Hz. Muhammed kimdir?
Bir
sır var, kâinatın bütün sırlarını içinde barındıran. Bu sır öyle bir anahtar ki
bütün insanlığın tüm dertlerine tabip olunabilecek nitelikte. Aklın bütün
fonksiyonlarını kalbin tüm melekeleriyle birleştirip eylem gücüne dönüştüren
bir sır var. Sırrı muazzama. İnsan ve onun katmanında olan bütün
yaratılmışlığın tüm boyutlarıyla huzura kavuşacağı bir sır var. Hani sihirli
değnek gibi diyeceğim ama değil, mucize cinsinden işte. Hani her şey huzur için
değil mi, o ebedi huzur için, işte o sırdır sırların sırrı. İşte o sırdır
kalbimize nakışlanan, aklımıza bakışlanan…
…
Dünyanın
hâline taşlar bile hayrette. Belki faydam dokunur diye karıncalar bile
gayrette. Nafile, biçare, insan keskin bir gaflette… Onu kaybedişin gafletinde…
…
Nasıl
bir ölmüşlüktür ondan mahrumiyet. Onunla tanışmamışların çürümüşlüğüdür hayat.
Nasıl bir yitikliktir ona uzaklık. Çölde çölleşmektir, taşla taşlaşmaktır onu
bilmemek…
…
Onun
kokusunda açılır bütün kapılar, onun dokusunda ışık bulur tüm buluşmalar.
Onun
aşkında vücut bulur özlemler, vuslatlar. Varlığın bütün güzel iklimleri onun
isminin neşesiyle cem olur. Buluşur bütün ikramlar, kavuşur bütün âşıklar, onun
suretinde siretinde. Göklerin neşesidir o, yerlerin en şen sesidir o…
…
Karanlığa
mahpus olan dünyanın-dünyalının kurtuluş dilekçesidir o. Tarumar olmuşluğumuzun
toparlanma bilekçesidir o. O kimdir. O, tükenmişliğimizin yeniden
filizlenmesidir, ümitsizliğimizin dua pınarıdır o. Kalbimizdeki hazinenin en
emin bekçisidir o. Gönlümüze düşen o cemrenin can suyudur o. Dosta kavuşma ânımıza,
miraç olan rehberdir o. Şeb-i arusumuza
sancağıyla gölge olan refakatçidir o. Diriliş burçlarının kumandanıdır o.
Arştaki yıldızların serdarı, arzdaki nefeslerin serhadıdır o. Gökteki kilitli
katların, kapıların o güleç anahtarıdır o. Bir sır var, onun adında mündemiç.
…
Bir
sır var, ruhumuzu azaptan kurtaran bir sır. Hikmetler ummanından kopup gelen
bir sır var: onun adıyla dirilen, onun adında dillenen bir sır var. Onun
namında ünlenen bir sır var, gönlümüze sermaye olan, aklımıza akıl olan o sırrı
muazzama…
…
Âşıkların
aşkıyla, mâşukların meşkiyle, dertlilerin derdiyle, hastaların şifayı
bekleyişiyle, diken diken olan tüylerin kökünde, derya olup sular seller gibi
akıp da durmayan o aşkımızın nurunda bir sır var. Bizi kibirden azat eden,
aşkıyla bize aşkı murad eden bir sır var. Gözyaşımız deryasında balıkların
ismini müjdelediği bir sır var. Cehalet çukurundan aydınlığın o kutsi
burçlarına bizi ulaştıran, bizi adının namıyla selamete kavuşturan bir sır var.
Sadece ve sadece bütün güzelliklerin kendinde toplandığı, bütün kelebeklerin
etrafında cümbüşe çekildiği, merhametiyle ruhumuza derman olan, dermanımıza
ferman olan bir sır var…
…
Sırların
sırrıyla, sana tarifsiz bir meyildeyiz. Ayıklanıp geliyoruz, senin kapının
gölgesinde ağlayıp bekleyenleriz. Hüzün sarmaşık olmuşken kalbimizin bütün
kutuplarına, kalbimize mücahit olan o aziz bakışlımızsın sen. Gelesin dinsin
hüzün, ey gözyaşının mükâfatı. Gelesin iman kokulum, bakışlarından bir demet
isterken bir tutamına bile muhtaç bütün insanlık. Beşeriyet senin lütfuna
muhtaç, ey gönlümün göğü gelesin, sana, sana, senin yoluna, bütün bütün hevesim…
…
Yolundaki
o dilber, o kederdeki derbeder sana vurgun, sana durgun, ya sen, sen kimsin.
Sen ki varlığın en büyük nimetisin. Dört nala, kana kana, sana kavuşma
hülyasındaki o kervanın küheylanına ricacıyım, alasın bizden de bir selam.
Selam götüresin kâinat neşesine. Sen
kimsin? Sonsuzluk saadetim. Ya Muhammed Mustafa… Bir sır var isminde. İsminin
esamesinde.
Sen kimsin. Âşıklar kumandanı ey Muhammed Mustafa sende bir sır var: Sallallahü aleyhi vesellem. Gözyaşımızın gölünde balıkların sırrıyla sana salat ve selam, esma-i hüsna hikmetleri kadar sana selam…