Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
07 Şubat 2024

İfadesiz yüzler

Etrafınıza dikkatlice baktığınızda, giderek yüzlerde “ifade” ve “anlam”ların yok olduğunu farketmeye başlarsınız. Yoksa sadece ben mi farkediyorum? Bunun giderek dünya ölçeğinde “mankurtlaş(tır)ma” siyasetinin ya da stratejisinin bir parçası olduğunu düşünüyorum.

İnsanlardan bir kısmı sanki yeryüzünde serbest atomlar gibi geziyor görünüyorlar ve hatta gençlerde daha çok gözlemlediğim husus; ayakları yere basmıyor ya da bu dünyaya ayak basmıyor gibiler. Belki gençlikte zaten böyle durumlar olduğunu söyleyerek itiraz edebilirsiniz. Fakat bahsettiğim durum gençlik hallerinden farklılık arz etmektedir. Bunların teorik açıdan ilintili olduğu süreçleri irdelemeye çalışacağım.

Birincisi, insanlar arasında ve bilhassa gençlikte bir ideal ve ülkü oldukça zayıfladı hatta yok oldu da diyebiliriz. İnsanın ömrünü adayacağı maddi hedefler dışında bir ideali olmalıdır. Bu durum hiç kuşkusuz postmodern düşüncenin etkilerini bariz hissettirmesinden kaynaklanmaktadır. Çünkü postmodernlikle birlikte meta anlatı devri bitmiştir. Yani tüm tarihi ve insanlığı açıklama iddiasında bulunan ve evrensel kurtuluş öneren düşünceler geçersiz ilan edilmiştir. Dolayısıyla bu durum epey zamandır “ideal”leri artık hayattan çıkardı.

Buna karşılık hayatı daha “an”lıksal yaşamlara böldü. Birbiri ile ilintisiz parçalar yaşanmaya başlayan hayat tutarsızlaştığı gibi kimlik ve kişiliği de parçaladı. Şimdi “dehri”lik daha çok prim yapmaya başladı. Yani hayat haz alınan ve anlıksal olarak yaşanan ve tüketilen bir fenomen oldu. Burada herşey olduğu gibi insan hayatı da tüketimin bir konusu haline gelmiştir. Öyle ki, artık ilişkilerde bile süreklilik aranmaz olmuştur; ilişkiler de hızla tüketilmektedir.

Burada insanın dünyada nasıl konumlandırıldığı ciddi bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Zira İslam’ın belirttiği üzere dünyaya yükümlü olarak gelen insan profili zayıflamış görünmektedir. Dinin günümüzdeki durumu oldukça kritiktir. Bir yandan oldukça olumsuz temsilleri sebebiyle dine yönelik rezervler gelişmiştir. Ancak öte yandan dinin insana sağladığı “aşkın”la bağlantıyı bir başka şeyin sağlayamaması sebebiyle din bir imkan olarak devreye girmektedir. Bu ya mevcut dinleri sahiplenerek ya da çok farklı ögeler dinselleştirilerek yapılmaktadır. İslam açısından insan dünyaya yükümlü bir varlık olarak gönderilmiştir. Bu bir boyutuyla dünyayı kurtarma sorumluluğudur. Fakat yükümlülüklerinden geri çekilen insanın eşya ve dünya ile sağlıklı ilişkiler geliştirmesi beklenemez. Bunun sonucunda “anlam” da geri çekilmektedir.

Postmodern küresel dünya kapitalizmin ileri aşaması ve ulus aşırı sermaye ile karakterize olunabilir. Dünyada mal mübadelesinin devam etmesi, tüketimin sürekliliği ile mümkündür. Dolayısıyla dünya insanının düşünmeden, tefekkürden uzaklaşarak yönetimselliğinin sağlanması düşünülmektedir. Bunun için en gerekli araç (medium) ekranlardır. Artık ekranlardan yeni bir gerçeklik sunulmakta, insanlar ekrana bağlanmakta, bu arada diğer düşünce, din ve ideolojiler ise arkeolojik kalıntılar olarak resmedilmektedir.

Burada esas korkulan ise, dinlerin postmodern küresel sistemin işleyişine ve ekranlarda yaratılan gerçekliğe rezervler koymasıdır. Dikkat edilirse küresel sistem bir benzeşmeyi birlikte getirmektedir. Yani dünya ölçeğindeki insanlar her bakımdan birbirine benzemektedir. Aslında bir şekilde ekranlarda yaratılan gerçekliğe muhatap olan kitleler, birbirine benzeyerek ifadesiz yüzlerle topluma katılmaktadır. Zaten onlardan istenen de budur.

Tüm bunlara dayanarak belirtmeliyiz ki, ideal, hedef, anlam, yükümlülük ortadan kaybolduğunda insandaki ifade de derinlere çekilerek kaybolmaktadır.