Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.82
Gram Altın
2975.64
BIST 100
9761.15
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
24 Nisan 2022

İçimizdeki Suriyeliler

Ülkemizde, kavram karmaşası yaşanan, anlamı karıştırılan önemli bir mevzu da mülteci, sığınmacı, göçmen, kaçak göçmen kavramlarının anlamlarıdır. Bu karmaşaya bir nebze de olsa katkı sunmak istiyorum.

Mülteci: Ülkesinde ırk, din, sosyal konum, ideolojisi nedeniyle baskı gören devletine güvenini kaybeden, zulme uğradığı için ülkesini terk edip başka bir ülkeye sığınma talebinde bulunan ve bu talebi bu anlamda kabul gören kişidir. Mültecilerin hukuki statüsü vardır. Yani uluslararası anlaşmalarla özel statü ve hukuki koruma sağlanıyor.

Sığınmacı: sığınmacı ise mültecilik başvurusunun 'soruşturma' safhasında olduğu kişidir. İskan kanunu 3/3'e göre "Türkiye'de yerleşmek maksadıyla olmayıp bir zaruret ilcasıyla muvakkat oturmak üzere sığınanlara" sığınmacı denir.

Göçmen: ülkesinden ekonomik ve benzeri sebepler ile gönüllü olarak ayrılan kişiye denir.

Kaçak göçmen: gittikleri ülkenin yetkililerine kendilerini bildirmeyen, o ülkede izinsiz yaşayanlardır.

Ülkemizdeki Suriyelilerin 'mülteci' konumunda olduğu biliniyor. Belli bir statü ve uluslarası anlaşmalara dayanarak hukuki koruma altında oldukları ve bunun belli bir zaman ile sınırlı olduğu bilinmelidir.

Silahlı çatışmalar, siyasal ve ekonomik nedenler ile kişilerin doğup büyüdüğü yerleri zorunlu olarak terk etmek durumunda kalması trajik bir olaydır. Hemen yanı başımızda yaşananlardan kaynaklı olarak uluslararası koruma arayan, güvenli bölge arayışına giren Suriyeli mültecilerin ilk durağı, sığınağı elbette ki Türkiye olmuştur. Bunda Türkiye'nin güvenilir, ortak bir tarihi geçmişe sahip olmanın ve din kardeşliğinin yanı sıra, bir geçiş güzergahı olması da bu göçlerin öncelikli sebebi olması yadsınamaz fakat gün geçtikçe göçlerin nicelik olarak artması, belli bir doygunluğa erişmesi Türkiye'yi olumsuz olarak etkilemektedir. Şu bir gerçektir ki Suriyelilerin barınma, beslenme, sağlık ve eğitim ihtiyaçlarının karşılanması ekonomik anlamda ciddi bir ağırlık oluşturmaktadır. Tüm bunlara sosyolojik açıdan baktığımızda toplumda oluşan rahatsızlığın da farkındayız. Makedonya tabağı metaforunda belirtildiği gibi Türkiye'de mülteci meselesi birbirine karışmayan meyve tabağı halindedir. Tabakta meyveler yanyana olmalarına rağmen birbiriyle karışmamış yani bir lezzet harmonisi görülmemektedir. Birbirine entegre olmamış iki milletin iç çatışmaları ise giderek daha ciddi boyutlara ulaşarak sorun haline gelmektedir. Peki ne tür çözüm önerileri sunulabilir? Sınırda ya da bulundukları bölgelerde yardımda bulunmak çözüm olabilir.

Ülkedeki dengeleri bozan, kapasitesini zorlayan durum, milliyetçilik duyguları yüksek iki milletin beraber yaşamaya çalışması sonucu birçok iç probleme sebep olmaktadır. Sadece ülkeye kabul etmekle bitmeyen mülteci meselesi, devletin üzerine bazı sorumluluklar yüklemektedir. Artan işçi sayısı, düşen ücretle emlak piyasasındaki talep patlaması sonucu artan fiyatlar, iki farklı kültürün toplum üzerindeki negatif etkileri gibi birçok handikabı vardır. Tepkilerin artmasına bir diğer sebep, son dönemdeki Ukrayna-Rusya savaşında, Ukraynalılar da görülen mücadele ruhunun Suriyeliler'de olmamasıdır. Diğer önemli bir tespit de ülkesine dönmek isteyenlerin Kürt kökenli Suriyeliler olması, Arap kökenli Suriyelilerin, bu geri dönüş hususunda bir hayli isteksiz olmalarıdır.

Yaklaşık on yılı geçti. Biz onlara ensar olduk. Burada doğan nice çocuklar oldu. Ama ne yaparsak yapalım onlar 'içimizdeki Suriyeliler' olacaklar. Biz gerekirse İdlib-Afrin gibi bölgeleri daha güvenli hale getirip onları oraya yerleştirmeliyiz. Bu sorun o zaman sadece Türkiye sorunu olmaz. Avrupa ve Amerika da fon desteği sağlamak zorunda kalır.

Öyle 'gidin' demekle de olmaz bu işler. Geldiler, barındırdık. İş güç sahibi bile oldular. Şimdi öncelik, dünya barışını tesis etmede rol almak ve onları güvenli bölgelere, planlı ve kademeli olarak yerleştirmek. Bize yakışır bir şekilde, nasıl misafir olarak yüzümüzün akıyla karşılayıp ağırladıysak öyle de uğurlayacağız Allah'ın izniyle...