İçimizdeki Bağnazlar
Bizim toplumumuzda her şeyi siyah veya beyaz olarak görmeye şartlanmış çok sayıda zihniyet mevcut. Bu bakış açısının yeri, cenahı, konumlanma biçimi yok! İster dindar/muhafazakâr ister sol isterse fanatik sağ kesiminde bu tarz düşünenlerin sayısı fazla! Belki sayısal çoğunluktan bahsetmek çok iddialı olur, lakin bildiğimiz, gördüğümüz en azından bu şekilde düşünenlerin sesinin, politikalarının daha baskın ve hissedilir olduğu…
Toplumumuzda çoğu gelişmiş ülkedekinden fazla hassas sinir uçları, kutsallar, dokunulmazlar, siyah ve beyaz olarak keskin hatlarla çizilmiş konularımız var. Ait olduğu cenah tarafından en ufak eleştiriye dahi izin verilmeyen, bir durum tespiti girişiminde dahi linçle karşılaşılan çok sayıda başlığımız var.
Bunların en başlıcalarından birkaç tanesini hatırlatacak olursak; Atatürk, laiklik, Osmanlı, padişahlar ilk aklımıza gelecek maddeler olur! Cenahsal varoluş noktalarını bu ve benzer noktalara konumlandırarak bunların kutsallık ve dokunulmazlığı üzerinden bir dayanma ve varlık gösteren bakış açısı her iki kesimde de karşımıza çıkıyor.
Dokunulamaz, dokunulmazlığı dahi sorgulanamaz kabul edilen bu maddeler bir yerden sonra ideolojilerin çıkış noktası, varlık sebebi olarak algılandığından yapılacak en küçük olumsuz tespit kutsallarına, tüm iddia ve savunularına hakaret, bir tür yok sayma, değersizleştirme kabul edildiğinden ciddi bir püskürtme hareketiyle karşılanır.
Gerçi, bizde zihinsel olgunluğa erişmemiş her zatı muhterem de öteki mahalleye ait değer atfedilen bir kavram, kuram ve zemindeki zayıflık ya da eleştiriyi topyekûn sistem zafiyeti olarak kabul ettiğinden ardından daha güçlü bir sistematik saldırıya tevessül etmesi de olası!
Hal böyle olunca her kesim de sürekli bir savunma pozisyonunda nereden gelirse gelsin her türlü olumsuz çağrışım yapabilecek eleştiri, analiz, yargılamayı tümden ret edip itibarsızlaştırmayı benimsemiş görünüyor.
Söz gelimi, Atatürk’ün insani özellikleri üzerinden başlatılan bir konuşmayı sürdürmenin bu şart ve ahvalde sürdürülme ihtimali sıfırdır! Ya da Osmanlıya ilişkin küçük bir eleştirinin komple bir taarruz gibi algılanıp baştan bertaraf ederek susturma girişimi olağan tutumlardan kabul edilir.
Tabii bir de karşı mahallenin, açık bulmuş düşman tarzında, tüm saldırı mekanizmalarını bu zayıflık çerçevesine yığarak karşıda görülen ideolojik, inanç sisteminin itibarsızlaştırılıp yok sayılma girişimi olağan süreç olarak yerleşmiştir.
Tüm bunların üzerine eklemlenecek linç girişimin pervasızlık ve sınır tanımazlığı her iki mahalle için de dokunulmaz putlar inşa ederken eleştiri, kritik, objektif bakış açısından yoksunluk durumunu ve buna bağlı bir aşırılık, radikalizmi beslediği her zaman gözden kaçırılmaktadır.
Kendi iç okumalarını yapamayan, eleştiri ve kritiğin her türünden kaçınan, tüm argümanlarını sarsılmaz doğrunun savunucuları ve askerleri olduğu üzerine konumlandıran kurşun askerleri kolaylıkla peyda etmektedir!
Bunların üstüne kişide bir de kompleks, kendi değerlerini küçük görme, Batı hayranlığı, insanları şekil üzerinden yargılama, kendisini özel ve ayrıcalıklı hissetme halleri baskınsa işte o insandan ümidi kesmenin vakti gelmiş demektir! Ne tumturaklı titri ne parlak kariyeri onu bu bağnazlıktan kurtaracak değildir…
Twiter.com/sabihadogann