İdlib ve Bahar Kalkanı Harekatı
Geçtiğimiz Perşembe günü 36 askerimizin şehid edilmesi ile birlikte Suriye’de her alanda yeni bir merhaleye geçildi. Ne bundan sonra olacakları bilebiliriz ne de sonuçlarının taraf olan ülkelere maliyetini.
Rusya ile son aylarda Suriye’den ziyade Libya konusunda anlaşmazlığımız derinleşmişti. Rus paralı askerlerin Libya’da Hafter saflarında savaşması Türkiye için kabul edilemez bir durumdu. Rusya, Türkiye’nin bu rahatsızlığına Suriye’de bize sorun çıkararak göstermeye başladı.
Daha bir ay kadar önce İdlib’de 7 askerimiz şehid edildi, akabinde rejim unsurları yine üslerimize saldırdı ve 5 askerimizin şehid olduğu söylendi. Bu saldırıları rejim güçleri yapsa da Suriye’nin Rusya’dan habersiz hatta Rusya’dan talimat almadan askerlerimize saldırması imkan dahilinde değil.
İster Libya konusunda Rusya ile düştüğümüz anlaşmazlık sonucu askerlerimize saldırılsın, ister Suriye konusunda olsun fark etmez. Neticede güvendiğiniz, Astana, Soçi mutabakatlarıyla “dost” bildiğiniz bir ülke tarafından vuruluyorsunuz.
Neden?
Bu tür durumlar hiçbir zaman 1-2 hatta 3 nedenle açıklanamaz,
Lakin;
Bildiğiniz gibi Suriye anayasasının hazırlıkları sürüyor ve yeni anayasanın önümüzdeki Haziran ayına yetişmesi planlanıyor. Suriye’de demografik yapı anayasanın Esed/Rusya/İran gibi mezhepçiliği esas alan güçlerin istediği gibi çıkmaması söz konusu. Heretik inançların yoğun olarak yaşandığı Suriye’de, Sünni Müslümanların nüfusu, anayasa oylamasını Esed’in istediği şekilde sonuçlanmasını zora sokuyor. Bilhassa İdlib’te 4 milyonu aşan Sünni Arap nüfus anayasa oylamasını ciddi anlamda etkileyen bir faktördür. Rusya, İran ve rejim İdlib’deki bu demografiyi kendi lehlerine değiştirmeyi planlıyor.
Nasıl mı?
Tabi ki zoraki göçle!
İdlib’de yani sınırımızın hemen öbür tarafında 4 milyon insanın göçe zorlanması tehdidi ile karşı karşıya bulunan Türkiye, buna yönelik önlemlerini Cilvegözü Sınır Kapısını kapatarak alacak değil. Bu durumu defalarca muhatabımız olan Rusya’ya iletmemize rağmen sahada Rusların ikircikli davrandıklarını gördük. Bunun üzerine Türkiye İdlib’deki noktalarını güçlendirme yoluna gitmek zorunda kaldı.
Rusya, İdlib’de sıkıştırılan 4 milyonu aşkın insanın Türkiye’ye göç ettirilmesinin, Türkiye’nin Suriye içlerinde aldığı önlemler neticesinde zorlaştığını görünce burada Türkiye’ye geri adım attırmayı planladı. Ocak ve Şubat başlarında Suriye’deki güvenlik noktalarımıza karşı gerçekleşen saldırıların diğer bir amacı da buydu. Yani, Türkiye’nin kararlılığını bu son saldırıya kadar test etmeye çalıştılar. Türkiye de kendi milli güvenliğini tehdit eden planlara izin vermemekte kararlı olduğunu gösterdi.
Bundan sonra ne olacak?
Türkiye, tutumundan memnun olmasa da NATO üyesi bir ülke. NATO’nun 5. Maddesi net. Henüz sınırlarımıza bir saldırı olmasa da, “Taraflardan herhangi biri, taraflardan birinin toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlığı ya da güvenliğinin tehdit edildiğini düşündüğü zaman, tüm taraflar birlikte danışmalarda bulunacaklardır” diyen 4. Madde önemli bir işlev görüyor. Cuma günü toplanan NATO, bu madde ile ilgili tavrını net bir şekilde ortaya koydu. Şimdi yaşananlar sonunda, Taraflardan birine yapılan saldırı bütün NATO ülkelerine yapılmış kabul edilecek, savunma da bireysel ya da toplu olarak yapılacaktır, diyen NATO’nun 5. Maddesine ihtiyaç duyulmamasını temenni ediyoruz.
Türkiye, Rusya ve İran’a hiç bir zaman güvenerek yola çıkmadı. Keza NATO’ya güvenerek de adım atacak değil, lakin sözleşmelerin bağlayıcılığını sarf-ı nazar etmenin taraflara maliyeti ağır olur.
Bunların bilinciyle Suriye’de Rusya’nın önümüzü kesmesi halinde faturanın iki ülke için de ağır olabileceğini biz biliyoruz, Rusya da bilmelidir.
Suriye’de Ruslar da desteklese Türkiye’nin milli güvenliğini, siyasal birliğini kasteden bir gelişmenin yaşama imkanı yoktur. İran da Rusya da bunu unuttukları gün acı ve geri dönülmez bir yola gireceklerdir.
O zaman akl-ı selim konusunda en çok Rusya hassas olmalıdır.