Hükümete açık mektup
Sayın Cumhurbaşkanım!
Sayın Milli Eğitim Bakanım ve eğitimle ilgili tüm yetkililer! 1947 yılından bu
yana ülkemizin hemen tüm hayati geleceğinin başta ABD olmak üzere birtakım
karanlık odaklara teslim edildiğini siz bizden daha iyi biliyorsunuz. 15 Temmuz
darbesine kadar ülkenin o karanlık odakların içimizdeki piyonlarının
kontrolünde olduğunu biliyoruz. Bu tarihi kırılma noktasından sonra; ekonomik,
siyasi, kültürel, askeri ve diğer alanlarda bağımsızlık mücadelesi verdiğinizi
de biliyoruz. Ancak neslimizi; bizi biz yapan değerlerimiz üzere
yetiştirmediğimiz sürece, bu bağımsızlık mücadelesinde başarılı olamayız.
Neslimizin
bizim çocuklarımız olarak yetişmelerinin olmazsa olmaz şartı, milli eğitim
sistemimizin gerçekten milli olmasıdır. Yıllardır “stratejik ortaklık”
maskesiyle bize stratejik düşmanlık yapanların kontrolündeki bir eğitim sistemi
milli olamaz. Milli Eğitim sistemimizi altüst
eden, Türkiye’yi parçalayacak alt yapıyı oluşturan ve bizi biz yapan değerleri
yok etmeyi planlayan bir sistem milli olamaz. İşte bu sistem, ABD ile 27 Aralık
1947 tarihinde imzalanan “Fulbright” Anlaşması’nın bize dayattığı sistemdir. ABD
Fulbright Bürosu, Fulbright Komisyonu, Fulbright bursu, Fulbright kredisi vb.
çok sayıda ad altında, yalnız Türkiye’de değil, hemen bütün ekonomik, siyasal
işgali altındaki ülkelerde çalışmalarını sürdürmektedir.
Milli Eğitim’de 27 Aralık 1947′de
imzalanan Fulbright Anlaşması ile oluşturulan komisyon T.C eğitim sistemini
şekillendirmekte. Anlaşma gereği komisyonun başkanlığını ABD’nin Türkiye’deki Büyükelçisi
yapmakta. Fulbright Komisyonu, ilkokuldan İmam Hatip’e kadar, tüm eğitim
müfredatını belirlemekte. Yarısı ABD’lilerden oluşan sekiz kişilik komisyona
ABD’nin Türkiye büyükelçisi başkanlık etmektedir.
Sözü edilen Anlaşmanın birinci maddesi şöyledir:
” Türkiye’de
Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu adı altında bir komisyon kurulacaktır. Bu
komisyon, niteliği bu anlaşmayla belirlenen ve parası T.C Hükümeti tarafından
finanse edilecek olan eğitim programlarının yönetimini kolaylaştıracak ve
Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika Birleşik Devletleri tarafından tanınacaktır. “
Anlaşmanın 5. maddesi, Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim
komisyonunun kuruluşunu belirlemektedir. (Burası çok önemli)
“Komisyon; dördü
T.C vatandaşı, Dördü de ABD vatandaşı (ki ikisi mutlak C.I.A ajanı olmuştur)
olmak üzere sekiz üyeden oluşacaktır. ABD’nin Türkiye’deki diplomatik misyon
şefi, komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması halinde
kararı komisyon başkanı verecektir.”
Türkiye ve ABD Hükümetleri
Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması hakkındaki Anlaşma’nın en önemli özelliği;
Türkiye’de kazanılacak Amerikan yanlısı
kadroların eğitilme biçiminin saptanması ve bu iş için gerekli giderleri
karşılama yöntemlerinin belirlenmesidir. Belirlemeler aynı zamanda, Amerika’nın
Türkiye’ye göndereceği uzman, araştırmacı, öğretim üyesi adı altındaki personel
için de yapılmaktadır. ABD’ye, Türkiye’de “yardım” edip “işbirliği” yapacak,
geleceğin “Türk” yöneticilerini yetiştirmek üzere, Amerika’ya götürülecek Türk
öğrenci, öğretim üyesi ve kamu görevlilerinin konumları da bu anlaşmayla
belirlenmektedir.
Çocuklarımız sadece
yarınlarımız değil, şu anımız, geleceğimiz, dünyamız ve ahiretimizdirler. Zira
biz, şu hadisi şerife iman ediyoruz. “İnsanoğlu
öldüğü zaman bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu 3 şey bundan
müstesnâdır: Sadaka-i câriye, istifâde edilen ilim, kendisine duâ eden hayırlı
evlât.” (Müslim, Vasiyyet, 14) Yani neslimizi İslami değerlerimiz üzere eğitip terbiye ettiğimiz
takdirde, onlar sadece bu dünyada yüz akımız ve izzetimiz olmayacaklar. Aynı
zamanda ahiretimizde de saadet, cennet ve cemalullah vesilesi olacaklardır.
Genç
nüfusumuzla öğünüp duruyoruz. Hâlbuki bizim genç nüfusumuz bizim değerlerimizle
değil de ezeli düşmanlarımızın bize dayattığı değerlerle büyümüşlerse, ne kadar
bizimdir? “Davul bizim boynumuzda, tokmak başkasının elinde” şeklinde güzel bir
söz var. Bu söz, bizim genç nüfusumuz ve neslimizle ilgili ahvalimizi de anlatıyor.
Neslimizi bizim analarımız dokuz ay kadınlarında, üz yıl kucaklarında ve ömür
boyu da yüreklerinde taşımaktadırlar. Anne babalar olarak neslimizi yetiştirmek
için saçlarımızı, sakallarımızı süpürge etmişiz. Ancak nesillerimizin eğitim ve
terbiyesine gelince, onları düşmanlarımıza teslim etmişiz.
Sonuç
olarak tüm yetkililerimizden isteğimiz, daha da geç olmadan adeta darağacında
asılı bulunan Mili Eğitimimizin boynundaki yağlı ilmeğin bir an önce
çıkarılmasıdır. Neslimizi bizim neslimiz yapacak milli ve yerli bir eğitim
sistemiyle yola devam edilmesidir.