Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Eylül 2019

İçimizdeki hainler...

Oyun hep aynı, sadece figüranlar değişiyor…

Mesele basit; toplumda nümayiş çıkarılacak devleti yönetenler hain, onların yerine geçecek işbirlikçiler kahraman ilân edilecek.

Bu Osmanlı Devleti’ni artçı depremler gibi sarsan yeniçeri ayaklanmalarında da böyleydi.

Avcı Taburları’nın 31 Mart Vak’ası isyanını başlatmasıyla, 624 yıl hüküm süren Osmanlı Devleti’nin imâmesi kopmuş tesbih taneleri gibi dağılması da böyleydi.

Vesayet odaklarının gölgesinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti için de böyle.

İçimizdeki hainler azalmadıkça da bu böyle devam edecek.

1923’ten günümüze 96 yıl geçti ve bu süre zarfında Türkiye Cumhuriyeti tamı tamına 67 hükümet gördü. İçimizde ve çevremizde kriz hiç eksik olmadı. Rejim tartışmaları, kuvvetler ayrılığını oluşturan yasama, yürütme, yargı organları arasındaki yetki ve güç savaşları alevlendikçe ülke yangın yerine döndü.

27 Mayıs 1960, 12 Eylül 1980 darbeleri, 12 Mart 1971, 28 Şubat 1997, 27 Nisan 2007 muhtıraları, 22 Şubat 1962, 20 Mayıs 1963, 20 Mayıs 1969, 9 Mart 1971 ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ve ayaklanmaları ile demokrasi askıya alınarak kesintiye uğratılmaya çalışılsa da, ülke her defasında tekrar 1950’deki “fabrika ayarları”na dönmeyi başardı. (14 Mayıs 1950 yılında Adnan Menderes’in gerçekleştirdiği “beyaz ihtilâl” ile CHP’nin 27 yıllık Tek Parti diktası yıkılarak, Türk siyasetinde yeni bir dönemin kapıları aralandı.)

Bugün 12 Eylül. Demokrasiye verilen “kanlı balans ayarı” 1980 Darbesi’nin üzerinden tam 39 yıl geçti. Hafıza-i beşer nisyan ile ma’lûldur. Yani insan hafızası unutkanlık hastasıdır. Fıtrat gereği yaşamını devam ettirebilmek için unutmaya kodlanmıştır; fakat her şeyi değil. Bu milletin asla unutmaması ve unutturmaması gereken olaylardan birisi de 12 Eylül Darbesi’dir.

Hatırlayalım...

12 Eylül 1980 Darbesi’ne altyapı oluşturmak için millete yeni bir pusu kuruluyordu.

Sivas’ın, Maraş’ın, Çorum’un dahası Türkiye’nin yangın yerine çevrildiği ve “adres sormayan kurşunlar”ın çıkardığı ölümcül çığlıklar her geçen gün daha da dayanılmaz bir hal alıyordu.

Devrimciler ve Ülkücüler sinsice tezgâhlanan kaosun tam ortasında ölümüne “yaşasın vatan!..” diye slogan atıyorlardı. Ortaokullardan tutun da üniversitelere kadar her yerde, sıraların altından kitap yerine “haydar”lar, kalem yerine “delikli demir”ler çekiliyordu.

Ülkeyi yönete(meye)nler çaresizdi!.. Askeri vesayet; Hasan Mutlucan’ın “yine de şahlanıyor...” türküsünü yeniden söyleyeceği ânı bekliyordu. Ve o türkü, tarihler 12 Eylül 1980’i gösterdiğinde, TRT’nin siyah-beyaz görüntülü penceresinden bütün Türkiye’ye bir kez daha dinletiliyordu. Kenan Evren’in “Ordu yönetime el koydu” anonsuyla yeni bir karanlık süreç başlatılıyordu.

Postallarını giyerek sivillerin arasına dalan kudretli paşa Kenan Evren, âdeta bir “tiran” edasıyla “43. Kerhen Milliyetçi Cephe Hükümeti”nin başbakanı Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit’i Gelibolu Hamzaköy’e, Necmeddin Erbakan ve Alparslan Türkeş’i ise İzmir Uzunada’ya zorunlu tatile(!) gönderiyordu.

Kanlı tezgâhlarını ülkenin her köşesine açanlar; sonu kestirilemeyen kaosu, binlerce cansız bedeni, târûmar olmuş aileleri, sayısız faili meçhulleri miras bırakarak birden bire kayboluyorlardı!..

Gözünün üstünde kaşın var” türünden ihbarlarla ansızın tek tek bulundukları mekânlardan alınan körpecik delikanlılar, adresi belli olmayan toplama kamplarına misafir(!) edilmeye başlanıyordu. Darbeyi yapan zât, “denge sağlansın” diye bir sağdan bir soldan körpecik bedenlerin idam fermanları imzalanıyordu. Bu oyun, daha sonra farkına varılacak “meçhule yolculuk”tan başka bir şey değildi.

Anadan üryan işkenceler yıllarca inletti; gencecik bedenleri ve onları seyre dalan soğuk yüzlü köhne duvarları. Zindanlar bile ağladı, mecalsiz ruhların üzerine yığılan bedenlere. Mamak’tan, Metris’ten, Diyarbakır’dan çıkıp da gidebilenler; ömürleri boyunca “zindanlardaki kâbus”larıyla yaşadılar. Hep “hatırlama” ve “unutma” arasında gidip geldiler. Kısaca konuştular, uzun uzun sustular...

Genelkurmay ve devlet başkanlığı döneminde 650 bin kişinin gözaltına alındığı, 1 milyon 683 bin kişinin fişlendiği, 171 kişinin sorgu ve cezaevi işkencelerinde can verdiği, 49 kişinin idam edildiği Kenan Evren’i ve işbirlikçilerini Allah’a havale ediyoruz.