İbadet bilinci üzerine 3 Abdest -1
Yazı dizimizin bir önceki bölümünde “…abdest ibadeti, bir yönüyle tevbedir, Ancak;
İş
olsun diye bir tevbe değil abdest, şuurlu bir istiğfar, pişmanlık, dönüş ve
ayılmadır.”
demiştik, devam ediyoruz.
Aslında
abdest yani “hadesten taharet”, namaz kılabilmemiz için Allah’ın (cc)
bizler için gerekli gördüğü manevi temizliktir. Çünkü;
Hades, “yakın zamanda meydana gelen,
sonradan ortaya çıkan şey”demek olup manevi kirlilik anlamındadır.Fıkhî
olarak ise, (abdestsizlikten dolayı) insanın manevi olarak kirlenmesidir.Taharet
ise“temizlenmek, sakınmak, arınmak” demektir.Hadesten Taharet,
Müslümanların günlük yaşamlarında bulaştıkları olumsuzluklardan tevbe ile
tesbih ile istiğfar ile arınmanın yanısıra, su-toprak kullanmak suretiyle
zihni-kavli-bedeni (yani düşünsel-sözsel-eylemsel) pişmanlık ve temizlenmedir.
Demem
o ki abdest, maddi, fiziki kirliliklerden öte manevi dediğimiz düşünsel,
fikri, ahlaki yanlışlıklardan, kirlerden arınmayı temsil eder. Bunun
gerekçelerini ilerde anlatacağız. Görülecek ki namaz ve namaza dair her ne
varsa bir şekilde öte ile ilgilidir.
Mesela
abdest ibadetinde ellerin yıkanması.
Abdest ibadetinde elleri
yıkamak, “Allah’ın (cc) arzu etmediği işlerden mü’minlerin elini, eteğini
çekmesi” olarak kabul edilir. Hani kötülükten kurtulmuş biri için, “Adam
o işlerden elini, eteğini çekmiş” diyoruz ya işte öyle. Çünkü iyi işlerde
olduğu gibi “el” eylem boyutunda bütün kötülüklerin kendisinde sadır
olduğu organımızdır.
Omuzlarımızdan,
bileklerimize ve nihayet parmaklarımıza kadar olan kısmıyla el gücü, kudreti
yani iktidarı temsil eder. El-bilek gücü konusunda söyleyeceklerim
hepinizin malumudur:“Eli uzundur”, “El vermek”, “Elinden gelir” ve“Bileğinin
gücüyle”, “bileğinin hakkıyla”, “bileği bükülmez” gibi sözlerin ne anlam
ihtiva ettiği açıklanmaya ihtiyaç duymayacak kadar nettir. Bu anlamda eller
iş-fiil-amel ile ilişkili olduğu gibi, güç ve iktidarın sembolüdür. El’de
edilen güç ve kudret kahir ekseriyetle hayra yönelik işlememektedir. Dahası
zulmün, haksızlığın meydana gelmesinin en büyük sebebi zalimin güç sahibi
olmasındandır. Ve tabi ki insanoğlunun zulmü de gücü nispetindedir.
İşin diğer bir boyutu da
büyük haksızlıklara ve zulümlere neden olsa da insanların kahir ekseriyeti elde
ettiği gücü/iktidarı bırakmak istemez. Tiranlıklar, krallıklar, diktatörlükler
bu yüzden uzun sürdü-sürüyor. Hali vakti yerinde iyi insanların gücü ele
geçirdikten sonra nasıl yoldan çıktıklarını, adil bildiklerimizin parasal,
makam ya da pazu sayısına dayanan güce kavuştuktan sonra nasıl zalim kişiliklere
dönüştüklerini bilmeyenimiz yoktur.
Bu yüzden abdest ibadetini
bu kadar önemsiyoruz ve bu sebeple abdest ibadetini yazarken sizleri usandırma
riskini göze alarak yazdıklarımızı tekrar ediyoruz.
Peki, bu konuda abdestin
daha doğrusu abdest ibadetinin nasıl bir islah edici boyutu vardır?
Bunu bütün detayları ile
yazacağız inşaallah. Ama önce bıkmamanızı istirham ediyorum ve konunun
ciddiyeti ve hassasiyetinden dolayı sizleri tekrarlarımızla yorduğumuzu bilin
istiyorum.
El;İktidarı,
Gücü Temsil Ediyor
El-lerimiz maddi olarak
kirlenmese de, en sağlıklı deterjan ile temizlemiş olsak bile abdest ibadeti
için su, su bulunmaz ise toprak ya da toprak cinsinden bir nesne ile
abdest-teyemmüm almamız farzdır.
Dikkat ettiniz mi?
Su ya da toprak. Evrenin
hayat için ihtiyaç duyduğu, canlıların esası, aslı olan su ve toprak. Abdest
ibadetinde bu gerçeğimizle yüzleşerek aslımızı hatırlıyoruz. En değerli varlık
olan insanın aslı ibadetinin sahihliğini sağlıyor: su ve toprak…
Kendi gerçeğini fark
etmeyene sözümüz yok,
Lakin nereden geldiğini
bilen ehl-i salat için su-toprak ile abdest ilişkisi insanı titretmeli. “Bir
damla sudan yaratılan” insan yine “Bir avuç toprak oluverir…” Buna
rağmen güç ve kudretin kendisinde olduğunu düşünerek haksızlığa, zulme doymaz “beşer”.
Abdest sırasında bu özümüzü hatırlamamız murad ediliyor.
Onun içindir ki bizler de
bilerek, bilincinde olarak abdest aldığımızda fark ettiğimiz hatta her abdestte
hatırladığımız bu hakikati kabul ettiğimize suyu-toprağı, uzuvlarımızı,
melekleri ve Rabbimizi şahid tutuyoruz. Yani biz öylesine ellerimizi
yıkamıyoruz, biz kirlerimizi toprakla temizlemeyi hedeflemiyoruz… Allah için
söyleyin: Elimizdeki yağ mı bizi daha çok kirletiyor, yoksa güçlü olduğumuz
için sabunla yıkadığımız ellerimizle attığımız haksız bir imza mı?
İşte bizden istenilen
manevi kirlerimizi abdestte söküp atmaktır. Eğer, “ömrü boyunca birileri bu
anlayışla abdest aldıktan sonra gücünü kötüye kullanmaya devam ediyor”diyorsanız
-ki haklısınız- ona da şöyle cevap veririz: Günde defalarca ve ömrü boyunca on
binlerce kere abdest almak suretiyle Allah’a (cc) söz veren Müslüman insan yine
sözünde durmuyorsa bundan daha büyük felaket olmaz.
Bu acı felaketi yaşamamak
için Müslümanlar olarak abdest ibadeti için ellerimizi yıkarken biz, iktidarı ve
gücü Allah’a has kılıyoruz.Gücü kendisinden bilen, kendisine güçlü diyen bir
mü’min abdestte bu hakkın yani güç, kuvvet ve iktidarın sadece ve sadece el-Melik
olan Allah’a cc ait olduğunu, insanların bu iddiada bulunmakla hadsizlik
yaptıklarını kabul ederek ellerini yıkamak suretiyle istiğfar eşliğinde tövbe
etmiş olur ve bu yanlış anlayıştan vazgeçtiğini lisan-ı hal ile de kabul ve
ikrar eder: La havle vela kuvvete illa billah, yaniAllah’tan başka
güç ve kuvvet sahibi yoktur!.. Allah’tan başka (dönüştürücü) güç ve kuvvet
sahibi yoktur!
Bu yüzden abdestte
organlarımızın yıkanması, mesh edilmesi yüzeysel ve şekilsel bakıldığında
vücudun-organların temizlenmesi olarak anlaşılması ve algılanması sığ bir
yaklaşım, ibadet ile alakalı eksik bir anlayıştır.
Devam edeceğiz inşaallah…