İçe Dönüş!
İnsanlık korkunun pençesinde kıvranırken ümidi arıyor. Aklın çıkmazına saplandığında inancın gölgesine sığınıyor.
Farklılıkları ayırt etmeden bir telaştır sardı hepimizi. Nerede olursak olalım bu duygu yaşamın tamamını kaplamış gerçeklik gibi duruyor şu anda.
Eve kapanmış, aileye vakit ayırmış gibi görünsek de aslında gözümüz ekranda kulağımız da onunla ilgili gelecek haberlere yoğunlaşmış.
Her şeyden uzak Allah’a yakın olduğumuz bir anda bu telaşın nedenlerini düşünmek istiyoruz.
Acaba hayata uzaklaşıp ölüme yaklaştığımızın telaş mı bu...
İktidarımızın çaresizliğine karşı utancımızdan mı bu sessizlik...
Konformizmimizin şiddetle altüst olacağı endişesi mi bu moralsizlik...
Rutinimizin değişeceği yaşam trenimizin istenmeyen makaslara giderek ötelere yol almaya başladığının endişesi mi bunca sıkıntı...
İç mekana kapılmanın verdiği kıstırılmışlıkla gerçek sorumluluğun yeniden öne çıkmasının kaygısı mı bunca tez canlılık...
Yeni bir toplum tipi inşa etme provasına karşı yetersizliğimizin trajik yansımaları mı bu hareketlilik...
Hayır hayır! Hiçbirisi olmayabilir...
Belki zeminin insanın bu aymazca tutumundan bir intikam alma hareketidir...
Semanın insana haddini bildirerek kendi sakinlerini dünyaya yerleştirme çabalarıdır...
İnsan dışında ama had bilmezliğiyle uyandırılan ve rahatsız edilen mikro organizmaların insandan öç alma evresidir...
Yaşlanan dünyanın, vefasız sakinlerini üzerinden atmak için görünmeyen intikam silahlarını devreye koyduğunun endişesidir...
Kendi ellerimizle yaptığımızın yine kendimize dönerek bizden bizim içimizdeki körlüklere yol alma çabasıdır...
Yok canım yok! Daha neler...
İnsandan insana gelen bir kötülüğün insan olmayanların eliyle gerçekleşmesidir bunca telaş...
İnsan ailesinin büyük çoğunluğunu her türlü acıya tesadüf ettiren azınlığının yeni oyunudur bu endişeli fotoğrafın arkasındakiler...
Ölümün hayattan trajik çıkışı kara deliğe hızlıca yaklaşıldığının göstergesidir bu hareketlilik...
Tohum-ilaç-silah üçlüsünün bir kez daha korku ve ümit sarmalını aktif hale getirdiği dönemin yeni adıdır ateş-öksürük-nefes darlığı...
Olmaz olamaz! Bunlar da değil...
Temiz başlangıcımızın kirlenen bitişimizle huzura varmayışının korku ve ümit halidir insanlığın eve kapanması ve sessizliğe bürünmesi...
Hayata verilen değerin en az misliyle verilmesi gereken ölümün ihmalinin utancını yaşamanın ölüm sessizliğidir dış mekandan iç mekana sığınma çabası...
Bezm-i Elest’te verilen sözlerin tutulmamasının utancıdır ateşimizin yükselmesi, nefesimizin kesilmesi ve şiddetli öksürüklü hale giriftar oluşumuz...
Görünmeyenin görünene, ruhun maddeye, fizik ötesinin fiziğe bir kez daha galibiyetinin yüksek seviyede tezahürüdür insanın halecanlı hali...
Acizlik ve yıkıcılığımızın hor gördüklerimize karşı düştüğü utanç durumunun adıdır bu halimiz...
Hayatı ne çok sevdiğimizin ölümden ne çok korktuğumuzun akisleridir bu heyecanlı arayışımız...
Bir tarafı mizah diğer tarafı hiciv bir tarafı komedi diğer tarafı trajedi bir tarafı kudret diğer tarafı acizlik bir tarafı korku diğer tarafı ümit olan bu telaşlı halimiz sahibinden uzaklaşmış, her türlü ihaneti, vefasızlığı reva görmüş; iktidarı elde ettikçe haddini aşmış acizliğe düştükçe duaya sarılmış bir köle-efendi diyalektiğinin en acı tecrübesi gibi geliyor bana.
İlim, parametreleriyle geçmişini yanına alıp geleceğin derinliklerinde çarelerin peşinde koşarken hikmet de değerleriyle anın hakikatinde gözümüzü açmak istiyor.
İnsan ailesi de bu gayretli hale yoğunlaşıp müjdeli haberin gelmesini beklerken Akif’in mısralarını mırıldanıp duruyor.
Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete ram ol...
Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.
Hülasa bu korku ve ümit anı ısrarla içe dönmemize, gönlü yeniden inşa etmemize, yaşamanın çok güzel bir şey olduğunu fark etmemize zorunlu sevk ediyor bizi.
Yaşamak bizim için değil herkes için olunca güzeldir. Bundandır ki birey olarak ne kadar tevhid-tedbir-tevekkül bağlamında gidersek hayata hizmet eden, gece gündüz her an faaliyette olan sağlık çalışanları için de yaşamın güzelliğinde yer açmış oluruz. Onların da en az bizim kadar yaşama hakları var. Bizleri sebepler tahtında yaşatmaya çalışırken ne çok hakları var yaşamaya.
Virüsün hızı insanın hızını kesti. Hayatı daha yavaş ve fark edilebilir yaşamayı sağlayacak sanırım. Bakmaktan çok görmeye olan ihtiyacı gerçekleştirecek. Duymaktan çok sezmeyi yeniden gündeme taşıyacak. İnsan yeniden özne eşya nesne olma durumuna geçecek.
Umarım iç ve dar mekana kapatılmak bir mekanofobi oluşturmaktan ziyade yeniden farkındalığı oluşturur.
İnsandan insana insandan varlığa yeni pencereler açmalıyız vesselam.