve yolculuğa çıktığı bir şehrin, insanın şehirle buluştuğu bir şehrin, insanın altın kulelerinin inşa edildiği bir şehrin, insanın yere indiği bir şehrin, insanın yerden yükseldiği bir şehrin, yer ile gök arasında aracılık eden bir şehrin, Kudüs’ün elektrikleri kesiliyor, suları kesiliyor, göğü koparılıyor, güneşine kan sıçrıyor, toprağı yakılıyor ve insan olma, insan kalma, insanca yaşamanın ilhamını veren o kutsal beldeler ışığın, aydınlanmanın, insanın doğayla mücadelesinin son örneği olan en gelişmiş silahlarla taranıyor. Ve biz, kederli seyirciler, kendi hikayemizin karışık buruşuk kağıtlarının toza bulanarak havada uçuştuğu bir manzarayı, sanki başka bir gezegenden bir film seyrediyormuşçasına gerçeğin dışına atarak yutkunuyor, elinden hiçbir şey gelmeyen Filistinli çocuklar gibi, Filistinli çocuklar kadar bile cesur olamadan kanlı bir döneme sadece şahitlik ediyoruz. Kimilerinin şehit, kimilerinin şahit olduğu kanlı bir dönemin yere çivilenmiş tanıklarından öte hiçbir anlam ifade etmiyoruz.

İnsanlık gemisi Filistin’de karaya oturdu. Yanında taşıdığı ne kadar erzak varsa hepsi kan okyanusunun dalgaları arasında yüzüyor şimdi. İnsan hakları evrensel beyannamesinden birleşmiş milletler örgütlerine, toplum sözleşmelerinden aydınlanmaya, çocuk haklarından hayvan haklarına, insanı yeryüzünün onurlu vatandaşı kılma arayışındaki bütün söylemler şimdi o dalgaların arasında mürekkepleri eriyen, mavisi kızıla dönen, kağıtları yumuşayan “bir zamanlar var ama şimdi yok” bulanık nesnelere dönüştü… Hangi tarafa yönelirse yönelsin, insanlığın fethi için yola çıkan hiçbir gemi böylesine sert biçimde karaya oturmamıştı. Hiçbir çağın hiçbir zalim lideri savunmasız insanları bu kadar acımasızca yok etme iradesini ortaya koymamıştı. Hiçbir medeniyet, çocuk ölümlerine bu kertede duyarsız kalınacak iç dünyalar üretmemişti. Hiçbir çağda bebek ve çocuk ölümleri böylesine umarsızca savuşturulmamıştı. Şimdi artık hiç kimse bizi, Aydınlanmanın insanı aydınlattığına ikna edemez. Şimdi artık hiç kimse bizi ampulün yıldızlardan daha aydınlatıcı olduğuna ikna edemez. Şimdi artık hiç kimse bizi bilimin insanlığın istikbalini kurmak için icat edilen hakiki mürşit olduğuna ikna edemez. Aydınlanma’nın ampulü Filistin’de patladı. Yazık ki cam kırıkları en çok da çocuk gövdelerini kanattı. Yazık ki insanlık o kesiklerden sonra bir daha hiçbir zaman kendine gelemeyecek.