Dolar (USD)
32.51
Euro (EUR)
34.74
Gram Altın
2427.02
BIST 100
9645.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

13 May 2021

Hz. Muhammed'in (s) 'Z' Kuşağı

Bir tarafta; Arap Evs ve Hazreç kabileleri, diğer tarafta; Yahudi kabileleri, Yahudiliğin Hristiyanlıkla karıştığı, Putperestlikle harmanlandığı aşırı kozmopolit bir kent düşünün.

Yüzyıllarca; bazen birbiriyle, bazen da; dış tehditlere karşı topyekûn savaşmış, savaşla hayat bulmuş, Putperestliğin ölçü alındığı, kabile kanunsuzluğunun kanun sayıldığı bir ortamda çekinmeden bir şeyler anlatıp duran bir genç kent ahalisinin dikkatinden kaçmamıştı.

Gün ortasında ve bahçelerden birinde; Medineli Müslüman Esad Bin Zurare’nin eşliğinde etrafına topladığı bir gurup gence Kur’an’dan ayetler okumaktayken mızrağıyla birisinin tepesinde dikilmiş durduğunu gördü.

Burada ne işin var, neden insanları aldatmaya çalışırsın? Canından olmak istemiyorsan buradan derhal kalkar gidersin! Diyordu ona.

Gayet yumuşak ve nazik bir dille karşılık verdi; genç adam.

Mızraplı adam sakinleşti ve mızrağını yere saplayıp oturdu. Ve genç adam; başladı ayetlerden bölümler okumaya. Ayetlerin o eşsiz iksiri muhatabını mest etmişti.

Bu dine girmek için ne yapmalı, diye sordu.

‘Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah’ demen yeterlidir; diye cevapladı.

Genç adam muhatabının Evs kabilesinin ileri gelenlerinden Üseyd Bin Hudeyr olduğundan ve ayrıca Evs Kabilesinin Reisi Saad Bin Muazın da yakın bir civarda beklediğinden habersizdi.

Üseyd Bin Hudeyr arkadaşına döndü Müslüman oldum dedi. Arkadaşı hiddetlendi ve bir hınç ile genç adamın yanına geldi. Genç adam, onu da sakinleştirdi ve Kur’an’dan ayetler okudu.

O da Müslüman oldu ve arkadaşından daha ileri bir adım attı; kabilesine İslam’ı bizzat kendisi tebliğ etti.

Ve İslam’a hep birlikte girdiler.

Bu genç adam üçüncü göbekten Hz. Muhammed (s) ile aynı soydan gelen Ümeyr’in oğlu Mus’ab’dı.

Ailesi; savaş zamanlarında kabilenin sancaktarlığını üstlenen Benî Abdüddâr’a mensup Kureyşin ana kollarındandı.

Musab Bin Ümeyr, yirmi beş yaşlarındaydı; bolluk ve zenginlik içinde yetişmişti. Mekke’nin hızlı yaşayan eyyamcı gençlerindendi.

Genç, orta boylu, güzel yüzlüydü. Kıvrım kıvrım, uzun siyah saçlı, nazik, yumuşak huylu, son derece zeki biriydi. Güzel giyinen, her dilediğini önünde bulan Mekke’nin en zarif, en narin gözde delikanlısıydı.

Hz. Muhammed’e (s) fiziki benzerliğiyle bilinirdi.

Ve Musab’ın hayatı Ebu Abdullah El Arkam’ın evinde katıldığı bir gizli toplantıda bir anda değişti.

Hz. Peygamber’e (s) ilk dinlediği bu toplantıda sorgusuz sualsiz inandı ona kayıtsız şartsız tabi oldu.

Peygamber’in (s) yanına gizlice gidip geldi, namazlarını gizli gizli kıldı.

Ailesi haber alınca onu evde mahzene hapsetti, günlerce aç ve susuz bıraktı, yakıcı güneş altında ağır ve katlanması zor işkenceler yaptı.

Ama olmadı!

Musab, sonunda evini terk etti. Her gece bir yerde geceliyor, eline ne geçerse onu yiyor, içiyor, giyiyordu.

Hz. Muhammed (s) vahyin beşinci yılında onu 38 kişilik gurup arasında Habeşistan’a gönderdi.

Gurubun dönüşünde yaşananları Hz. Ali şöyle anlatmıştı:

Mus’ab Habeşistan’dan geri dönmüştü üzerinde yamalı bir elbiseden başka bir giyeceği yoktu. Allah’ın Resulü onun bu halini görünce, gözleri yaşla doldu ve şöyle dedi:

‘ Kalbini Allah’ın nurlandırdığı bu kişiye bakın! Anne babası onu en iyisiyle giydirip, yedirip, içiriyordu. Hepsini Allah için terk etti. Allah ve Resulünün sevgisi onu bu hale getirdi’.

Medineli Hazreç kabilesinden Esat Bin Zurare ve Zükran Bin Ebu’l-Kays; Hac mevsiminde Peygamber (s) ile tanışıp İslam’ı kabul etmişlerdi.

Esat Bin Zurare, bir süre sonra beraberinde altı kişiyle Mekke’ye yeniden geldi ve Mina’da ‘Akabe’ adlı bölgede Hz. Muhammed (s) ile buluşup İslam’da ilk biat yemini olarak bilinen ‘Akbe Biatını’ ettiler.

Hz. Peygamber (s) bu biattan sonra İslam’ı tebliğ için Musab’ı Medine’ye gönderdi. Ona ‘Medinelilere Kur’an’ı okumasını, İslam’ın emir ve yasaklarını öğretmesini, namazlarını kıldırmasını' emretti.

Medine’de Evs ve Hazreç kabilesinden birçok ailenin İslam’a girdiği dönem işte bu dönemdi.

Bir sonraki hac mevsiminde Musab ve Ebu Zarare; ikisi kadın yetmiş beş kişiyle Mekke’ye geri geldiler. Bu gelişlerinde Hz. Peygamber (s) ile yapılan toplantı; ‘İkinci Akabe Biatı’ olarak tarihe geçti.

Mus‘ab, Mekke’de üç ay kaldı ve ardından yine Medine’ye döndü.

Medine’de Müslümanları ağırlayacak ortam hazırdı ve Medine’ye göç başlamıştı.

Hz. Muhammed (s) göç sonrası onu Ebû Eyyûb el-Ensârî ile kardeş yaptı.

Hicretin birinci yılındaki Bedir savaşında Hz. Muhammed (s) geleneği bozmadı ve İslam sancağını Mekkelilerin sancaktar ailesi mensubu olması hasebiyle ona teslim etti.

Bir yıl sonraki Uhud savaşında da İslam ordusunun sancağı yine Musab’ın ellerindeydi.

Savaş sırasında Müslüman okçular mevkilerini terk edince; düşman orduları Müslümanları arkadan sardı ve Hz. Muhammed’in (s) bulunduğu komuta merkezi yoğun bir saldırıyla karşı karşıya kaldı.

Musab, Hz. Peygamber’in (s) yanından ayrılmamıştı; elinde sancağı ve giyindiği iki kat zırhıyla gelen saldıranlara karşı onu korumaya çalışıyordu.

Peygamber’e arkadan yanaşmak isteyen bir Mekkeliyi gördü ve kendisini onun üzerine attı. Darbeyi Musab karşıladı; aldığı kılıç darbesiyle sağ kolunu kaybetti.

Ve sancağı sol eline aldı.

Peygamber’e yönelen kılıçların önünde durmaya devam etti ve sol kolunu da kaybetti.

Sancağı bu defa göğsüne dayamıştı.

Düşman ordusundan İbn-i Kâmia adında biri Peygamber’in (s) bulunduğu mevkiye çok yakın mesafede duruyordu.

Ve İbni Kaime, Musab’ı Peygamber (s) sandı ve okunu doğrultarak attı.

İbni Kaime, Musab’ın yere düştüğünü görünce; Muhammed öldü! Muhammed öldü diye avazı çıkıncaya kadar bağırdı.

Mekkeliler bu haberi duyunca savaşa devam etmeye gerek kalmadığını düşündüler.

Mızrap’ın Peygamber’e (s) değil Musab’a isabet ettiği anlaşıldığında çok geçti.

Müslümanlar Hz. Muhammed’in (s) çevresinde toplanmış onu güvenli bir yere almışlardı.

Düşman orduları da savaş alanından çekilmişti. Bir kısmı; yakın bir tepeye sığınmış, bir kısmı da; Mekke’ye dönmek üzere yola koyulmuştu çoktan.

Müslümanlar Musab gibi İslam’ın birçok erini bu meydanda şehit verdi. Hz. Muhammed’in Amcası Hz. Hamza da burada şehit düşenler arasındaydı.

Bu ikisi Peygamber’i (s) en çok etkileyen şehitlerdendiler de aynı zamanda.

Hz. Muhammed (s), Musab’ın başı ucunda durdu. Onun Allah’a ve resulüne karşı gösterdiği eşsiz sadakatin bir nişanesi olarak Ahzâb süresinin 23. Ayetini okudu:

‘Mü’minlerden öyle (mert ve metin) erler vardır ki, Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirip (Hakk uğrunda canını vermiştir), kimi de (gönülden cenneti ve şahadeti umup) beklemektedir. Onlar hiçbir vazgeçme ve yan çizme (bedel ve bahane) ile (Allah adına verdikleri sözlerini) değiştirmemişlerdir.’

Asırlar boyu Müslümanları üzen başka bir neden de vardı ki, onu da; olaya şahit olanlardan Habbâb Bin Eret şöyle anlatmıştı:

Mus'ab Bin Umeyr, Uhud'da şehit düşünce, kendisini saracak kısa bir hırkadan başka bir şey bulamamıştık.

Hırkayı baş tarafına çektik, ayakları açıldı. Ayaklarına çektik, baş tarafı açıldı.

Allah’ın resulü bize: Hırkayı baş tarafına çekiniz! Ayaklarını otlarla kapatınız! Buyurdu.

Bu acı hiç unutulmadı, hep anlatıldı ve anlatılacak da..

Musab Bin Ümeyr; İnsanlık tarihinde eşi benzeri az görülmüş en nadide fedakârlık örneklerinden biridir.

İnanca, samimiyete ve bağlılığa dair; gençliğe verilen en üstün kişilik örneklerden biri oldu ve sonsuza dek de böyle olmaya devam edecek.