İBADET-FACİA PARADOKSU
Bütün Semavi dinlerin ibadetleri vardır. Bu ibadetler, ritüel/menasiki hem
tefekkürle hem de mal ve beden-ruh ile olabiliyor.
İslamda ibadetin farziyeti "istitaa'/güç yetirme" ile farklı boyut kazanır.
Namazın edasında erkanına uyma, oruç tutma, hacca gitme, zekat gibi ibadetler
güç yitirip yitirmeme durumlarında değişik hükümlere tabi tutulur. Bu fark bazen
o farizanın eda şartını kaldırdığı gibi (imkanı olmayanın Hac'ca gitmemesi, zekat
vermemesi) bazen edayı erteleyebiliyor ya da fidye ile karşılayabiliyor (yolcu ve
hastanın o dönem için ya da hiç oruç tutamaması gibi).
Hac, Allah'ın cc Müslümanlardan "güç yetirenlerin" üzerine farz kıldığı
ibadetlerdendir. Zaman, ekonomik durum, sağlık, güvenlik vb gibi engelleri
olmayan Müslümanlar bu farizayı yerine getirmekle mükelleftirler.
Kur'an-ı Mubin Bakara Suresi/158-189-196-197-200, Al-i İmran Suresi/97, Hacc
Suresi/27-28 Ayetlerinde bu konuya yer vermiştir. Rabbimiz, bu ibadetin zaman
ve şeklini ayetlerde buyurmuştur. Tabi ki Resul-i Ekrem de SAV Haccı ifa ederken
örneklik/sünnet ortaya koymuş, Müslümanlar da buna uygun olarak ibadetlerini
yerine getirirler.
Bilinmektedir ki Müslümanların sayısındaki artış, ulaşım, ekonomik durumun
iyileşmesi Hac ibadetini ifa etmedeki talebi arttırmıştır. Burada bir anormallik
yok, anormal olan Suudi yönetimince Hac'ca olan bu talebe orantılı olarak
konaklama, menasikleri güvenli eda etme imkan ve ihtiyaçların
karşılan(a)mayışıdır.
Bu orantısız durum Hac'ın edasında şart olan güvenlik/emniyeti yok
etmekte ve her yıl Hacıların acı bir şekilde can vermesine neden olmaktadır.
Oysa bu mekanda haşerelerin bile kanının dökülmesine cevaz yoktur.
İşte bu emin beldede vinç kazasında! yüzlerce hacı öldükten iki hafta sonra
Kurban Bayramının ilk günü Şeytan Taşlamak için yürüyen Hacılardan 800 kişi
bilinçsizlikten, umursamazlıktan, panikten kaynaklı ve -farz dışında kalan
kısmında- mezheplerin farklılığı (aslında taassubundan demeliydik) gibi
sebeplerden dolayı canından olmuştur, 1000 kişi de yaralı.
Görgü tanıkları olayın nedenini anlatmışlar:
Yol ortasında terk edilen araçlar, tekerlekli sandalyeli hacıların insan selini
tıkaması, serinlemek için hacıların su sıkılan yere akın etmesi, Suudi polisinin
yolu kapatmasıyla geçiş yolunun daralması ve Hacıların kendilerinden sorumlu
kafile başkalarının talimatlarına uymaması, Farklı mezhepleri olan ülke hacılarının
tutumu...
Faciaya yol açan bu nedenlere baktığımızda acı gerçeğimizle karşılaşıyoruz. Bu
acı gerçek, hem Hac'cın yönetimini elinde bulunduran Suudi Krallığının, hem
kafile başkanlarının ve hem de kafilelerdeki fertlerin hata, kusur, ihmal ve
bilinçsizliğidir. Bu da faciaya buyur gel demektir.
Suudi rejiminin bu işin üstesinden gelemeyeceği bir gerçek. Kimileri Hac
yönetiminin İslam ülkelerinin denetimine verilmesini istese de bunun yakın ve
orta vadede mümkün olmayacağı malum. Bir de sorun sadece Suudi rejimiyle de
alakalı değil. Bizler de çok iyi bir noktada değiliz. Hac'ın rükünleri tamam, ama
mezhepler ekstradan öyle yükümlülükler getirmiş ki, ya da bireyler kendilerine
çabası o kadar çok yükümlülük bindirmişler ki sormayın. Kimseye zarar
verilmeyecek alanlarda neyse, ama mesela "şeytanı tam 12'den vurmak!" için
taşlamayı uzatmak, sonradan gelenlerin de "12" için daha öne gitme gayretleri
felaketi çağırmaktır. Bu durum sadece Hac'da mı böyle?
Allah için söyleyin biz Müslümanlar diğer ibadetlerimizde çok mu sorunsuzuz?
Mescid-i Haram'daki vinç kazasından sonra çok merak etmiştim, tanıdık cami
imam ve müezzinlerini aradım, camilerdeki güvenlikçilere sordurdum. Ortaya
çıkan fotoğraf utanç verici:
Bayramdan önceki hafta üç ilimizde (İstanbul, Adana, Diyarbakır) 17 camide
Cuma namazı çıkışlarındaki vurdumduymazlık ve aceleden kaynaklı izdihamlarda
6 kişinin ayaklarında kırık, çıkık, ezilme ve kapıda sıkışmalar yüzünden meydana
gelen kavgalarda hafif de olsa 3 kişinin yaralanması söz konusu.
Ya Kurbanlık kasaplar, ya satırla bileğini kesme, ayağını kesme, karnını deşme,
koçun darbeleriyle göbek yarılmaları, ineğin altında kalıp ezilme, öküzün kılıçtan
beter boynuzunu böğründe görme...
Ya E5 Karayolunun günlerce uğradığı inek istilası, İstanbul'un göbeğinde 15-16.
kattaki dairelerin balkonunda bağlı tutulan keçinin küçücük çocukların gözleri
önünde can havliyle imdat çığlıklarını aratmayan bağırışı, Ankara'nın merkezinde
ipini koparan boğanın mahalle sakinlerinin coşkulu kovalamasıyla sokak sokak
şenlik! görüntülerini aratmayışı...
Artık uzatmadan asıl söylemek istediğime geleyim,
Allah aşkına biraz tefekkürden sonra söyleyelim, biz nerelerdeyiz? İslam dini
gibi mübarek, temizlik, güzellik, estetik, tedbir ve çözüm sunan bir dine iman
etmiş bizler ne durumdayız? Derhal topu kafirlere atanları geçiyorum, ama
hatalarımızı dinimizle bağdaştırmayacak ferasete sahip olanlara soruyorum, bu
ne hal? Bu ne durum?
Geçtim zorlukları, emperyalist sömürüyü, mustaz'aflıkları, geri bırakılmışlıkları...
Allah aşkına 1400 yıldır adalet, hakkaniyet, merhamet, muvazenet, nezaket ve
nezafette geldiğimiz nokta bu mu olmalıydı? Her olumsuzluğumuzu "kafir
güçler"e yükleyen bizler Cuma günleri, Cuma namazı için bulunduğumuz safta
neden başımızı sağımızdaki ve solumuzdaki mü'min, Müslüman, musalli
kardeşimize çeviremiyoruz? Ağır kokudan değil mi? Çok ağır kokuyor gerçekten.
Peki, bu soğanı, sarımsağı o kafirler sömürgeciler mi yedirdi? Ya ağız-diş
yıkama diye bir soruna ne demeli?
Söylenecek çok söz var,
Ama aklını kullan(a)mayanların Kur'an ve Resul-i Ekrem'in (SAV) sünnetini esas
alan bu fakire "kafir oldu, mürted oldu, zaten şucu bucu idi bakın dinden
de çıktı" deyip dinden çıkmasınlar diye söyleyeceğimiz doğruları erteliyoruz.
Allah bizi affetsin.