İbadet bilinci üzerine 6 Abdest-4
Abdest ibadetini ellerden anlatmaya başladık ve öncelik yüzümüzün yıkanmasındayken kollarımızı da ellerle birlikte zikrettik ki yeniden ellere dönüş olmasın. Zaten çok olan tekrarları bir de bu sebeple artırmayalım istedik.
Abdest
İbadetinde Yüzün Yıkanması
Beden-organ
temizliğini aşan abdest ibadetinde farz olsun, sünnet olsun ne yapmamız
istenmişse onun mutlaka bir hikmeti vardır. Bu hikmet, “Abdest olmasaydı
Müslümanlar kir-pas içinde kalacaklardı” lakırdısından çok farklı olsa
gerek. Zira Müslümanların temizlik anlayışları abdestten ibaret değildir.
Mesela
günde defalarca abdest için yüzün yıkanması ile temizliğin alakasını kurmak
zordur. Müslüman olan bir insanın beden ve giysi temizliğine dikkat etmesi için
pek çok gerekçe zaten mevcut.
Aradan
ondört asır geçmesine rağmen Müslümanım diyen insanların da bilgi, kulluk ve
ahlaki açıdan ciddi bir mesafe al(a)madıklarına bakarsak, yüzün abdest amaçlı
yıkanmasının temizlikten başka bir maksadının olması lazımdır. İbadetlerin bâtıni
yönüne önem veren ve bu konu üzerinde fikir üreten âlimlerimiz abdest
ibadetinde yüzün yıkanmasının “haya” ile ilişkisini vurgulamışlar.
Yüz
insanın kimliğidir. Vücudun herhangi bir yeri sizin tanınmanız için yeterli
gelse bile nihayetinde kim olduğunuz yüzünüzden anlaşılır.
Yüz-Vech
ve Haya İlişkisi
Yüzümüz
kimliğimizin en net, en berrak ve en yanıltmaz bölümüdür. Saklayamadığımıza
göre insanlara dönük olması hasebiyle yüzümüzün önemi tartışılmazdır.
Yaşantımızdaki hatalarımızla, dizginleyemediğimiz duygularımızla, inancımıza
mugayir söz ve fiillerimizle yüzümüzü çok kirletiyoruz. Bilinmesini arzu
etmediğimiz en küçük bir kusurumuzun başkaları tarafından duyulması ihtimaline
karşı bile yüzümüzün aldığı şekil ve renk değişikliği hepimizin malumudur.
Hepimiz
yaşamışızdır. Tanıdığımız birilerinin bir derdi, sorunu, acısı, mutluluğu,
sevinci, endişesi, ayıbı olduğunda derhal yüzünden fark ederiz. Fark
ettiğimizde ne kadar gizlemek isterse o kadar açık verip yüzünden anlayıveririz
meseleyi.
Gözler
yalan söylemez, diyenlerin konuyu yüz ile birlikte gözlerden fark ettiklerini
bilirsiniz. Dolayısıyla yüz insanın hiç kimseden saklayamadığı gerçeklerle dolu
bir haritadır. Ve yüz inancımızla barışık olup olmadığımızı yansıtan en hassas
yerdir.
Evet,
yüzümüzü çok kirletiyoruz. Öyle ki kimi zaman insanlara bakacak yüzümüz
kalmıyor. İnsanlardan saklayabildiklerimiz ise daha acı! Ancak alemlerin
Rabbi’nden saklayabileceğimiz hiçbir şeyimiz yoktur. O (cc) bizim kendimize ait
olup da bilmediklerimizi bilir. O zaman O’na (cc) dön(dür)eceğimiz bir yüzümüz
olmalı. Üstelik abdest aldığımıza göre biraz sonra Yüce Huzura varmayı
düşünüyoruz.
Ama
hangi yüzle? Asıl sorun da bu! Abdest bu soruna binaen alınıyor.
Abdest
ibadetinde yüzün yıkanması burada anlam kazanıyor. Bütün yapıp etmelerimizden
sonra Allah’ın huzuruna çıkıp,“Çağrına uydum geldim Rabbim!” diyebilecek
bir yüz lazıminanmış insana. Zira yüzümüzü Alemlerin Rabbi’ne çeviriyoruz. Her
ne kadar “Hangi yöne dönsek O’nun vechi orada” olsa da namazda “Yücekabul”
üzre gerçekleşen bu “dönüş”apayrı bir özellik taşımaktadır. Bu sebeple
namaz kılmaya insanın yüzünün olması lazım yani haya sahibi olması lazım ki
yüzünü Allah’a dönebilsin. Haya sahibi yüzünü kirletmemeye, hayasızlıkla yüzünü
karartmamaya azami özen gösterir ve hayayı imandan bilir.Bir kusur
işlediğimizde en yakınımız olan birilerine bile “Sana bakacak yüzüm yok”
ya da “Size dönecek yüzüm yoktu, onun için çağırdığınızda gelmedim”
deriz.
Abdest
alırken yüzümüzü yıkayınca Rabbimize:
Rabbim!
bir önceki namazdan bu yana işlediğim hata(ları)mı alıp da geldim. Ne
gizleyebilirim ne de dönecek başka yöne sahibim, der.
Bunun idrakinde bir Müslüman her gün defalarca hatalarını arttırıp sonra huzura
vardığında -hâşâ- alay edercesine: Allah’ım, ‘günah işledim ama ne yapayım,
geldim işte’ diyecek kadar zıvanadan çıkamaz.
Yani
bir Müslüman hem abdest alırken pişmanlığını dile getirecek hem Rabbi’nden özür
ve avf dileyecek hem de hiçbir şey olmamış gibi günah ve hatalara devam edecek…
Allah
muhafaza! Bu günah işlemekten daha vahim bir durumdur. Çünkü yüzümüzü Allah’a
çevirirken Allah’ın (cc) kendilerinden yüz çevirdikleri insanlardan olmamamız
lazım:
Allah'a verdikleri sözü
ve onun adına, etmiş oldukları yeminleri, az bir değere değişenler yok mu,
onlar, ahirette nasibi olmayanlardır ve Allah, kıyamet gününde onlarla
konuşmaz, yüzlerine bile bakmaz, onları arıtmaz ve onlar için elemli bir azap
vardır.(Al-i İmran/77)
Gördüğünüz gibi işin bir
de bu boyutu var, yani Rabbimizin hayasızlıklarımızdan dolayı bizden yüz
çevirmesi de söz konusudur. Bu yüzden biz abdest için yüzümüzü yıkarken daha az
kusur sahibi olma yoluna girmiş olduğumuzu unutmuyoruz. Abdest ile hayır yolunu
seçtiğimizi ilan ediyoruz.
İnsanların “Huzur”a
varacağının bilincinde olması bir üst mertebedir. Bu mertebe (inşaallah bir gün
“meratib” konusunu da yazacağız) ibadet bilincini içselleştirme
mertebesidir. Dolayısıyla bu bilince ermiş Müslüman, hata ve günahlara değil,
hayır ve hasenata yönelmiş oluyor. Bu yöneliş istikameti doğru ve hayırlı bir
yöneliştir.
Yüzün
yıkanması bu açıdan çok değerli bir eylemdir.
Muhyiddin
İbn Arabi’nin nefis ifadesiyle, yüzün yıkanmasının anlamı; Allah’ın seni
emrettiği yerde bulamayışından, nehyettiği yerde bulmasından haya etmek,
utanmak, demektir.Bu idrakle abdest alan Müslümanın Allah Tebarek Teala’nın
istemediği yerde, durumda, ef’alde bulunması pek nadir görülür.
Şayet
abdest ile organların temizliği murad edilmiş olsaydı, teyemmümde toprakla
bilhassa yüzün mesh edilişinin nasıl bir temizleyiciliği söz konusu olabilirdi
ki..? Bu sebeple abdest ibadeti için bazı organların yıkanması tevbe ve
istiğfarın kavli-fiili ikrarıdır diyoruz.
Devam
edeceğiz inşaallah…