Hz. Muhammed
Geçen gece Hz. Peygamber’in (SAV) doğum gününü idrak eyledik. İnsanlığa olan önerileri, yaşam tarzı vb. ile gelecek nesillere önemli örneklikler bırakmıştır. Onun en çok sahici ve mütevazi yaşamı, hikmeti ve bu hikmeti derinliğine deşifre eden sözleri beni etkilemiştir.
İnsan için mutlaklık ve hakikat önem taşır. Mutlak, herhangi bir kayıtla ve koşulla sınırlanamayan, her halükarda var olan yüce Allah’a işaret eder İslam açısından Ondan başka herhangi bir mutlak yoktur. Aslında bütün diğer din ve ideolojilerin de mutlağa bakışları, hayata ve olaylara nasıl baktığını da ele verir.
Hakikat ise insandan bağımsız olarak varolan gerçekliktir. En büyük hakikat bizzat Allah’ın kendisidir ve oradan başlayarak dış dünyanın gerçekliği de bu hakikati farklı şekillerde yansıtmaktadır. Hz. Peygamber’in sözleri, işte eşya ve dünyanın gerçekliğine dair isabetli ve derinlikli düşünceleri bize göstermektedir. Hatta Hz. Peygamber’in “Allah’ım! Eşyayı bana olduğu gibi göster” sözü, bizzat kendisinin de eşyanın hakikatini çok önemsediğini göstermektedir. Esasen dinlerin temel hedefi de bu hakikati insanlara anlatabilmektir.
İşte hikmet sahibi olmak, eşyayı olduğu gibi bilmek, onun gerçekliğine uygun davranışlar geliştirmektir. İslam’ın temel kavramlarından olan hikmet bunun için önemlidir. Hz. Peygamber’in hikmet sahibi bir insan olarak sözlerini okurken, doğrusu daha çok bu hikmet boyutunu önemsiyorum.
Bugün maalesef bir kısım insanların Hz. Muhammed ve Onun hadislerini, bu hikmeti kavramaktan uzak, tikel konularda tartışma malzemesi haline getirdiğine şahit olmaktayız. Halbuki Hz. Peygamber’in hadislerini öncelikle bir dünya görüşü olarak okumak lazımdır. Tek tek hadisler üzerinden çıkarılan tartışmalarla İslam dünyası sürekli patinaj yapmaktadır.
Hz. Muhammed’i benim gözümde büyüten önemli noktalardan birisi de, o kadar yüksek bir hikmete sahip olmasına rağmen, toplumda her türlü bilgi ve akıl seviyesinde insana kendi diliyle hakikati anlatabilmesidir. Düşünün bir kere; yüksek bir hikmete sahipsiniz ve her türlü tabakadan insana bunu farklı dillerle anlatabilme kapasitesine ve en önemlisi de sabrına sahipsiniz.
Bu sabır bugün de beni oldukça yüksek düzeyde etkilemeye devam ediyor. Mevlid Kandili sebebiyle dün sosyal medyada dolaşırken, yine bu konuda da insanların birbirilerini etiketlediklerine şahit oldum. Kimileri “Kur’an’da kandil gecesi yok” diyerek, bidat kavramı üzerinden diğerlerine yüklendikçe yükleniyor. Etiketleme bidatçilikten şirke kadar bir yelpazede kendisini gösteriyor. Aynı mantık yine kendisini gösteriyor: Karşılaştığı her tikel, tekil sorunun bizzat Kur’an’da cevabının olduğunu düşünen bir mantık. Üstelik de tarih ve sosyolojiden haberi olmayan bir mantık.
Farklı insanlar konunun farklı taraflarına yüksek hassasiyet gösterilmesini isteyerek, yine dini bir konuda ayrışma sebebi olabilecek tartışmalar yapmaya devam ediyorlar. Kandilin olmadığını düşünenler, bunu kutlamazlar olur biter. Meseleyi böyle geniş bir hoşgörü içinde değerlendirme alışkanlığımız bile gelişemedi. Hakikati mutlak olarak bildiğini iddia edenler, yine başkalarının üzerinde baskı kurmaya devam ediyorlar.
Bir Mevlid Kandili’nden sonra, Hz. Muhammed’in bizzat bizim şahsımıza, nefsimize ne gibi mesajlar gönderdiğini anlamaya çalışarak, kendi içsel süreçlerimizi işletmek bana makul göründü. Hz. Muhammed’den alabileceklerime bakmak, hayatımı yeniden gözden geçirmek; hayatın derinliğini ve hikmetini kavramak.