Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

İçtenlik

İhtişam, içtenliğin sadelikle kurduğu ilişkinin eseridir. Doğal şeyleri severiz, onları büyüleyici buluruz çünkü gerçekten de doğallık bu ikisinin birliğinden doğar. Hangi mevsim olursa olsun, bir yolculukta veya bulunduğunuz, yaşadığınız bir yerde ansızın çevrenize bakın. Bir dağın tepesinden aşağıyı seyredin, bir vadiden yukarıya, dağın zirvesine, bir ırmağın bu tarafından karşı yakasına, bir kıyıdan denizin uzak ufuklarına veya bir pencereden karşı apartmanın duvarlarına, hiç fark etmez ama ille de renklerin neşelendiği yaz veya güz aylarında dağların, tepelerin, ovaların üzerine özenle yerleştirilmişçesine uyumlu ormanların görüntüsüne bırakın kendinizi. Kendiliğinden filizlenen ağaçların herbirinin harika bir bahçıvan tarafından tam da oraya, o sıklıkta dikildiği hissine kapılırsınız. Ağaçlardan birini eksiltmeyi veya oraya eklemeyi düşünmezsiniz. Dahi bir ressamın elinden çıkmış ve tek bir gölgesine bile dokunulamayacak kadar mükemmel bir manzaradır karşınızdaki. Son noktası konmuş bir roman, son mısrasına son sesi eklenmiş bir şiir mükemmelliğinden dolayı nasıl dokunulamazsa böylesi bir manzaraya da asla dokunulamaz. Ve elbette bu, dışarıdan içeriye yürüyen bir büyünün, sadelik ile içtenliğin büyüsünün eseridir. Doğrusunu söylemek gerekirse doğal olan her şeye yönelik saygımız onun içindeki samimiyet özünden kaynaklanmaktadır. Samimiyetsizlik, içtensizlik dokunmayı püskürtür, akışı durdurur, teması zehirler, tepkimeyi sona erdirir. Samimi olmayan bir bakış, bir söz, bir eyleyiş daha yola çıkmadan kendini belli eder. Gerisinde bir kurgunun olduğunu, yüzüne bakınca duygularını anladığınız bir insanındaki gibi, derinden derine hissedersiniz. Yapaylığa karşı takındığımız olumsuz tavrın sebebi öz ile biçim arasındaki bu kopuş, kurguya dönüştürülmüş ve hesaplı kitaplı olana içtenlik yüklenemeyişidir. İçinde içtenliğin olmadığı bir bakış hatıraya mal edilemez. İçtenlikten yoksun bir ses amacına ulaşamaz. İçtenliğini yitirmiş bir fikir koflaşır, yoluna devam edemez. İçtenliğini kaybetmiş bir dünyada yaşam sürdürülemez.

İçtenlik küçük yekinmelere dairdir. İçtenlikte, hücrelerin tamamı kendisi olarak söyleme dönüşür ama ses fısıltıyla iletilir karşıdakine. İçtenlik gürültü, gösteriş, alayiş sevmez çünkü sadelikten beslenir. İçtenliğin küçükle, küçüklükle kurduğu ilişki de sadeliğin abartı karşısında aldığı pozisyona benzer. Bu yüzden, büyüyen her şey sadeliğinden uzaklaştığı için samimiyetinden de taviz verir. İçtenlik kendini en çok küçük söylemler, küçük kutlamalar, küçük kutsamalarda görünür kılar ve işte bu yüzden, küçük şeyleri sevmek, hayatı küçültmek değildir. Sevgiyle bakıldığında sıradan, tozlu bir çöp bile olağanüstü görünür. Bu, varlığın yokluk, değerin hiçlik, içtenliğin riya üzerindeki gücüyle açıklanabilir ancak. Mutluluk yakından bakışa dairdir; yakından bakış içtenliğe, içtenlik sadeliğe... Iskaladığımız veya üzerinde durmadığımız, duraklamadığımız hiçbir şey kendini bize vermez. Var olan, var olmayı hak eden her şey, az ya da çok, bir ilgiyi hak eder çünkü. Bir tren veya otobüs yolculuğunda aklımızda kalanlar sadece dikkatle baktığımız, aklımızda kalmasını istediğimiz görüntülerdir. Görüntünün sadeliği, içimizin içtenliğiyle buluşmuş olur. Kilometrelerce yol gideriz ancak hafızamızda üç beş görüntü kalır. Çünkü doğanın içtenlik ve sadeliğine bir de iradenin ona dokunmasını eklemek gerekiyor. Ne kadar parlak görünürse görünsün bir yıldıza gözümüzü emanet edecek derecede keskin bir dikkatle bakmadığımızda o bizim yıldızımız olamaz. Bu, çevremizdeki herkes ve her şey için de böyledir. Hayat aslında bütün saniyeleri ve santimetre kareleriyle samimiyetinin yanına doğallığını alarak yanaşmaktadır bize. Bütün bu şeyler, bütün bu çevremizi sarıp sarmalayan ve içinde kendimizi huzurlu hissettiğimiz nesneler bize hitap etmekte, bizimle konuşmak istemekte, bizimle samimiyet kurmaya yanaşmakta, bizden sadece anlaşılmayı talep etmektedir. Sorun bizdedir çünkü ya yorgunuzdur ya isteksiz. Oysa hayat bizden içtenlik bekler. Dünyaya bıraktığımız iz içimizdeki kımıltının eseridir. Orayı dondurduğumuz an yoklaşırız. İçsel yürüyüş sabahı da öğleyi, ikindiyi, akşamı ve geceyi de anlamlı kılar, bizim kılar. İçsel yorgunluk bütün bunları varlığımızın, varlığımızı bütün bunların dışına atar.

İçtenlik Allah’ın bize en büyük armağanlarından biridir. Doğaya olduğu gibi ve irade dışı, insana dolaylı ve iradeyle birlikte verilmiştir. Bu yüzdendir ki en etkileyici dil, içtenliğe ait olandır. Ne kadar kızarsak kızalım içtenliğine inandığımız bir itiraf karşısında merhamete geliriz. Affedişin en büyük yardımcısıdır içtenlik. İçtenliğin, kötülüğü bile affa dahil ettiği bir tarafı var. Belki de kusurun tek meşru gerekçesidir içtenlik. “O zaman öyle inanıyordum ve inandığım gibi davrandım.” İnandığının ve yaptığının yanlış olduğunu bilsek bile bu sözlere ne diyebiliriz ki?

Güzelliğin ve estetiğin vazgeçilmez ölçülerinden biri de sadeliktir ve sadelik asla basitlik anlamına gelmez. Sadelik basitliğin samimiyetle işlenmiş halidir. Doğalın akıl tarafından motife dönüştürülmüş biçimine sadelik deriz. Bir çakıl taşı örneğin basit değil ama sadedir çünkü yıllar, on yıllarca akan suyun kaba taştan yontarak elde ettiği bir parlaklığı ve biçimsel görüntüsü vardır. Bir çiçek, bir gök, bizi derinden etkileyen her hangi bir yüzey basit değil, sadedir. Gözümüzün pasını bir parça gökyüzü alabilir. Bir avuç kum, tenimizin ağrısını giderebilir. Birkaç yağmur damlası bizi hayata bağlayabilir. İçtenlikle söylenmiş sade bir cümle hayatımız boyunca içimizde dolaşıp durabilir.Hayattan geriye ne kalıyor derseniz, içtenlik ve sadelik dışındaki hiçbir şey diye cevap veririm. İçtenlik ve sadelik inşa eder, riya ve gösteriş tahrip eder.