Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.83
Gram Altın
2969.25
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Haziran 2023

​Hükümete açık mektup

Sayın Cumhurbaşkanım! Sayın Milli Eğitim Bakanım ve eğitimle ilgili tüm yetkililer! 1947 yılından bu yana ülkemizin hemen tüm hayati geleceğinin başta ABD olmak üzere birtakım karanlık odaklara teslim edildiğini siz bizden daha iyi biliyorsunuz. 15 Temmuz darbesine kadar ülkenin o karanlık odakların içimizdeki piyonlarının kontrolünde olduğunu biliyoruz. Bu tarihi kırılma noktasından sonra; ekonomik, siyasi, kültürel, askeri ve diğer alanlarda bağımsızlık mücadelesi verdiğinizi de biliyoruz. Ancak neslimizi; bizi biz yapan değerlerimiz üzere yetiştirmediğimiz sürece, bu bağımsızlık mücadelesinde başarılı olamayız.

Neslimizin bizim çocuklarımız olarak yetişmelerinin olmazsa olmaz şartı, milli eğitim sistemimizin gerçekten milli olmasıdır. Yıllardır “stratejik ortaklık” maskesiyle bize stratejik düşmanlık yapanların kontrolündeki bir eğitim sistemi milli olamaz. Milli Eğitim sistemimizi altüst eden, Türkiye’yi parçalayacak alt yapıyı oluşturan ve bizi biz yapan değerleri yok etmeyi planlayan bir sistem milli olamaz. İşte bu sistem, ABD ile 27 Aralık 1947 tarihinde imzalanan “Fulbright” Anlaşması’nın bize dayattığı sistemdir. ABD Fulbright Bürosu, Fulbright Komisyonu, Fulbright bursu, Fulbright kredisi vb. çok sayıda ad altında, yalnız Türkiye’de değil, hemen bütün ekonomik, siyasal işgali altındaki ülkelerde çalışmalarını sürdürmektedir.

Milli Eğitim’de 27 Aralık 1947′de imzalanan Fulbright Anlaşması ile oluşturulan komisyon T.C eğitim sistemini şekillendirmekte. Anlaşma gereği komisyonun başkanlığını ABD’nin Türkiye’deki Büyükelçisi yapmakta. Fulbright Komisyonu, ilkokuldan İmam Hatip’e kadar, tüm eğitim müfredatını belirlemekte. Yarısı ABD’lilerden oluşan sekiz kişilik komisyona ABD’nin Türkiye büyükelçisi başkanlık etmektedir.

Sözü edilen Anlaşmanın birinci maddesi şöyledir:

” Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu adı altında bir komisyon kurulacaktır. Bu komisyon, niteliği bu anlaşmayla belirlenen ve parası T.C Hükümeti tarafından finanse edilecek olan eğitim programlarının yönetimini kolaylaştıracak ve Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika Birleşik Devletleri tarafından tanınacaktır. “

Anlaşmanın 5. maddesi, Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim komisyonunun kuruluşunu belirlemektedir. (Burası çok önemli)

“Komisyon; dördü T.C vatandaşı, Dördü de ABD vatandaşı (ki ikisi mutlak C.I.A ajanı olmuştur) olmak üzere sekiz üyeden oluşacaktır. ABD’nin Türkiye’deki diplomatik misyon şefi, komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması halinde kararı komisyon başkanı verecektir.”

Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması hakkındaki Anlaşma’nın en önemli özelliği; Türkiye’de kazanılacak Amerikan yanlısı kadroların eğitilme biçiminin saptanması ve bu iş için gerekli giderleri karşılama yöntemlerinin belirlenmesidir. Belirlemeler aynı zamanda, Amerika’nın Türkiye’ye göndereceği uzman, araştırmacı, öğretim üyesi adı altındaki personel için de yapılmaktadır. ABD’ye, Türkiye’de “yardım” edip “işbirliği” yapacak, geleceğin “Türk” yöneticilerini yetiştirmek üzere, Amerika’ya götürülecek Türk öğrenci, öğretim üyesi ve kamu görevlilerinin konumları da bu anlaşmayla belirlenmektedir.

Çocuklarımız sadece yarınlarımız değil, şu anımız, geleceğimiz, dünyamız ve ahiretimizdirler. Zira biz, şu hadisi şerife iman ediyoruz. “İnsanoğlu öldüğü zaman bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu 3 şey bundan müstesnâdır: Sadaka-i câriye, istifâde edilen ilim, kendisine duâ eden hayırlı evlât.” (Müslim, Vasiyyet, 14) Yani neslimizi İslami değerlerimiz üzere eğitip terbiye ettiğimiz takdirde, onlar sadece bu dünyada yüz akımız ve izzetimiz olmayacaklar. Aynı zamanda ahiretimizde de saadet, cennet ve cemalullah vesilesi olacaklardır.

Genç nüfusumuzla öğünüp duruyoruz. Hâlbuki bizim genç nüfusumuz bizim değerlerimizle değil de ezeli düşmanlarımızın bize dayattığı değerlerle büyümüşlerse, ne kadar bizimdir? “Davul bizim boynumuzda, tokmak başkasının elinde” şeklinde güzel bir söz var. Bu söz, bizim genç nüfusumuz ve neslimizle ilgili ahvalimizi de anlatıyor. Neslimizi bizim analarımız dokuz ay kadınlarında, üz yıl kucaklarında ve ömür boyu da yüreklerinde taşımaktadırlar. Anne babalar olarak neslimizi yetiştirmek için saçlarımızı, sakallarımızı süpürge etmişiz. Ancak nesillerimizin eğitim ve terbiyesine gelince, onları düşmanlarımıza teslim etmişiz.

Sonuç olarak tüm yetkililerimizden isteğimiz, daha da geç olmadan adeta darağacında asılı bulunan Mili Eğitimimizin boynundaki yağlı ilmeğin bir an önce çıkarılmasıdır. Neslimizi bizim neslimiz yapacak milli ve yerli bir eğitim sistemiyle yola devam edilmesidir.