Dolar (USD)
35.17
Euro (EUR)
36.61
Gram Altın
2978.25
BIST 100
9949.01
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

İçerisi ve dışarısı

Herkes bir şeylerden şikayet ediyor. Hiç şüphesiz başımıza gelenler, “kendi ellerimizle işlediklerimiz yüzündendir.” Tam da bu sebeple, şikayet edilen ne kadar unsur varsa, geriye doğru bir hafıza yoklanarak bunlara fert ve toplum olarak ne kadar kalım hakkı verdiğimizi düşünmemiz gerekir öncelikle. Ama temel mentalite sürekli başkasını suçlamak şeklinde oluşursa, orada uzun ve kısa vadede hiçbir sorunun halledilme şansı yoktur.

Bir mü’minin kendisine şiar edinmesi gereken öncelikli düşünüş ve davranış biçimi, ortaya çıkan sorunlar karşısında kendi hata payını görmesi ve bunu tekrar etmemek üzere kararlı adımlar atmasıdır. Ancak kemale erememesinin yegane sebebini dışarıda arayanlar için, sıra insanın kendisine bir türlü gelememektedir. Halbuki insan kendi içerisine baktıkça derinleşir.

Burada “iç” ve “dış” diye adlandırdığımız faktörler önemlidir. Dışarısı yani bizim dışımızdakiler, bizimle ilgili farklı yargılar üretir, bize müdahale edebilir, bizi tanımlayabilirler. Bunlara uzun vadede engel olmak mümkün değildir. Yani bir icraatta bulunursunuz ve kimse bununla ilgili konuşmasın diyemezsiniz. Çünkü bu engelleyeceğiniz bir durum değildir. Esas sorun ise, insanın davranış saiklerini tümüyle dışarıyı gözeterek belirlemesidir.

Bununla bağlantılı ikinci sorun da, “dış”arısının müdahalesi olmadan hareket edememektir. Şimdi şu yargımızı peşinen ifade edelim: “Toplumdaki düşünüş ve davranışlar dışarıdan müdahalesiz hareket edememektedir.” Bu cümleyi toplumda yaşayan fertlerin sürekli dışarıdan müdahaleye alıştırılmış oldukları şeklinde de okuyabilirsiniz.

Örnekler üzerinden konuyu açımlayalım: İnsanların son yirmi yılda kredi kullanma oranları 250 kat artmış. Sokakta medya insanlara kredi kartları ile ilgili soru sorduğunda “devlet iki kredi kartından fazlasını yasaklasın” ya da buna benzer fikir belirtenler var. Bunun anlamı; “biz dışarıdan müdahale olmadan kendimizi kontrol edemiyoruz” demektir. Ben markette “devlet ikiden fazla çikolatayı yasaklasın” diyeni duydum. Böyle bir zihniyet dünyasıyla, dış dünya ile başa çıkacak bir zihin inşa edemezsiniz. Dış dünya bizim kontrolümüz dışından sürekli araçlar, söylemler vb. üretmektedir. Değiştirmeniz gereken öncelikle kendinizsiniz.

Öğrencilerime sınıfta kaç kişinin sabahleyin cep telefonu alarmıyla uyandığını sordum. % 95 bu şekilde uyanıyor. Hatta alarma rağmen uyanmayan da oluyormuş. Benim nenem sabah namazına, hiçbir zaman saat alarmıyla kalkmadı. Sanki saat kurulmuş gibi kalkardı. Çünkü, bunu zihinde bir problem yaparsanız, kalkarsınız. Dolayısıyla dışarıdan müdahaleye ihtiyaç duymadan, iç disiplinini sağlamış bir kişi, davranışlarını dışarısı söylemeden belirler. Dışarıdan gelen tanımlar, yargıları dikkate almakla birlikte, temel hareket saiki dışarısı olmaz. Aşırı övgü ve yergileri, kendi iç dengeleriyle kontrol eder ve bunların gerçekliğini hesap eder.

“İç” ise, insanı sürekli murakabe eden, dış dünya karşısında istenildiğinde perspektif geliştiren, meselelerin iç yüzünü anlamaya çalışan; içerisinde vicdanın da olduğu bir referanstır. İnsanın azmi, isteği, heyecanı, dinamiği hep burada üretilir. Bu sebeple içsel yaşam dinamikleri sönmüş bir insanın biyolojik yaşamı da tehlikeye girer. İnsan, “iç”inden başlayarak kendisini kurar, dinamikler geliştirir ve dış dünya ile başa çıkabilme gücünü elde eder.

Başa dönelim; her şeyden şikayet ediliyor ve hep başkası suçlanıyor ya. Önce toplum olarak bunu bırakıp, iç dünyamızı inşa etmek gerekiyor. Eğitimde reform da kanaatimce buradan başlamalı.