İbadet bilinci üzerine 2
Önceki yazımızda ibadetlere daha doğrusu abdest, namaz, oruç gibi nusuklara Müslümanların gerekli ehemmiyeti vermediklerini söylemiş, bu konuda va’z ve nasihatlerde bulunanların da konuya sığ yaklaştıklarını dile getirmiştik. Devamında:
Mesela en çok okunan bir
Hoca söz ve yazılarında, “Namazı huşu ile, huşu içinde kılalım” diyor. İyi de insan yaradılış gayesini ve serüvenini, Rabbini gereği gibi takdir etmenin yordamını
ve bu konuda namazın ne’liğini
bilmeli ki namazında huşu duyabilsin. Yoksa kime, neden,
nasıl huşu duyulsun? demiştik.
Zaten huşu denilince
aklına “korku” dışında bir şey gelmeyen toplulukların korku ile ibadet
etmesi bir yere kadardır. Dahası bizden istenen korkudan, mecburiyetten dolayı değil,
severek ve bilinçle yapılan kulluk/ibadettir. Daha da önemlisi ibadeti korku ile
birlikte düşünürsek ibadetin “hamd” ile olan ESAS ilişkisini
zedeleriz. Çünkü her şeyden önce varlığımız başlı başına ibadeti gerektiriyor.
Unutmamak gerekir ki ilerde de detaylı anlatacağım gibi ibadet-bilgi/marifetullah-muhabbetullah
ilişkisi ibadetlerin/nusukların birincil gayesidir hatta var olmamızın bizim
yönümüze taalluk eden boyutu ve gayesidir.
En başta belirtelim ki
İslam Metafizikçileri yani tasavvuf ile barışık olmayan dönemlerde
insanlarımızın ibadetleri daha çok şekil/form esaslı olmuştur. Buna riya
boyutunu katmıyorum. İnandıkları
için namaz kılanların namazlarının içi dolu olmaktan uzaktır. Burada herkes tarikata girsin
demiyorum, zaten tasavvuf demek bir tarikata girmek olmadığı gibi tarikat demek
de değil. İnsanın gönlünde bir tarikata yakınlık olabilir, benim de derin saygı
duyduğum tarikatlar vardır lakin bu ille de gerekli olan bir husus değil. Ancak
tasavvuf ibadet, zikir gibi konularda işin derinliğini cemaatlerinin kalbine
işlemeyi ihmal etmemiştir. Eminim bu yazılardan sonra “Subhanallah! Namazı
hiç böyle düşünmemiştim, abdesti de!..” diyecek pek çok kardeşimiz olacak.
İlle de bunlar “mutlak doğrulardır” iddiasında bulunmayacak kadar had ve
hududumu bildiğim gibi doğru bildiklerimin arkasında durmasını da bilirim.
Kısacası: “Bu
kıldığın namaz değil” vecizesinin hakkını vermek boynumuzun
borcudur.
O zaman namaza nasıl
hazırlanmalıyız ki namazın farz kılınışındaki ilahi maksadı
gerçekleştirebilelim?
Hemen belirtelim ki abdest
ibadettir: Abdest İbadeti!
Namaz için abdest ibadeti
ile başlamamız yerinde olacaktır.
Nedir abdest ibadeti?
Neden abdest ibadeti gerekli?
Abdest ibadeti bizi ne tür
bir hazırlığa sevk ediyor?
Bunları bilmekle Tanrı’ya, evrene, dünyaya, ibadete,
hayata bakışımızda ne tür değişiklikler olacak?..
Abdest ile bu çok kolay
bilinebilir.
İbadet, kulun, evrenin
yaratıcısı, yegâne Malik’i Allah (cc) ile irtibatıdır. İbadet kulluk bilinci,
varlığın hamdi, nimetlerin şükrüdür. İbadet bedenin zahiri temizliği ile pek alakalı
değildir dersek abartmış olmayız. Aslında ibadetler bizim iç temizliğimizle
direkt alakalıdır.
Evet, diğer ibadetler gibi
abdest alırken ibadet etmiş oluyoruz. Abdest ve sair ibadetlerdeki her
bir hareketin bir karşılığı, bir anlamı, bir temsiliyeti vardır.
Hareketlerle anlamın bu
kadar yakıştığı çok az ibadet-nüsuk vardır. Abdestte her yıkama ve mesh dünya
kadar anlam taşıyordur.
Alimler: Abdest
uzuvların tövbesidir, derken bu anlamda çok nefis bir tespitte
bulunmuşlardır çünkü ibadetlerde bariz olarak görüldüğü gibi organlarımızın sembolik
olarak temsil ettikleridünyevi karşılıkları vardır. Bu sembollerin karşılıklarını
Yüce Yaradanın rızasına uygun şekilde düzenleyerek kendimizi başkalarına,
tabiata ve Allah’a karşı yeniden konumlandırıyoruz. Yeter ki niyetimiz hayra
dönük olsun.
Niyet
İnsanın bütün yapıp
etmelerinde aslolan niyetidir. Bütün amellerimizin yönü niyet ile belirlenir.
En iyi bir eyleminiz niyetiniz iyi olmadığı için, niyetinizin istikameti “iyi”ye
yani hayra dönük olmadığı için zayi olabiliyor. Bu yüzden niyet, kulluğun
gereği sadece ve yalnızca Allah (cc) ve O’nun yüce rızasına uygun olmalıdır.
Abdest evvelemirde kulun
Yüce Makama (mirac) çıkması için ruhsal hazırlık yapmasıdır. Beşer olarak
günlük yaşantısında yanına aldığı uygunsuz yükleri terk etmesidir abdest. Hem
günah yüklen hem de bu günahlardan dolayı pişmanlık duymadan Allah’ın huzuruna
çık!
Olur şey değil!
Önce nereye, niçin
gittiğini düşünmeli insan. Kimin huzuruna çıkacağını düşünmeli. Hem yanlış yolu
bile isteye tercih et hem de “Allah’ım, beni doğru yola ilet” demeye
git…
Siz kendinize
yakıştırdınız mı?
İşte abdest ibadeti, bir
yönüyle tevbe yeri ve safhasıdır. Ancak;
İş olsun diye bir tevbe
değil abdest, şuurlu bir pişmanlık ve ayılmadır.
Devam edeceğiz inşaallah…