Dolar (USD)
34.54
Euro (EUR)
35.99
Gram Altın
3004.73
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
06 Mart 2022

İbadet bilinci üzerine 1

Yaratılışın gayesi insanlığın ilk döneminden itibaren merakkonusudur: neden varız?

Ya da günümüzde de her insanın sorduğu gibi:

Ben kimim?

Neden buradayım?

Hangi amaca binaen varım?

Bu ve benzeri sorular ancak mahşer günü kâmilen cevabını bulur, çünkü insanı aşan soruların cevabı da taşar insanı. Zorluğu bilinmekle birlikte Semavî dinlerin müntesipleri (mü’minler) için bu soruların bir cevabı vardır. Herkes için tatmin edici olmasa da dinlerin verdiği cevaplarla oluşan “iman” bu evrende yalnız ve başıboş olmadığımızı bilmemiz açısından önemlidir. İbadetlerin künhüne vakıf olanların nüsuklarda (çoğulu menasık) “öte” ile ilgili yeterli bilinç ve form bulmaları zor değil.

Mesela Hac için ihram bu formlardan biridir. Keza namazdaki duruşlar, oruç da “öte” form ve bilincini taşıdığını biliyoruz.

Aslında dini vecibelerin ama bilhassa nüsuklarda “öte” ile ilişkisi çok barizdir. Bunu Esma-i Hüsna’yı zikrederken de görebiliriz, namaz kılarken de, sadaka verirken de hatta bir taşa nazar ederken de görebiliriz. Kaldı ki Bari Teala bizleri sorumlu tuttuğu nüsuklarla insanı yaradılış öncesine kadar götürüyor. Ancak bizim tefekkürümüzde meydana gelen arızalardan dolayı bunu fark etmede zorlanıyoruz. Zira bizim kendimizle yabancılaşmamız söz konusudur. Diğer yandan dünya meşgalesi, yanlış dini anlayışlarla birlikte bizi şekilcilikle sardı ve maalesef bu “sargı” içinde çok bilgili ve mutlubir görüntü veriyoruz.

Dini vecibelerde “öte” ile ilişkiyi görebiliriz dedik. Doğrudur. Mesela her Müslümanın şekli de olsa bildikleri namazın “öte” ile ilişkisi vardır. (Zaten Rabbim nasip ederse bu yazılarda bu ilişkiyi anlatmaya ve ibadetlerimizin gaye ve hedeflerini anlamaya çalışacağız.) Namazdan önce abdest, niyet, kıyam, rukü, secde, kuud, okumalar… bütün bunların “öte” ile bağı çok nettir herkes görmese de.

Bu bağı görebilmek için ibadetleri tanımamız gerek. Biz de inşaallah bu tanımayı kolaylaştırmayı hedefliyoruz.

Başta söylemek isterim ki; her konuda, ama istisnasız her konuda en doğrusunu bilen Rabbulalemin’dir. Biz de bildiklerimizi sizlerle paylaşıyoruz; yanlışlar, eksiklikler sadece ve yalnızca şahsımla alakalıdır.

O zaman namaz ile işe başlayabiliriz.

Namaz dediğimiz “salat” kavramı hemen hemen konu ile ilgili yazılmış her kitapta aynı cümlelerle anlatılır: Allah’ın (cc) günde beş vakit farz kıldığı ve kıyam, rüku, secde ve kuuddan ibadettir. Kıraat olarak belli olan okumaları vardır, nicelik boyutu da bellidir.

Namaz konusuna geleceğiz lakin namazdan önce abdesti anlatmamız gerekecek. Çünkü abdest olmadan namaz kılınamaz.

Namaz için abdest lazım:

Ellerin dirseklere kadar yıkanması, yüzün yıkanması, başın mesh edilmesi ve ayakların da… Tabi ki ek olarak ağız, burun, kulakların su ile temizliği, ensenin meshi de sünnet olan abdesttir.

Namaz için alınan abdestte vücudun belli organlarının su ile yıkanması ve mesh edilmesi söz konusudur. Abdestte su ile yıkamanın gayesi evvel emirde söz konusu organların temizlenmesi olmadığı açıktır. Çünkü abdest aldıktan hemen sonra daha çoraplarınızı giymeden hafif bir gaz çıkarma, ya da yabancı bir erkek ile kadının elinin bir parmağının 1 saniyeliğine de olsa birbirine değmesi (bu Şafii Mezhebi gereğidir. Hanefilerde ise vücudun herhangi bir yerinin kanaması durumunda) yeni baştan abdest almayı gerektiriyor. Oysa biziyeniden abdest almak zorunda bırakan bu durumun vücut temizliğini gerektirecek bir kirlilik oluşturmadığı açıktır. Ama buna rağmen abdest almanın gerekliliği söz konusuysa meselenin maddi-fizikî temizliği aşan bir boyutunun olduğunu anlayabiliyoruz.

Yani mesele vücudun kirliliğinde çok ötededir.

Pek çok Müslümanın abdest konusunda da namaz konusunda da yaradılış serüvenimizin, insan olmamızla ve Müslüman insan olmamız arasındaki sıkı ilişkiyi bilmediklerini biliyorum.

Peki, bilinmesi gerekiyor mu?

Evet, gerekiyor!

Bilmeden namazı kabul olur mu?

Evet, kabul olur. Ancak kabul edilmekle birlikte bu minvaldeki ibadet anlayışıyla asırlardır şu soruya cevap bulamadık, bulamayacağız: Namaz kıldıkları halde niyaz sahibi bu Müslümanların durumu neden böyle..? Halbuki Allah cc “…Namaz münkerden (kötülüklerden) ve fahşadan (yüz kızartıcı arsızlıklardan) alıkoyar…” buyurmuş. Bu paradoksal görüntü arz eden durumun içinden çıkmak için ibadet bilinci de olmazsa olmazdır.

Evet, bu soru ve sorunsala makul bir cevapbulamıyoruz ve cevap için işin kolayına kaçıyoruz:

-Kur’an’a tam olarak uymadıkları için,

-Kur’an’a ve Sünnete uymadıkları için,

-Kur’an’a, Sünnete ve alimlere uymadıkları için,

Gerekçeleri bu minvalde sıralayabiliriz.

Doğrusu bu gerekçelerde bir haksızlık yok lakin uymamızı istedikleri Kur’an-ı Kerim, Sünnet-i Nebi ve müçtehitlerle ilgili serdedilen sözlerin ayaklarının yere basmadıklarını bilmek zor değil. Yani tespit doğru, lakin tespitlerin içini doldurma hususunda yani uymamız gereken kaynaklara hangi anlayışla, nasıl uyulması gerektiği konusunda tatmin edici bir açıklama yapılamıyor.

Ha, bu tespitlerin içini dolduranlar olmamış mıdır?

Elbette ki biz de bildiklerimizi, eline su dökemeyeceğimiz kadar değerli alimlerin bu konuda yazdığı eserlerden öğreniyoruz. Onlar yazmışlar lakin fikirlerinin yaygınlaşmasına imkân tanınmadığı kanaatindeyim. Bu konuda dert yanan diğer bir kesimin ise eserlerine bakıyoruz orada da sathi bilgi dışında bir şey yok. Pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da sathi yaklaşımlarla işin kolayına gidilmiştir.

Mesela en çok okunan bir Hocanın yazdıklarında, “Namazı huşu ile, huşu içinde kılalım” yazıyor. İyi de yaradılış gayesini ve serüvenini bilsin ki, Rabbini gereği gibi takdir etmenin yordamını bilmeli ki ve bu konuda namazın ne’liğini bilmeli ki namazında huşu duyabilsin. Yoksa kime, neden, nasıl huşu duyulsun?

Devam edeceğiz inşaallah…