Dolar (USD)
35.24
Euro (EUR)
36.71
Gram Altın
2981.44
BIST 100
9949.01
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
18 Ekim 2024

​Huzursuzluğun Huzuru

Diğerkâmlığı mümtaz bir konuma yerleştiren İslam Medeniyetinin mirasyedi temsilcileri, entübe olarak yaşamaya devam ediyor. Ziyaret için gelip hastane girişinde bekleşenler, neredeyse doğru giden hiç bir şeyin olmadığı ve yanlış giden hiçbir şeye itiraz edilmeyen dünyada mutlu bir şekilde, üstüne üstlük hiç kimseyi düşman bellemeden umarsızca yaşayanlar. Böyle bir çağda hiç düşmanı olmadan ve düşman edinmeden mutlu bir şekilde yaşamanın aynı zamanda zulme rıza göstermek ve mevcut bozuk düzeni olduğu gibi kabullenmek anlamına geldiğini hepimiz biliyoruz oysaki.

İnandığı kitapta “Müminler ancak kardeştir”* emri bulunmasına ve kalubelada kardeş edindiklerimizin dünyanın her bölgesinde zulüm gördüğü bir dünyada yaşamamıza rağmen, herkesle dost olabiliyorsak ve kimseye düşman değilsek büyük problemimiz var demektir. Yaşanılan yerde zulüm, savaş, işgal gibi bir durum olmaması, bunların yaşandığı coğrafyalara uzak olmak, keyfi kaçıracak olaylara gözleri ve vicdanları kapamak problemin çözülmesini imkânsızlaştırmaktadır.

İçtimai ilişkilerimizde de durum farklı değildir. Herkesle iyi geçinmek, herkesle iyi olmak yaşıyor olduğumuz çağın yozlaşmış değerlerine ve toplumsal gerçeklerine uygun gibi görüne bilir. Fakat makyavelist insan, hem zalim hem de mazlumla arasını iyi tutuyor ve böyle bir düzende hiç düşmanı olmadan umarsızca yaşayabiliyorsa onun en büyük düşmanı kendisi demektir.

Rutin bir konforun sahibi olan insan, bu konforu sağlayan her şeyi dost; bu düzenimizi bozan her şeyi de düşman haline getirdi. “Müminler ancak kardeştir.”* İlahi buyruğundan daha öteye konumlandırılan ve kaybedilmek istenmeyen bu dostluk uğruna, temel değerlerimizden dahi vazgeçmeyi göze aldık. Dünyanın bir ucunda veya hemen yanımızda ne yaşanırsa yaşansın sadece kendi hazlarını değerli ve önemli görenler olarak, bir nevi bakar köre dönüştük. Üstüne üstlük sadece gözlerimiz değil zamanla gönlümüz de kör oldu: herkesle iyi olmanın, hiç düşmanı olmadan yaşamanın aslında zalimle dost olmak, mevcut düzeni olduğu gibi kabul etmek anlamına geldiğini ve bunun her iki dünyada da sonuçları olacağını idrak edemedik.

İnsanlar hiç düşmanı olmamakla övünüp, toplum nezdinde iyi bir konuma yükseltmeye çalıştıkları bedenlerinin ruhlarca terk edilen birer cesede dönüştüklerini umursamadan yaşar hale geldi. Oysaki hiç düşmanı olmamak gurur duyulacak bir şey değil tam aksine söylemekten dahi imtina edilecek kadar insan yanaklarını kızartan bir durumdu. İnsanın bu utançla yaşıyor olduğu küçük dünyası ve çıkarları, yanlış olanı doğru gösteren bir simülasyonda olduğunu anlamayacak kadar şaşaalı kurgulanmak zorundaydı. Kardeş ilan edildiklerimizi çoktan unuttuğumuz bir çağda, çizgiyi aşan bir mutluluk içinde ve düşman olmadan/düşman edinmeden yaşayabilmek de bu kurgunun bir parçasıydı.

Dünyanın bozuk düzenine karşı içinde bir nebze dahi huzursuzluk taşıyanların, hiç değilse buğz edip gönlünü Müslüman kardeşinin çilehanesi haline getirenlerin huzurlu olmaya hakkı var elbette. Bu huzursuzluğu yaşayanların huzuru; huzur hakkıdır. Bu hak barışın, huzurun, adaletin hüküm sürmediği bir dünyada düşmanı olmadan yaşayamamanın; şahsiyet ve tavır sahibi olmanın da teminatıdır. Çünkü herkesle dost olanın en büyük düşmanı kendisidir.

*Hucurat Suresi,10. Ayet