Hüsn-ü zan
“Kuşkulanmak, kesin bilgiye ulaşmak, itham etmek” anlamlarındaki zan “Bir şeyin mahiyeti konusunda mümkün durumlardan birinin ağır basmasıyla oluşan sübjektif kanaat” olarak açıklanır. Herhangi bir olay ya da olgunun iyiye yorumlanmasına “hüsn-ü zan”, kötüye yorumlanmasına “su-i zan” adı verilmiştir.
Yüce dinimiz İslam’ın istediği
davranışlardan birisi de mümkün mertebe hüsn-i zanla hareket edip gereksiz su-i
zanlardan kaçınmaktır. Allah (c.c.), “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan
sakının” (Hucurât, 49/12) buyurmuştur. Hüsn-ü zan, kişilere ve olaylara iyi
niyetle bakmak, iyiye yormak ve iyi düşünmek olduğu gibi, su-i zan ise kesin
bir delil olmaksızın insanlar ve olaylar hakkında kötü düşünmek ve emin
olmadığı hâlde karşısındaki hakkında ithamda bulunmaktır. Hüsn-ü zan ile amel
etmek bazen vaciptir. Hem Allah hakkında hem de Müslümanlar hakkındaki su-i zan
haramdır.
Karşılaştığımız her türlü durumu
kendimiz için olumlu veya olumsuz bir sonuca çevirebilmek bizim elimizdedir.
Hayata ve olaylara imani penceredn bakmakla olumluya, nefsani pencereden
bakmakla olumsuza yönelebiliriz. Salih Müslümanın sıfatlarından biri de
insanlara ve olaylara hüsn-ü zann ile bakmasıdır.
İyimser olmayı emreden dinimiz
kötümserliği yasaklamıştır. Aksini gösteren kesin bir delil olmadıkça kimseye
suç isnat edilemez. Çünkü Müslümanlarda
beraet-i zimmet yani suç ve günahtan uzak olmak esastır. Su-i zan, Kur’an-ı
Kerim’de günah davranışlar arasında sayılmış, Yüce Allah su-i zannı emirle
yasakladığı gibi Peygamber Efendimiz de (s.a.s.) zandan sakındırmış, “Zan,
yalanın ta kendisidir” (Müslim, Birr, 28) buyurmuştur.
Zan ile hareket etmek insanlar
arasındaki ilişkilerin bozulmasında etkili olduğu gibi, Müslümanlar hakkında
kötü düşünmek, şeytana fırsat veren ve birçok kötülüğe kapı açan bir
yaklaşımdır. Telafisi imkânsız zararlar verip büyük fitnelere sebep olabilir. Müslüman,
bardağın dolu tarafına bakmayı kendine şiar edinmeli, hayatın ve olayların güzel
ve faydalı yönlerini görmeye çalışmalıdır. Çünkü Müslümana karşı hüsn-ü
zannı ilke edinmek ve su-i zanla başkalarına zarar vermekten kaçınmak
dinimizin temel bir ahlak ilkesidir.
“Şu üç özelliği taşıyan
Müslümanın kalbinde hıyanet ve kin bulunmaz, Allah için ihlaslı amel, bütün
Müslümanlara karşı iyi niyetli ve nasihatçi olma ve fikir ve amelde
Müslümanlarla birlik olma” (İbn Mâce, Mukaddeme, 1 8). Buyuran Hz.
Peygamberimiz (s.a.s) “Her duyduğunu nakletmesi kişiye yalan olarak yeter”
(Müslüm, Mukaddime,5) sözüyle zannın ne kadar sakıncalı olduğunu, yalanla bir
olabileceğini bizlere bildirmekte ve sakınmamızı emretmektedir.
Zannın bir yüzü ilim ise diğer
yüzü ise cehalettir. Bir yüzü helal ise diğer yüzü haramdır. Bir yüzü mutluluk
ise diğer yüzü mutsuzluktur. Bir yüzü doğru ise diğer yüzü yanlıştır. İlmi,
helal, mutlu ve doğru yönüyle hüsn-ü zan, öncelikle Allah’a karşı daha sonra da
müminlerin kendi arasında uymaları gereken bir haslet olduğu gibi diğer yönüyle
cehalet, haram, mutsuzluk ve yanlış olan su-i zan zan heva, heves ve nefsanî
arzuların yörüngesindeki insanın felaketidir. Hüsn-ü zan bir güzel haslet
olduğu gibi su-i zan bir kul hakkıdır. Saygı istiyorsan önce sen saygı göster.
Sevgi istiyorsan önce sen sev. İyilik istiyorsan önce sen iyilik yap. Şefkat
istiyorsan önce sen şefkatli davran.
Ya Rab! Bize susma halimizin
tefekkür, konuşma halimizin zikir, bakışımızın ibret olmasını ve iyilikleri
emredip kötülüklerden sakınmamızı nasip eyle. Bizleri hüsn-ü zan sahibi
insanlardan eyle.