Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
21 Ağustos 2023

​Huzur hakkı

İç rahatlığına ererek hâlinden memnun olanlar huzurludur. Bir bakıma rahatlıktır huzur. İçimiz alabora, hâlimiz harap ise huzur bizden fersah fersah uzaktır. Bizden bu kadar uzaksa huzur, bunun sebebi nedir? Huzuru bizden uzaklaştıran nedir? Huzur kimin hakkıdır?

Burada ele alacağım “huzur hakkı” işletmelerdeki verilen ücret değildir. Bunu baştan ifade etmiş olalım. Orada bir kâr vardır. Biz ise kârın değil de yârin derdindeyiz. Kendimizi de sorguluyoruz ama sebebini tam da bulamadığımız bir hâldir huzursuzluk. Ancak bu durumu Fıtnat Hanım’ın şu beyti açıklayabilir: “Çarh-ı denîden itme recâ-yı atâ abes /Peymâne-i nigûndan ümîd-i safâ abes” Günümüz Türkçesine aktarmak istemiyorum ama burada iki noktadan söz etmek gerek. Bir tarafta alçak dünya diğer tarafta da ters dönmüş kadeh var. Ne umulur ki bu durumda?

Bir yol arıyoruz. Yollar kapalı. Yükümüz var. Liman yok. Yorgunuz, dinlenilecek konak yok. Yüzümüzde yorgunluğumuz okunuyor. Huzur neydi, neredeydi, kimin lütfuydu? Neyimiz eksik, neyimiz fazla? Neyi arıyoruz, nereye varmak istiyoruz? Huzur azda mıdır, çokta mı? Yoksa yokta mıdır? Ne kadar çok soru var, değil mi? Nedir bizi huzursuz kılan? Sanırım farkında olmak. Bunu bir kez daha yazıyorum ve tırnak içine alıyorum: “farkında olmak”. Şimdi bunun üzerinden huzuru ele alalım ve düşünelim, düşelim peşine. Farkında olanlar huzursuzdur. Doğru ile yanlışı, haklı ile haksızı, iyi ile kötüyü, suçlu ile suçsuzu, güzel ile çirkini, yalan ile gerçeği fark edenler için şu dünyada huzur var mıdır? Onlar için günler geçmez ki. Farkına varanlar başlarını yastığa rahatça koyabilir mi, uyuyabilir mi? Asla! En kötü ve zor olanı da elinizden bir şey gelememesidir. Öyledir, burası dünya. Bir şey yapamazsınız, imkânınız yoktur. İnanırsınız ama sabrınız sınanır. Hep sizden beklenir sabır, hep sizden beklenir aza kanaat. Hep siz sabredersiniz haksızlığa ve zulme. Ve dönen dolabı siz bilirsiniz, siz çözersiniz bilmeceyi ama gücünüz yetmez. Kalır mı huzur, bulur mu huzur sizi?

Peki, huzur hakkından kim faydalanır? Bizim de hakkımız değil midir huzurlu olmak, diye sorarsınız kendinize. Ama nafiledir bu çırpınışlar. Etrafa bakarsınız ama herkes yönünü dönmüştür. Yalnız kalırsınız. Kim için ve ne içindir bu savaşınız? Ancak boşadır her şey. Herkes az veya çok payına düşeni alıp sesini kesmiştir. Siz de yapayalnız yolunuza düşmüşsünüzdür. Sonra radyoda bir türkü çıkar nasibinize: “Parsel parsel eylemişler dünyayı/Bir dikili taştan gayrı nem kaldı/Dost köyünden ayağımı kestiler/Bir akılsız baştan gayrı nem kaldı” İşte kimilerine göre akılsız başsınızdır, bir o kalmıştır sizinle. Huzur ise sizin hakkınız olmaktan çıkmıştır. Size ancak çile kalmıştır.

Huzuru ararken Ferdi Tayfur’un o meşhur şarkısı da akla geliyor. Şarkıda da felekten şikâyet vardı. Belki biz de aynı felekten şikâyet ediyoruz ama çevremize bakamıyoruz. Bunca huzursuzluğun sebebi bizler değil miyiz? Kaçabilir miyiz? Farkına varmak demiştik. Evet, farkına varan insanın içi rahat edemez ki. Neyi fark ederseniz huzursuz olursunuz? Soru bu. Sanırım dünyayı, eşyayı, görüneni, görünmeyeni, mazlumu, zalimi, adaleti, yalanı, yalancıyı, sahtekârı, riyakârı, ikiyüzlüyü, münafığı, dostu düşmanı fark edenler, bilenler huzursuz oluyor. Bilenler, dedim. Bilmek kadar acı ne var ki? Bilmek kadar başka hangi yükümlülük insana ağır gelir? Bilenler bu dünyada huzur bulabilir mi? Bilenler hakkıyla sevenlerdir de. Bilenler, sevgilerini esirgemez; bilenler vefalıdır, cömerttir, samimidir. Verendir, bekleyen değildir. Acı olanı ise bilenlerin, bilmeyenleri sevmesidir. Bilmemek, fark edememektir. Bilenler fark eder; fark eden kaybetmeye başlar dünyada. Çünkü o sadece öteye adamıştır varlığını. Tüketmek istemez, ahiret azığıdır onun için dünyada kazandıkları. Burada harcayıp orada eli boş kalmaktansa erteler o mutluluğu, huzuru. Bilenlerin, fark edenlerin hayatları da ertelenmiştir hep. Ertelenmiş hayatların sahiplerinin hakkı huzur değildir. Onların eli böğründe kalır. Yüzlerinde mahcubiyet, içlerinde dert dolanıp dururlar. Böyleleri yerini beğenmeyen çiçek gibidir, fidan gibidir. Dünya huzur yeri olmaktan çıkmıştır.

Gerçek huzura, o son makamda, huzur makamında kavuşmayı dileyenler için burası geçicidir. Huzur hep aranılan olacak, onun uğrunda yorulacaksınız. Şu yaşadığımız çağın bize sunduğu reçetede ne yazıyor? Bir de kalbimize ezelde yazılan reçete var. İkisi arasında bir tercihte bulunmak ne zordur. Ne zordur fark etmek yüküyle yaşamak ve razı olmak yazılan yazgıya. Huzura uzak kalmak, aynı zamanda sevdiğinize uzak kalmaktır. Birbirinin huzur sebebi olabilecekken bir arada olamayanlar için ne zordur yaşamak. Şimdi yine erteleyip huzur hakkını, erteleyip sevmek dersini, bir huzur dersinde tefekküre dalan tevekkül ehli gibi güneşin doğuşunu beklemektir hissemize düşen.