Huzur toplumunun mayası
Toplumun huzur ve mutluluğuna önem veren İslam, toplumda bu huzuru ve mutluluğu gerçekleştirmek için bazı kurallar koymuştur. Bir malın belirli bir kısmını muayyen bir zaman sonra Allah rızası için ihtiyaç sahibi Müslümanlara vermek demek olan zekât mali bir ibadettir.
Zekâtın dinî, ahlaki ve hukuki boyutu vardır. Toplumdaki ekonomik dengelerin zenginler lehine bozulmasıyla fakir-zengin arasında oluşabilecek ekonomik, psikolojik ve sosyolojik uçurum ancak zekât ibadetiyle engellenebilir.
Zekâtın sözlük anlamlarından birisi arınmak, temizlenmektir. Namaz bireysel ahlakı, zekât toplumsal ahlakı geliştirir, güçlendirir. Zenginliğin böbürlenme, fakirliğin ise utanç vesilesi olmadığı bilincini kazandırır.
Zekât; Başka inanışlarda olmayan ve toplumun sıkıntı ve dertlerini tedavi etmek ve ihtiyaçlarını karşılamak üzere İslam’ın getirdiği ibadetlerden biridir.
Zekât; Toplumu birbirine bağlayan, zengin ve fakir arasında denge oluşturan, zenginlerde şefkat ve merhamet duygularını geliştiren sosyal yardımlaşma ve dayanışma sistemidir.
Zekât, kalbi cimrilik hastalığından, malı fakirin hakkından temizleyen bir ibadettir.
Zekât, sosyal hayattaki maddi farklılıkları ortadan kaldıran; diğer toplumların güya üzerinde durur gözüktükleri sosyal dengeyi Müslüman toplumda gerçekten kurmayı hedefleyen; fakir ile zengin arasında insani bir köprü oluşturan çok erdemli bir ibadettir.
Zekât, zengini fakire, fakiri de zengine yaklaştırır; bireyi maddeperestlikten, mal sahibini malına tamahtan kurtarır. Zenginin şahsiyetini güçlendirdiği gibi onu hayra teşvik eder. İhtiyaç sahibini rencide etmeden temel ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlar. Böylece inananlar arasındaki kardeşlik bağlarının güçlenmesi sağlanır.
Zekât, malı borçtan, kalbi cimrilik ve hasetten temizler. Ruh ve beden arasında bir denge sağlar. İnsana malın gücünü ve o gücün etkisinde kalmayı değil, onu etki altına almayı öğretir. Zenginler ile fakirler arasındaki mali uçurumun azalmasına, toplumda hasedin ve servet düşmanlığının yok olmasına katkı sağlar.
Zekât, sadakadır, berekettir; zenginle fakir arasında güven, saygı ve sevgiyi oluşturduğu, gelir dağılımını dengelediği gibi, ekonominin canlanmasına da sebep olan bir paylaşımdır. Yeni istihdam alanları oluşturduğu gibi üretimin artmasına da vesile olur.
Zekât vermekle mal azalmaz; aksine daha da artar ve bereketlenir. Zekât vererek Allah’a olan sadakat ve bağlılığımızı malımızı vermek sureti ile de ispatlamış oluruz.
Zekât, Allah’ın bir lütfu olan zenginlik nimetinin şükrüdür. Zenginlerin ve fakirlerin doğal olarak bulunduğu toplumda, fakirler için zenginler, zenginler için de fakirler bir nimettir. Zekât sayesinde zenginler hem ibadetlerini yerine getirir hem de toplumda adaletin ihdas edilmesine vesile olurlar.
Zekât, insana Rabbine kul olması gerektiğini, O’ndan başka- sına kulluğun yanlış olduğunu, fani olana değil baki olana bağlılığı öğretir. Bencillikten kurtulmayı sağladığı gibi, fakirlerin gittikçe fakirleştiği, zenginlerin gittikçe zenginleştiği, kişiler arasında uçurumların oluştuğu bir toplum yapısından, yardımlaşan ve maddi farklılıkların asgari seviyeye indiği bir toplum yapısına kavuşturur.
Allah’ın rahmeti her şeyi kaplamış ve kuşatmıştır. Onu da özellikle korunanlara, zekâtını verenlere ve ayetlerine inananlara mahsus kılacaktır. Onlar, kendileri göz yummadan alıcısı olmayacağı bayağı şeyleri fakirlere vermeye kalkmazlar ve bilirler ki Allah her bakımdan zengindir, övülmeye layıktır. Ve bilirler ki onlar dinde kardeş olurlar. İşte hidayet üzere oldukları umulanlar bunlardır.
İnsanların malları içinde artsın diye verilen faiz değil, Allah'ın rızasını dileyerek zekâtı verilen mal Allah yanında kat kat artar. Allah onları kirden arındırır ve tertemiz yapar. Doğrusu dosdoğru din sadece Allah'a tahsis etmek, Allah'ı birlemek, sadece Allah'a ibadet etmek, namazı kılmak ve zekâtı vermektir. Böyleleri rahmete eren kişilerdir.
“En zengin İslam ülkesi ile en yoksulu arasındaki gelir farkı 200 katı aşıyor. Demek ki Müslümanlar zekât müessesesini çalıştırmıyor. Kendi aralarında zekâtı verecek olsalar, İslam ülkelerinde fakir kalmaz” diyen Başkan Erdoğan buna parmak basarken dayandığı nokta yukarıda bahsettiğimiz gerçeklerdir.
Lütuf Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir ve Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla her şeyi bilendir.