Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
04 Eylül 2020

Hukukun milliliği meselesi

Adli yıl münasebetiyle düzenlenen törende Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca’nın konuşmasında dile getirdiği ezber bozan cümleleri üzerine kaleme alınan iki köşe yazısı okudum. Bu minval üzere düşündüklerimi paylaşmak istiyorum. Ama önce Yargıtay Başkanı’nın ilgili cümlelerini aktaralım.

“Bize yakışan kolaycı bir anlayışla ithal edip tüketmek değil, her alanda olduğu gibi geniş bir açık görüşlülükle hukuk alanında da üretmek, örnek olmak ve ihraç etmektir”

Yargıtay Başkanı bu ifadeleri ile açıkça hukuk resepsiyonu’ndan yani bir toplumun hukukunun, başka bir ülke tarafından tercüme edilip iktibas edilmesi halinden söz ediyordu. Belki Cumhuriyetin kuruluş yıllarında toplum olarak yetkin değildik ama gerekli tecrübe ve bilgi birikimine artık ulaştık demeye getiriyordu. Kendi hukukumuzu yapar hatta bunu dünyaya sunabiliriz bile, diyordu.

Konu üzerine Yeni Şafak’tan Yasin Aktay ve Karar gazetesinden Yıldıray Oğur görüşlerini içeren yazılarını köşelerinde yayınladılar. Her iki yazar çok farklı perspektiften olayı ele almıştı.

Yasin AktayYurtta Adalet, dünyada adalet” başlıklı yazısında, Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan ithalciliğin, Türkiye’nin kanunlarını yapacak bilgi birikimi ve hukuk kültüründen yoksun olduğu şeklindeki izahın gerçekçi olmadığını, sadece, kaygısı ideolojik olan tercihin haklılaştırılmasına yarayacağını dile getiriyordu.

Haksız da değildi. Dünyada adaleti şiar edinmiş bir imparatorluğun bakiyesi olarak bizlerin ”hukuk” anlayışından yoksun, kültüründen kifayetsiz olduğumuzu söyleyebilmek kendimiz hakkında yapabileceğimiz en büyük bühtandı.

Diğer yazar Yıldıray OğurSırada yerli ve milli hukuk mu var?” isimli yazısında her zamanki gibi ‘Batının evrensellik iddiasına aman bir halel gelmesin’ hassasiyeti ile cümlelerini peşi sıra döktürüyordu. “İlk defa hukukun evrenselliğine değil milliliğine vurgu yapan hatta yerli hukuk üretip ihraç etmekten bahseden bir Yargıtay başkanı dinledik” diyerek taaccübünü kızgın ve kırgın bir eda ile dile getiriyordu.

Sayın yazara göre hukuk evrenseldi(!). Kaynağı da tartışmasız Batı idi. Yani Batı üretir ve dünya tüketirdi. Neyi? Sadece hukuku mu? Hayır, her şeyi! Hukuk, siyaset, ekonomi, kültür, bilgi, bilim; hâsılı akla gelebilecek olan her şeyi.

Bu bir ezberdi; Batının ürettiği bir ezber… “Karar” gazetesi bu ezberi beslemek misyonu ile yüklü, azim ve karar sahibi bir mevkute.

Batının çizdiği sınırların ötesine mi çıktın yöneltilecek itham hazır: Totaliterlik

Ne kadar komik değil mi?

Wael B. Hallaq başta hukuk olmak üzere getirilmiş Avrupa tarzı kavram ve kurumların etkisinin yeni bir özne yaratmak olduğunu söyler. Dünyayı modern devlet ve ulus lenslerinden görecek yeni bir özne. (Modernitenin Reformu. Sf: 26)

Daha açık bir ifade ile total hale gelmiş bir dünya… Batının iddia ve söylemlerine karşı edilgen bir insanlık… Dolayısıyla dünya beşten küçüktür zokasına boyun büken koyunumsu sürüler.

Totalitarizmin evrenselleşmiş hâli.

Gelelim hukukun evrenselliği meselesine. Hukuk asla evrensel olamaz. Bir hukukun evrensel olabilmesi için farklı toplumların olmaması iktiza eder. Mesela bütün dünyanın Batılılaşmış olması gibi. Bu iddia hukukun ideolojikleşmiş halidir. İdeolojikleşen hukuk “niçin”ini kaybeder. Artık üzerine dayandığı toplum için değil, Avrupa Birliği için hukuk olmuş olur.

Böyle bir hukuk aynı zamanda saygınlığını da kaybeder. Başka toplumların din, ahlâk, örf, töre gibi sosyal normlarından neşet eden bir hukuk iktibas edilince, iktibas eden toplumun sosyal normları ile çatışır. Böylece toplumla sorunlu hale gelir, saygınlığını ve giderekte meşruluğunu yitirir.

Çünkü artık hukuk “adalet” için değil toplumsal mühendislik için kullanışlı bir aparat haline gelmiş olacaktır. Dünyayı tek tipleştirmenin aparatı.

Bizim evrensel (!) hukuk taraftarlarımız nezdinde AİHM’si kararlarının nas mesabesinde olması hiç de boşuna değildir.

Evrensel diye tanıtılan hukuk insanlığın vicdanını köreltmek gibi bir işlevi de yerine getirir. Müstekbirlerin mazlum bir ülkeyi istila etmeden önce Birleşmiş Milletlerden şekline uygun karar çıkartması gibi.

Sonra gelsin soygun…

Eee kolay değil… Adamlar geri kalmış ülkelere medeniyet, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi götürüyor. Elbette karşılığında da bir şeyler götürecekler.

Hem maddi hem de manevi…