Huzur da İslâm’dadır şifa da
Corona virüs, İslam’ın ezelden var olan küçük bazı adaplarının dahi, hayati önemde olduğunu yeniden ispat etmiştir. Yıllardır batasıca batıyı, “muasır medeniyet” İslam’ı ise “ortaçağ karanlığı” olarak lanse eden gafillere “veyl” olsun. Dost düşman, aklıselim her insan, İslam’ın huzur, güven ve emniyet kaynağı olduğunu hep anlatıyorlardı. İşte şimdi, küçücük bir virüs, İslam’ın yegâne şifa kaynağı olduğunu da haykırıyor.
Yemek adabındaki mucizeler
- Yemeğe başlarken, rabbimize kulluk, ailemiz, toplum ve ümmete karşı vecibelerimizi yerine getirebilmek için gıdalanıp güçlenmeye niyet etmek. Yiyince doymayı, içince kanmayı, Allah’u teâlâdan bilmek. Böylece şükrün, teslimiyetin, istikametin huzuruna ermek.
- Helâlinden yiyip içmek. İşte, Çin vb. ülkelerde, kedi köpek, yılan çıyan, fare ve yarasaya varıncaya kadar, her şeyin yenmesinin, insanlığın başına nasıl bir bela getirdiğini endişeyle isliyoruz. İşte yoktan var eden, bizi bizden daha iyi bilen Allah (cc) ferman ediyor: “Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan helal ve temiz olan şeylerden yiyin. Şeytanın adımlarına uymayın. Şüphesiz o sizin için apaçık bir düşmandır.” (Bakara 2/168)
- Eline geçene kanaat etmek. Kanaat; teslimiyet, huzur ve selamettir. Huzur ve teslimiyetle yenilen bir soğan ekmek şifa olur. Stres dolu ve isyan yüklü bir ruhla yenen bal kaymak bile insana adeta zehir olur.
- Yiyip içmeye başlarken Besmele çekmek. Unutanların hatırlatması için yüksek sesli söylenebilir. Besmele kendi başına bir ilaçtır. Her dua ve yakarışın özüdür.
- Yemeğin sonunda (Elhamdülillah) demek. Bunu da yemeğe devam edenler utanmasın diye gizlice söylemek. Bu da Allah'ın (cc) ömür boyu bize sunduğu nimetlere karşı derin bir teşekkürdür. Hastalığı da şifa, sıhhat ve afiyeti de yaratan Allah'tır (cc).
- Yemekten önce ve sonra el yıkamak. Günde beş vakit namaz için aldığımız abdestlerle, el yüz ayak yıkıyoruz. Her tuvalet sonrası ellerimizi zaten yıkıyoruz. Buna yeme içme sonrasını da eklediğimiz zaman, zaten pandemi tedbiri doğal olarak, Müslümanın hayatında zaten mevcut demektir.
- Sağ elle yiyip içmek. Çünkü sol elimizi, taharetlenme, burun temizliği vb. işlerde kullanmaktayız. Şimdi ana okullardan başlayarak çocuklarımıza; bıçak sağ ele, çatal kaşık sol ele alınır diyerek, sağlık kuralları ve İslam adabının tersine kurallar öğretenler, yüzleri kızarıp özür dileyecekler mi? Buradan bütün yetkililere sesleniyoruz: “gelin şu aşağılık kompleksinden kurtulalım ve kendi özümüze dönelim. Batının bize veya dünya insanlığına insanlık adına verecek bir şeyi yok. Ama şimdiye kadar insanlığa tüm insani değerleri, İslam verdi vermeye devam edecektir.
- Tabağın kenarından, kendi önünden yemek.
- Sağ ayağı dikip, sol ayaküstüne oturmak. Yer sofrasındaki bu oturuşla mideyi sıkıştırıp büzmekle tıka basa yemekten kurtulup obezlik hastalığına karşı tedbir almış olacağız. İşte batı batı diyerek, diz çökerek oturmayı unutunca, şişmanlık belasıyla beraber bir sürü hastalığa mahkûm olduk. Kalp, damar, diyabet, tansiyon, kolesterol, romatizma, kireçlenme ve daha neler… 40 yaşında sandalyede namaz kılar olduk… Camilerimiz kiliseye dönüştü…
- Yemeğe tuzla başlayıp tuzla bitirmek, [Bu şifadır. İlk ve son lokma ekmekle yapılır ve ekmekteki tuza niyet edilirse, bu sünnet yerine getirilmiş olur.]
- Elle yenebilenleri, üç parmakla yemek
- Kapta kalanı sıyırıp yemek. Sonra yemek şartıyla, tabakta, bardakta artık bırakmak caizdir. Ancak kalan yemeği çöpe atmak, israftır ve haramdır.
- Elini yıkamadan önce, parmaklarındaki yemek artıklarını dahi yalayıp israf etmemek.
- Yemekten sonra dişleri misvak veya kürdanla temizlemek. Dişler arasından kürdanla çıkarılan şeyleri yutmamalıdır. [Bu temizliği musluk başında yapıp, diş arasından çıkan kırıntıları, lavaboya atmalı, sofrada bulunanları iğrendirmemelidir.]
Yemekten önce ve sonra elleri yıkamak. Çok basit görülen ve çoğu kere, bizzat İslam’ın mensubu olan bizler tarafından da ciddiye alınmayan ve yeterince uygulanmayan bu adabın, hayati önemde odluğunu, şimdi bir kez daha gördük ve yaşadık mı? Şimdi biz İslam’ın bu vb. küçük görülen adap ve kurallarını hem bizzat uygulayıp kendi nesillerimize anlatacağız. Ama bununla da kalmayıp bunu kitle iletişim organlarının her türlüsüyle yoğun bir şekilde insanlığa da ileteceğiz. Böylelikle sadece özelde İslam ümmetinin, genelde insanlığın sağlığına katkıda bulunmuş olacağız. Ama daha önemlisi “Kurtuluş İslam’dadır.” “Huzur İslam’dadır” “sağlık ve afiyet İslam’dadır.” “şefkat ve merhamet İslam’dadır.” Ve “Kâfirler istemese de Zafer İslam’ındır.” Vb. mesajları haykırmış olacağız.