ideolojik körlükler
Şoför olanlar bilirler; aynanın bir kör noktası vardır. Yani arka taraftan gelen araçları kontrol ederken o kör noktaya denk gelirse göremeyebilirsiniz; tabii ki bu da bir kazaya sebep olur. Bundan dolayı araba kullanırken, bilhassa yapacağınız şerit değiştirmelerde aynayı sıhhatli bir şekilde tekrar tekrar kontrol etmeniz gerekir. Kör nokta sebebiyle gelen aracı göremeyebilirsiniz.
İnsanlar, öyle veya böyle farklı felsefe, din, düşünce, yorum ve görüşlere sahiptirler. Hatta aynı dinsel ve felsefi ekolün çerçevesi içinde bulunsalar bile, neticede bir takım düşünce ve yorum farklılıklarının olabileceğini kabul ederiz. Biz din, felsefe ve ideolojilerin arasını ayırırız. Fakat yine de her üçünün de hayata bir bakış açısı önermesi hasebiyle ortak olduğu bazı noktalar da yok değildir. Tabii burada bir felsefe yapmaktan değil, bir felsefi bakış açısına ya da bir felsefi ekole bağlanmaktan söz ediyoruz. Öte yandan dinin de hiçbir şekilde bir ideoloji ve felsefeye indirgenemeyeceğini de belirtmek lazımdır.
Diğer yandan bir dinin, felsefi görüşün ideoloji gibi bir boyut içerdiğini söyleyebiliriz. Bunun anlamı; dinin ya da herhangi bir felsefi görüşün, kişiyi dünyaya belli bir tarzda bakmaya yönelten teorik çerçevesini çizmesi demektir. Bu bağlamda kimi batılı düşünürler, söz gelimi, dinin inanç ve itikatla ilgili kısmını onun ideolojik boyutu olarak nitelemektedirler. Bu nitelemeyi bir yere kadar kabul edebiliriz. Nihayetinde bir din ya da felsefi düşünce, kendi müntesiplerini belli hedeflere doğru güdülendirir. Fakat bu güdülenmenin neticesinde dinin ya da felsefi görüşün tamamen ideolojik olarak algılanması ya da ideolojileşmesi de beklenmeyen sonuçlar olarak kaydedilmelidir.
Her din, düşünce, felsefi görüş ve ideoloji belli hedeflerin gerçekleştirilmesini ister. Bu bağlamda, belirlenen hedefler onu benimseyenler için bir amaç haline gelirler. Amaçlar o günkü sosyal koşullarda belirli sosyal formlarla özdeşleştirilir ve daha sonra o sosyal formların aslında amacın bir andaki sosyal formu olduğu gerçeği atlanarak "geçici" olan amaç haline gelmeye başlar ve bu arada nihai hedef de arada kaynayıp giderek görünmez olur. Bu ideolojik körlüğün bir boyutudur. Diğer boyutu ise, kişinin kendi söylediklerinin dışındakileri hiç dinlememesi; dolayısıyla hayata dair farklı öneri, düşünce ve çözümler üzerine hiç tartışmaması ve her halükarda kendisini doğrulayan sesleri duymasıdır. Bu durum bir müddet sonra o kişiye ve müntesibi olduğu din, ideoloji ve felsefeye irtifa kaybettirerek kenara iter. Bir de körlüğü besleyen bir öge olarak, amaçlara ulaşmada tüm araçları meşrulaştıran yaklaşımı buraya ekleyebiliriz.
İnsan, tüm din, felsefe, ideoloji ve düşüncelerin hep merkezinde yer almıştır. İnsanın neliği, nasıl yaşacağı ve en önemlisi mutluluğun nasıl elde edileceği tarih boyunca hiç bitmeyen bir tartışma konusunu oluşturur. Esasta siyasetten, topluma, devletten egemenliğe kadar tartışılan bir çok konular da, insana yönelik ve içinde "insan" bulunduğu zaman anlamlı olan kavramlardır. Buradaki temel soru(n) da; insanı nasıl yaşatacağımız, onurunu nasıl koruyacağımız ve onu nasıl daha fazla mutlu kılacağımızdır.
Türkiye'de bir ideolojik körlüğe denk gelen yaklaşım ve önerilerin, çok farklı çevrelerde kendisini gösterdiğini söylemek yanlış olmaz. Öncelikli olarak yapılması gereken şey; sahip olduğu yorum ve düşünceleri metafizikleştirmemek, kendisinin dışındakilerinin söylediklerine, tekliflerine; ve bu tekliflerin ne gibi menfezler açacağı üzerine düşünmektir. Ama maalesef "üzerine düşünmek" Türkiye'de varlık gösteren düşünce ve yaklaşımların en uzak olduğu şeylerden birisidir. Bunun neticesinde "hayat" ve "insan" gerçeği ideoloji, düşünce, yorum ve felsefelerin içerisine sıkıştırılır. Bu sıkışma neticesinde ideolojik bir mamul ortaya çıkar ama; buna "insan" ya da "hayat" demek oldukça zorlaşır.