İdlib''i çözeriz, içeriye dikkat!..
"Türkiye'nin Suriye'de ne işi var?" mış!..
Şehit haberleri geldikçe şiddeti artıyor bu türden lâfların...
Memleketimizin güneyindeki "kantonları" birleştirip işimizi bitirmek isteyenlere engel olmak için "sefere" çıktığımızda da bunları söylüyorlardı; "Askerimizin oralarda ne işi var!"
Sayın Erdoğan'ın dünkü konuşmasında gündeme getirdiği sorunun üzerinde bir an düşünülse...
"Diyelim ki, son askerimize kadar sınırlarımıza çekildik... Ne olacak?"
Evet...
"Diyelim ki çekildik!"
Ne olacak?..
Düşmanlarımızla aramızda en küçük bir engel olmasın, sınırlarımızın ötesinde bir "milim" “güvenli" bölge olmasın...
Tamamen kabuğumuza çekilelim...
Kalemize çekilelim, "Ortaçağ kalelerini" koruyanların yaptıkları gibi...
İsterseniz, en az iki yıl yetecek kadar erzak biriktirelim!..
Türkiye koca bir kale gibi olsun, "Kahpe Bizans’ın yaptığı gibi etrafımızı "zincirlerle" kapatalım!..
Dışarıdan gelenler giremesin, içerdekiler çıkamasın!..
"Demir Perde”mizi kuralım!..
Ne işimiz var ki, sınırlarımızın dışında!..
ABD, İsrail, Yunanistan, Kıbrıs Rum Tarafı vesaire, Akdeniz'in doğalgazınız aralarında paylaşsınlar gönüllerince...
Ve hatta...
Bize "kayık yüzdürecek" alan bırakmasınlar...
Kıbrıs'ı da alsınlar tamamen elimizden; Kıbrıs'ı fethetmekten söz ettiği için Merhum Hoca'yı alaya almamışlarmıydı zaten!
Oldu;
Biz sınırlarımızın içinde bekleyelim...
Silahlı Kuvvetlerimiz de, eskiden olduğu gibi "irtica, mirtica" mevzularıyla didişsin, içişlerine baksın, ne güzel di, değil mi 28 Şubat günleri!..
Bugün, kendisine yönelen saldırıyı yüz misliyle cezalandıran bir Silahlı Kuvvetlerimiz var, böyle olmasın değil mi?
Yakın geçmişe özlem;
Tanklarımızı "tamir işini" bile İsrail'e veren o günlerin Türkiye'sini özlüyor olmalılar!..
"İHA"lara, "SİHA"lara ne gerek var değil mi, "Bayraktar"lar zaten "yandaş"!..
Eskiden olduğu gibi "İsrail"den kiralasaydık olmaz mıydı, "kaybolan" İHA'mızı bulmak için "kumanda merkezi" İsrail'den yardım dilenseydik, ne güzel olurdu değil mi?
Ne güzel günlerdi o günler değil mi, savunma sanayii dışarıya yüzde 90 oranında bağımlıydı ve o günlerde "tedarik" işlerinde, "neler" dönerdi.
Rahmetli Erbakan Hoca'ya neler çektirmişlerdi, "savunma alanına" çeki düzen vermek istemesinden dolayı...
Çok yazdık bunları, hem de Rahmetli Erbakan'ı iktidardan alaşağı etmeye çalıştıkları o sıcak günlerde...
Şimdi...
Rahmetli Erbakan Hoca'nın hayallerini "savunma sanayii" alanında gerçekleştirmeye çalışan Selçuk Bayraktar ve ekibinin ürettiği yerli "İHA"lar ve "SİHA"ların ne denli hayati öneme sahip olduğunu görüyoruz değil mi?..
Rusya destekli Katil Rejim'i vuran gücümüz onlar, kapatılan "hava"mızı açan insansız kahramanlarımız!..
Onlar olmasaydı, güneyimiz tamamdı...
Tamamen kapatılmıştı güneyimiz, tıpkı "Suriye'de ne işimiz var?" sloganını üretenlerin istedikleri gibi!..
OYUNA DİKKAT!..
Şehit haberlerinin yüreklerimizi yaktığı bugünler, "şer odakları" için "fırsat" günleri...
Yurt dışındaki "ihanet merkezlerinde" kurulmuş "sosyal medya birimlerinde" üretilen sloganların yaygınlaşması zor değil.
Eğitim işlerinde bir türlü dikiş tutturamayan siyasi iktidarın bıraktığı boşluk yüzünden çok sayıda genç, üretilmiş sloganları sorgulamadan benimsiyor ve yaygınlaştırıyor...
Bu yaygınlaştırma ameliyesine karşı çıkmaya çalışanlar, yanlışlara doğrularla cevap vermeye çalışanlar ise "sosyal medyada" çok zayıf kalıyor...
Sosyal medya çok büyük bir "güvenlik sorunu" haline gelmiş durumda...
Bu alan fazlasıyla "ihmal" edilmiş durumda.
Gariban vatan evlâdı kısıklı imkânlarıyla mücadele etmeye çalışıyor...
Siyasi iktidar sayesinde "palazlananlar"ın bu işlerle ilgilenesi yok...
Bu alandan kaynaklanan "güvenlik problemi" gün geçtikçe büyüyor!
Suriyeli nefretiniz bitti mi?
"Suriyeliler de Suriyeliler" diye diye başımızın etini yediler!..
Bunlarla ne vakit konuşsak korkunç bir "Suriyeli nefreti" gördük; "Jön-Türk" ve "Jön-Kürt" ruhu "Arap Düşmanlığı"nda buluştu.
Bugün ise...
Her iki kesimin "jönleri" ihanet merkezlerinde üretilmiş mesajları yaymakta:
"Kimi hamile, kimi çocuk, belirsiz yarınlara gönderiliyorlar. Avrupa'ya karşı koz olarak kullanılıyorlar!"
Yani?..
Türkiye, Eset katliamından kaçanları kabul etti diye demediklerini bırakmayanlar...
"Geberip gitsin Araplar!" diyerek öfke kusanlar...
Şimdi...
"İsteyen mülteci Avrupa'ya gidebilir, kimseyi zorla göndermiyoruz, arzu eden için yol açık!" diyerek kapıları açan Türkiye'yi hedef alıyorlar...
"Türkiye, mültecileri serbest bırakmakla büyük bir zulme imza atıyor"muş!..
Üç beş yüz mülteciyi içeri almamak için çoluk çocuğun üzerine gaz bombaları atan Yunan'a lâf yok!..
Suriyelileri alsa da, bıraksa da "suçlu" Türkiye!..
Bunlar "Zulüm 1453'te başladı! diyen Yunan Muhipleri...
Değil mi?..