Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
29 Kasım 2021

​İçimizdeki karanlıklar

Mersin’de 3 yaşındaki Müslüme Yağal’ın Hasan Yağal tarafından istismar edilerek öldürülmesi, hepimizi şok etti. Cinayetin detayları ortaya çıktıkça geçirdiğimiz şok ve travma arttı. 70 yaşındaki sözde dede Hasan Yağal’ın Müslüme’nin biyolojik babası olduğu gerçeğini öğrendik. Daha sonra Hasan Yağal’ın Müslüme’nin 14 yaşındaki ablasının da babası olduğu gerçeğiyle karşılaştık. Evin erkek çocuğunun da biyolojik babasının sözde dede Hasan Yağal olduğu basında yer almaktadır. Hasan Yağal’ın yıllardır gelinine tecavbüz ettiği ve ailedeki kız çocuklarını istismar ettiğini söyleyebiliriz. Önümüzde duran, ahlakın, maneviyatın, cinselliğin, ailenin, kısacası insana dair ne varsa her şeyin iflas ettiği ve çöktüğü kirli, karanlık ve kanlı bir vahşet tablosudur. İnsanlığımızdan utandığımız ve her şeyin bittiği bir noktada olduğumuzu gösteren korkunç bir vahşetle karşı karşıyayız.

Cehalet, tecavüz, ensest, cinsiyetçilik ve şiddetin olduğu bir yerde ilim, irfan, hukuk ve ahlak olmaz. Yıllarca toplumdaki karanlık, kirli ve kanlı ilişkileri, insanların arif olduğu efsaneleriyle örtemeyiz. Cahiller, arif olamaz. İçinde yaşadığımız toplum, kanlı, kirli ve karanlık insanları ve ilişkileri barındırmaktadır. Kapalı hayat süren toplumsal kesimler arasında karanlık ve kirli cinsel ilişkilerin yaygın bir şekilde varolduğu gerçeğiyle yüzleşmek lazımdır.

Aileyi yüceltmek yerine ciddi bir aile eleştirisine ihtiyaç vardır. Sözde dedenin geliniyle yıllardır cinsel ilişki yaşayarak birçok çocuğun babası olması şeklindeki karanlık ve kirli gerçeği, aileyi zayıflatıyor diye görmezlikten gelemeyiz. Ortada aslında aile yoktur, aile etrafında üretilen ve tekrar edilen mitler vardır. Aile mitlerini sorgulayarak, bütün insan ilişkilerimizi sorgulamalı ve değiştirmeliyiz. Aile başta olmak üzere bütün sosyal ilişkilerimizle hesaplaşmadığımız sürece her gün yeni Hasan Yağal gibi iğrençlikler ve kadın cinayetleri şeklindeki vahşetler önümüze çıkmaya devam edecektir.

Aile dahil hiçbir insani yapı kutsal değildir. Bütün insani kurumları, ilişkileri ve kişileri sorgulamayı öğrenmeye ihtiyaç vardır. Hasan Yağal vahşeti, sadece kötü bir münferit vaka olarak geçiştirilemez. Aile içindeki denetimsiz, eşitliksiz, ayırımcı, dayatmacı, kapalı ve dengesiz ilişkilerle yüzleşmeye ihtiyaç vardır. Aile yapısı içinde cinayetin, şiddetin, tecavüzün, tacizin, ensestin ve daha her türlü kötülüğün işlenebileceği gerçeğinin farkına varmalıyız. Aile, ataerkilliğin kalesi olmaktan çıkarılmalıdır. Aileyi ve ataerkilliği bir bütün olarak ele alıp sorgulamadan kadın ve erkek arasında insan haklarına ve onuruna uygun ilişkilerin kurulması mümkün değildir. 70 yaşında bile olsa bir erkeğin, aile içinde saldığı korku ve dehşetle, bir kadına kolaylıkla cinsel vahşet uygulayabileceğini görmek lazımdır. Aile içinde gerçekleşebilecek eril terörizmin hiçbir şekilde hafife alınmaması gerekmektedir.

Ensest, bir cinsel ilişki değildir. Ensest, insanlığa karşı işlenen bir suçtur. Ensestin bir insanlık suçu olduğu konusunda bir bilinç oluşturulmalı ve bu bağlamda gerekli hukuki düzenlemeler yapılmalıdır. Ensesti münferit bir olgu olarak görmek yerine, onu karartılamayacak bir insanlık suçu olarak görmeye ihtiyaç vardır. Hasan Yağal vakası, buzdağının görünen yüzüyle değil, görünmeyen karanlık derin yüzleriyle yüzleşmemizin bir gereklilik ve ihtiyaç olduğunu öğretmektedir. Ensest, şiddet ve cinayet gibi kadına karşı işlenen bütün suçlara karşı bütüncül önlemlerin alınması ve politikaların uygulanması gerekmektedir.

Cinsiyetçi yaklaşımlarla çocukları ve kadınları şiddete, tecavüzlere ve tacizlere karşı korumak mümkün değildir. Açık alanda olduğu gibi aile gibi özel alanlarda da kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet ve tecavüzün her çeşidi suç sayılmalı ve gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine rağmen kadınları ve çocukları erkek şiddetinden koruyacak etkili ve işlevsel politikalar geliştirilmemiş ve uygulamaya konulmamıştır.

Çocukların ve kadınların onurunun korunduğu bir aile, şereflidir. Kadının ve çocukların yaşam hakkı başta olmak üzere insan onurunun ve haklarının korunmadığı bir yapıda, aile şerefinden söz edilemez. Ailenin şerefi şeklinde sahte yüceltmeler yapmak yerine sahici bir şekilde insan hayatına saygı duymayı, kadını ve erkeği, kız ve erkek çocuklarını birbirine eşit görmenin önemli olduğunu idrak etmek lazımdır. Aile dahil bütün kurumları değerli yapan şey, insan haklarının ve onurunun korunmasıdır.

“Kol kırılır, yen içinde kalır” şeklindeki sorunların üstünü karartan yaklaşım, şiddeti, tecavüzü, saldırganlığı ve hukuksuzluğu yaygınlaştırmakta, normalleştirmekte ve meşrulaştırmaktadır. Sahteliklerle ve iki yüzlülüklerle yüzleşmeden ve hesaplaşmadan içimizdeki karanlıklardan arınmamız mümkün değildir. Hasan Yağal vakasının iğrençliği ve korkunçluğu, acil olarak içimizdeki karanlıklarla hesaplaşmayı zorunlu kılmaktadır.