Hz. Muhammed filmi neden eleştiriliyor?
Rahmetli Mustafa Akkad'ın yönettiği Çağrı filminin üzerinden tam 40 yıl geçti. Hz. Hamza'nın o ihtişamlı gelişi hala gözlerimizin önünden gitmez. Film, 2016 yılında bile IMDb top 250 listesine 121.sıradan giriş yapıyor. Anlayacağınız koskoca İslam alemi 40 yıl boyunca kaliteli bir filme imza atamadığı için bu ihtiyaç hala "Çağrı" üzerinden giderilmeye çalışılıyor. Libya'da çekilen Çağrı filmini Kaddafi finanse etmişti. Anthony Quinn, İrini Papas ve Michael Ansara gibi ünlü oyuncuların yer aldığı film 12 dile çevrilmiş ve tüm dünyada ilgiyle izlenmişti. Binlerce insanın da Müslüman olmasına vesile olmuştu. Fransız müzisyen Maurice Jarre de o büyüleyici müzikleri çölde iki ay zaman geçirerek yapmıştı.
Film öylesine etki bırakmıştı ki örneğin Vahşi'yi oynayan Salem Gedara adlı oyuncu "Sen nasıl Hamza'yı öldürürsün?" tepkisine maruz kalarak ülkesinde yıllarca iş bulamamıştı. Mustafa Akkad hayatının son on yılını Selahaddin Eyyubu00ee'nin hayatını ve İstanbul'un fethini konu edecek filmler için sponsor arayarak geçirdi. Hatta İstanbul Büyükçekmece'de bir set kurmuş ancak Yaşar Yağmurlu, Bahar Erdenizli gibi insanı dinden soğutacak derece basit, ucuz, bayağı filmlere alışık olan Türkiye'den yeterli finans desteğini bulamamıştı. Çünkü o dönem Necip Fazıl'ın da ifade ettiği gibi; "Ham film; dışardan geliru2026 Alıcı, verici makineler dışardan geliru2026 Labaratuar malzemesi; dışardan geliru2026 Kimya unsurları dışardan geliru2026 Senaryo ecnebi filmlerden aparılıru2026 Sanatkar, yabancı artistlere özeniru2026 Ve, işbu filmin sadece seyircisi yerlidir; o da tam değil!"
Akkad İslam dünyası bu finans işini mutlaka çözmesi gerekir demişti. İranlı yönetmen Mecid Mecidi finans sorununu çözdü ve 30 milyon dolarlık bir filme imza attı. Ancak film vizyona girer girmez tartışmaları da beraberinde getirdi. Teknik olarak bakıldığında filme para harcandığı hemen belli oluyor. Bilhassa Fil Vakası'nın anlatıldığı sahne gayet iyiydi. Şu sıralar tartışmaların merkezinde efendimizin suretinin kısmen gösteriliyor olması yer alıyor. Çağrı filminde gösterilen hassasiyet ve nezaket ne yazık ki bu filmde gösterilmemiş. Bu neden önemli? Çünkü Leyla İpekçi'nin de bir yazısında ifade ettiği gibi; "Her kalbin onu seyredişi farklıdır. Peygamberimizi ne kadar seven varsa o kadar tahayyül biçimi vardır." Bu bakımdan ona Yunan kültüründe olduğu gibi ebadı belli bir şekle büründürmek ve bir surete hapsetmek, sabitlemek haksızlıktır. Kaldı ki bu kararı kim verebilir? Çünkü bizler onu gözümüzle değil kalbimizle seyrediyoruz.
Film bilhassa Hristiyanlığı çağrıştığı gerekçesiyle çok ağır bir biçimde eleştiriliyor. Bu yönüyle de dinlerarası diyalog projesine hizmet ettiği düşünülüyor. Eğer peygamberimizin filmini çekiyorsanız kuşkusuz tarafsız olmak zorundasınız. Örneğin peygamberimizin doğum esnasında vuku bulan bir takım mucizeler arasında Kisra Sarayı'nda bin yıldır yanan ateşin sönmesi de var ancak bu sahne filmde yer etmiyor. Bunu bir eksiklik olarak not edelim. Diğer taraftan Hz. Amine'nin kucağındaki bebekle Meryem Ana'ya benzetilmesi, film müziklerinin Kilise ilahilerini andırması, efendimizin görüntü itibariyle de Hz. İsa'yı çağrıştırması ve sütannesi Halime'yi diriltme sahneleri bu noktada yapılan eleştirileri haklı kılıyor olabilir. Ne var ki bu eksiklikler filmin kaldırılmasına talep edenleri haklı kılmıyor.
Rahip Bahira sahnesinde efendimizin Meryem Ana freskine bakmasına da çok sert eleştiriler getiriliyor. Oysa ben bunu çok anlaşılır buldum. Ve bu hakikaten etkileyici bir sahneydi. Keşke bu sahnenin üzerinde biraz daha durulabilseydi. Hatta Bahira'nın "Tanrı'yı nerede bulursun?" sorusuna efendimizin "kırık kalplerde bulurum" cevabı çok etkileyiciydi. Film bu tür içeriklerle daha da zenginleştirilebilirdi. Dücane Cundioğlu bir yazısında efendimizin Kabe'de yer alan ve kendisine dokunulmasını menettiği freskten bahseder. Hz. Meryem'i oğlu (çocuk İsa)ile birlikte resmeden bir freskti bu. Bu fresk uzun süre Kabe'nin içinde öylece muhafaza edildi lakin Emevu00eeler döneminde çıkan arbedelerden birinde tamamen silindi. Cundioğlu; "Anne şefkatine hasret bir yetu00eemin, yetu00eem bir peygamberin kalbi, anne-oğul tasvirinin silinmesine razı olmamıştı" diyor.
Bakınız şu hataya düşmeyelim. Müslümanların semavi dinlere karşı herhangi olumsuz bir tavrı olmamıştır. Olamaz da. Sorunumuz İslam'ın protestanlaştırılması ve iç içe geçmiş kaynaşmış ortak bir din haline getirilmesi sorunudur. Bunun için de adres öncelikle bu film değil FETÖ'dür. Dolayısıyla bağıra çağıra yapılan sert eleştirileri, bu bir Pers oyunudur derhal kaldırılsın şeklinde yapılan çağrıları da katılmıyorum. Çünkü bu alanda masum değiliz. Daha iyisini yapana kadar dersimizi çalışacağız. Kırk yıldır dünya çapında bir film çekemedik. Son zamanlarda Hollywood'un Mevlana filmi üzerinde çalıştığını duydum. Düşünebiliyor musunuz? O kadar geniş ve bereketli bir geçmişimiz olmasına rağmen buradan biz değil başkaları faydalanıyor! Bana kalırsa sorun finans da değil temel sorunumuz kalite eksikliği... Daha mülhime aşamasına erişmeden bağırıp çağırmanın bir faydası yok. Tarkovsky bir röportajında; "Benim filmlerim insanları Tanrıya yöneltebilirse ne mutlu bana. Yaşamım esas anlamını bulacak. Hizmet etmek. Ama bunu asla başkalarına empoze etmeye kalkışmayacağım. Hizmet etmek, fethetmek demek değildir" demişti. Yönetmenlerimize duyuruluru2026