İdeal Siyaset (2)
Eleştiri geleneğini unutan, unutturan, eleştiriye tahammülsüz siyaset artık çürümeye yüz tutmuş demektir. Bahçedeki hastalığı gören bahçıvanın birinci elden yapması gereken hastalığı anlamaya çalışmak, onunla yüzleşmek ve çareler üretmektir. Hastaya ve hastalığa kızılır mı? Gelmiş ve olmuş olandan yüz çevrilir mi? İyi bir bahçıvan gibi, iyi bir siyasetçi de her durumda bahçenin armonisini bozan bulaşıcı hastalıklarla baş etmenin yollarını arar. Yalan, riya, iki yüzlülük, kibir, böbürlenme, adaletsizlik, ayrımcılık, kayırmacılık, talan, hırsızlık gibi hastalıklar memleket bahçesinin bulaşıcı hastalıklarıdır ve kolektif şuur rüzgarıyla hızlıca toplumun bütün katmanlarını dolaşır, sağlam gövdelerde korku ve ümitsizlik hissi yaratır. İdeal siyaset daha başta bu hastalıkların kokusunu alır, çürümüş dalları budar, gözenekleri açmış yaprakları yolar, gövdenin kuruyan taraflarına merhem sürer ve elinden geldiğince toplumun doktorluğuna soyunur. Kendini çağından sorumlu tutmayan siyaset başka ne işe yarar ki? Bahçıvanlık sadece çitin içine dışarıdan gelen tazyiki ve talanı engellemek değildir, bahçeye içeriden dalan hastalıklarla daha güçlü mücadele etmektir. Hastalık içerideyse, dış tehlikelere karşı sayısız bariyer oluştursan ne yazar! Bahçe çöle döndükten sonra duvar ne işe yarar?..
Erdemi kötüleyen ve istikamet belirlemeyen hiçbir siyaset kurumu ve siyasetçiyle karşılaştınız mı? Böylesi bir siyasal anlayış toplumda karşılık bulabilir mi? Elbette teoride her siyasal anlayış sırtını inanca, ahlaka, erdeme, daha güzel bir dünya inşa etmenin hayallerine dayar. Ama mesele bunu yaşanır kılmaktır, söylemi, eyleme dönüştürme istidadı göstermektir. Eğer bir memlekette inanç yerini uyuşukluğa, ahlak yerini kısa yoldan köşeyi dönmeye, erdem yerini çalıp çırpmaya, daha güzel bir dünya inşa etme hayalleri yerini bireysel bir konformist yaşam anlayışına terk etmişse ideal siyaset yerini çoktan kötü siyasete bırakmış demektir. Ve halk bunun kokusunu alır ve çürüyen bahçeden göğe yükselen hastalık kokusu tazelik kokusunu bastırdığı an çağ öcünü alır.
Niye evrenin en güzel gezegeni dünyamız? Bütün renkleri barındırdığı için. Evrendeki her gök cisminin tek bir renkten oluşması manidar değil midir? Kimi sadece kızıl, kimi sadece kara, kimi sadece gri yahut sarı. Mavisi, kızılı, beyazı, grisi, turuncusu, moru bir arada olmadığı için hayattan bahsedemiyoruz ya oralardan. Suyu, karı, kurağı, nemi olmadığı için hayat yok öteki gezegenlerde. Tek tiplilik ölümle ilgilidir. Renksizlik ölümle ilgilidir. Hayatı var eden farklı renkler, farklı sesler, farklı düşünceler, farklı görüntülerdir. Hayat, farklılığın kaburga kemiğinden doğar. Ve siyasetin, ideal siyasetin görevi tam da varolan renkleri korumaktır, meğerki aralarında hoşlanmadıkları bulunsun, korumaktır. Birbirinden farklı renkleri korumak bir erdem değildir hatta bir görevdir ve ideal siyasette erdem o renklerin her birini olduğundan daha ışıltılı hale getirerek dünyayı biraz daha aydınlatmanın yollarını aramaktır. İdeal siyaset aynı zamanda, her mutlaklığın içine mutlaka bir istisna, her genelin içine mutlaka bir özel, her bütünün içine mutlaka bir parça yerleştirmek zorundadır. ‘Mutlak’ muhteşemdir, ‘genel’ olağanüstüdür, ‘bütün’ harikuladedir ama ‘istisna’ müstesnadır, ‘özel’ büyüleyicidir ve ışık ‘parça’dan sızar dışarı. Ön yargı nefrettir, bencillik kötülük aşılar, ötekileştirme düşmanlaştırır, tepeden bakma azdırır, küçümseme küçük düşürür ve kötü siyaset yağmurları asit olarak tam da bahçeyi böylece kurutur. İdeal siyaset, kıyıda köşede kalmış bir rengin öne çıktığında ötekileri yok edeceği bir parlaklığa sahip olması değil; bir rengin, öteki renkleri organize ederek renk karmaşasını ortadan kaldırmasıdır. İdeal siyaset bahçıvanın, öteki bütün ağaçları tek bir ağacın gölgesinde bırakması ve silikleştirmesi değil, her bir ağacın doğasına uygun boşluklar üretip serpilmesinin önünü açmasıdır.
İdeal siyaset hep yaşatmadan ve korumadan yana tavır koyar ve ‘seni öldürmeye gelen sende dirilsin’ şiarıyla hareket eder, renklerin ölümüne alışmış çürük siyaset ise zaten bakma yetisini çoktan kaybetmiştir.