Hüsnü Ağabeyi ve Camdan Dağlar…
Dağlar...
Hiçbir şey
dağlar kadar “Ah!” çektirmemiştir… Ve hiçbir şey dağlar kadar güftelere,
şiirlere nede hasret dolu satırlara konu olmamıştır… Sıralıdır ya da sırasız,
fakat bir şey vardır ki; bekleyeni bırakır hep sabırsız… Dağlar, uzay
çölünde yol alan dünyanın, hazineler barındıran hörgücü ve toprağın çok zarif
kamburlarıdır… Eğer toprağın yaslandığı bir dağ var ise; ovası da
güzeldir, deresi de… Dağlar arkasını göstermez, sırlarına sadık ve yeri ayakta
tutan muazzam hazineli direklerdir. Dağlar sadece imanın nuruyla sırlarını açar
ve arkasını gösterir ve de bolca düşündürür... Ovada ki tefekkür, dağda vites
yükseltir ve ovaya, yaylaya da başka pencereler açar ve anlam katar... Dağlar
Rab'bisiyle baş başa kalmak isteyen Bediüzzaman gibi iman kahramanlarının nakış
nakış tefekkür işledikleri mekânlar haline döner…
Küçükken
dağların arkasını merak ederdim ve keşke dağlar camdan olsaydı ve ardını
görebilseydim diye düşünürdüm... Sonra aziz Üstadımızın talebelerini yakından
görmek ve hizmet etmek nasip olunca, dağların arkasını görünebilme arzum yerine
gelmiş oldu... Bediüzzaman’ın, o dağ gibi talebelerini tanıyınca; her birinin
camdan dağ olduğuna kanaat etmiştim. İçlerini ve arkasını,
yaslandıkları ihlâsı, uhuvveti ve sadakati görebiliyordunuz... Baktığınızda;
halis iman hakikatleri ve Risale-i Nurlara tam sadakat görünüyordu... Yakinen
tanıdığım; Rahmetli Hulusi ağabeyimiz, Sungur ağabeyimiz, Bayram Yüksel
ağabeyimiz, Abdullah Yeğin ağabeyimiz, Said Özdemir ağabeyimiz, gibi Üstadın
has talebeleri ve vekilleri birer camdan dağ gibiydiler… Allah
hepsinin mekânlarını cennet etsin, dağlar gibi rahmetle muamele etsin. İşte
Üstadın son hayatta kalan mutlak vekili, hizmetkârı Hüsnü Bayramoğlu ağabeyimiz
de camdan kocaman bir dağ idi… Hüsnü ağabeyimizin yaslandığı asrımızın en
heybetli dağı ise; âmirâne küfre karşı “İ'câz-ı Kur'ân'ı beyan et.” Sözüne
karşılık, dağlar gibi hakikatleri ortaya koymuş Bediüzzaman idi. Hüsnü
ağabeyimiz camdan bir dağdı. Bakınca; İman Reçetelerini özellikle en şeffaf bir
şekilde İhlâs Risalesi’ni, Uhuvvet’i, Lahikaları, hizmet düsturlarını buğusuz
ve net gördük...
Camdan
dağ Hüsnü ağabeyimizde İman ve Kur’an hizmetine gencecik aşkı gördük, vatan
sevgisini, devlete sadakati ve Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a beklentisiz muhabbeti
ve yürekten alkışları gördük... O koca camdan dağa bakınca; ardında ki vakıfların
dünyanın her yerinde şevkle iman hizmetlerini gördük... O dağ, daima
devletimize – milletimize dua etmemizi, emperyalistlerin oyununa ve Kur’an
hizmetine kurulan tuzaklara düşmememizi bize gösterdi... Dağılmanın; bölük – pörçük
olmanın İman ve Kur’an hizmetine zarar vereceğini gösterdi. O camdan dağ, hangi
yaşta olursak olalım, ilk günün heyecanı ile iman hizmetkârı olmamız gereğini
öyle net bir şekilde gösterdi ki… Biz o dağda günümüz imkânları ile
Üstadımızın hizmet tarzını bozmadan, katıksız ve en saf haliyle yerine
getirmeyi gördük. Nur Söz’de, içi dolu bir dağın nasıl da tevazulu
ve başı önde olacağını gördük. O içi dolu dağ, bizi daima dağların
sultanına; Risale-i Nurlara ve Bediüzzaman’ın hizmet modeline yön gösterici bir
dağ oldu, söz konusu Nur Reçeteleri olunca; küçücük bir kum tanesi oldu… İhlâs
ve uhuvvetin temini için şeffaflığını hiç bozmadı. Ve sanki o camdan dağ,
zalimlerin zalimce zehirlediği Bediüzzaman yerine şehit olan Hafız Ali ağabeyi
gibi günümüzde ikinci bir Hafız Ali oldu. Küresel zalimlerin bir nevi zehri
olan terörist mikroba, İmana ve Kur’an’a hizmet edenler için ve bu milletin
maddi ve manevi yüzünün gülmesine vesile olan Cumhurbaşkanımız Erdoğan için
doksan seneye varan ömrünü feda etti. Mübarek Ramazanda ikinci bir Hafız Ali
oldu, şehit olarak ebetlere gitti. Hem ne gidiş; arkada İman hizmetine ne
şahitler bırakarak gitti… Mekânı anasının sütü gibi hak ettiği cennet olsun!
Evet, bir
zamanlar, camdan olmasını arzu ettiğim dağlar yerine ardını gördüğümüz ihlâs
abidesi ağabeyleri gördük... Küfür karşısında dağ gibi dik durdular, tevazu ile
içlerini ve yaslandıkları hakikatleri gösterdiler ve dağ gibi muhabbetler
alarak gittiler…
Aslında
arkasını ve yaslandığı kudret-i İlâhiye gösteren dağlar camdanmış; iman gözüyle
bakınca, kırılmalar buğulanmalar oluşmadan, uzak mesafeleri bile en net şekilde
gösteriyormuşlar. Dağlar ve kocaman hikmetlerle yaratılan her bir zerre camdan
bir dağ... Üstlendikleri vazifeler büyük, ibadetleri büyük ve camdan bir dağ
olarak arkasındaki gösterdikleri sonsuz kudret büyükler Büyüğü…
Son söz:
Hüsnü Ağabeyimizle en son 21 Mart’ta 18.06 da görüşmüştük. Yine yazılarımı
takip ettiğini şevk verici bir şekilde anlattı... Dua istedi, kardeşlere selam
etti ve istikametten ayrılmamamız için dua etti, memnuniyetini belirtti. Mekânı
cennet, karşılayanları ise başta Efendimiz (sav) ve Üstadımız ve de ağabeyler
olsun. Hepimizin başı sağ olsun, ağabeyimizin tavsiyeleri ise her daim
kulağımıza küpe olsun. Zaten Nurlar dışında hiç bir tavsiyesi olmadı. Biz
razıyız, yüce Mevla razı olsun. Ruhuna El Fatiha…