Hukukun milliliği meselesi
Adli yıl münasebetiyle düzenlenen törende Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca’nın konuşmasında dile getirdiği ezber bozan cümleleri üzerine kaleme alınan iki köşe yazısı okudum. Bu minval üzere düşündüklerimi paylaşmak istiyorum. Ama önce Yargıtay Başkanı’nın ilgili cümlelerini aktaralım.
“Bize yakışan kolaycı
bir anlayışla ithal edip tüketmek değil, her alanda olduğu gibi geniş bir açık
görüşlülükle hukuk alanında da üretmek, örnek olmak ve ihraç etmektir”
Yargıtay Başkanı bu ifadeleri ile açıkça hukuk
resepsiyonu’ndan yani bir toplumun hukukunun, başka bir ülke tarafından tercüme
edilip iktibas edilmesi halinden söz ediyordu. Belki Cumhuriyetin kuruluş yıllarında
toplum olarak yetkin değildik ama gerekli tecrübe ve bilgi birikimine artık
ulaştık demeye getiriyordu. Kendi hukukumuzu yapar hatta bunu dünyaya
sunabiliriz bile, diyordu.
Konu üzerine Yeni Şafak’tan Yasin Aktay ve Karar gazetesinden
Yıldıray Oğur görüşlerini içeren yazılarını köşelerinde yayınladılar. Her iki yazar
çok farklı perspektiften olayı ele almıştı.
Yasin Aktay “Yurtta
Adalet, dünyada adalet” başlıklı yazısında, Cumhuriyetin ilk yıllarında
yapılan ithalciliğin, Türkiye’nin kanunlarını yapacak bilgi birikimi ve hukuk
kültüründen yoksun olduğu şeklindeki izahın gerçekçi olmadığını, sadece, kaygısı
ideolojik olan tercihin haklılaştırılmasına yarayacağını dile getiriyordu.
Haksız da değildi. Dünyada adaleti şiar edinmiş bir
imparatorluğun bakiyesi olarak bizlerin ”hukuk” anlayışından yoksun, kültüründen
kifayetsiz olduğumuzu söyleyebilmek kendimiz hakkında yapabileceğimiz en büyük
bühtandı.
Diğer yazar Yıldıray
Oğur “Sırada yerli ve milli hukuk mu
var?” isimli yazısında her zamanki gibi ‘Batının evrensellik iddiasına aman
bir halel gelmesin’ hassasiyeti ile cümlelerini peşi sıra döktürüyordu. “İlk
defa hukukun evrenselliğine değil milliliğine vurgu yapan hatta yerli hukuk
üretip ihraç etmekten bahseden bir Yargıtay başkanı dinledik” diyerek taaccübünü
kızgın ve kırgın bir eda ile dile getiriyordu.
Sayın yazara göre hukuk evrenseldi(!). Kaynağı da tartışmasız
Batı idi. Yani Batı üretir ve dünya tüketirdi. Neyi? Sadece hukuku mu? Hayır,
her şeyi! Hukuk, siyaset, ekonomi, kültür, bilgi, bilim; hâsılı akla
gelebilecek olan her şeyi.
Bu bir ezberdi; Batının ürettiği bir ezber… “Karar” gazetesi bu ezberi beslemek misyonu
ile yüklü, azim ve karar sahibi bir mevkute.
Batının çizdiği sınırların ötesine mi çıktın yöneltilecek
itham hazır: Totaliterlik
Ne kadar komik değil mi?
Wael B. Hallaq başta hukuk olmak üzere getirilmiş
Avrupa tarzı kavram ve kurumların etkisinin yeni bir özne yaratmak olduğunu söyler. Dünyayı modern devlet ve
ulus lenslerinden görecek yeni bir özne. (Modernitenin Reformu. Sf: 26)
Daha açık bir ifade ile total hale gelmiş bir dünya… Batının
iddia ve söylemlerine karşı edilgen bir insanlık… Dolayısıyla dünya beşten küçüktür zokasına boyun
büken koyunumsu sürüler.
Totalitarizmin evrenselleşmiş hâli.
Gelelim hukukun evrenselliği meselesine. Hukuk asla evrensel olamaz. Bir hukukun
evrensel olabilmesi için farklı toplumların olmaması iktiza eder. Mesela bütün
dünyanın Batılılaşmış olması gibi. Bu iddia hukukun ideolojikleşmiş halidir. İdeolojikleşen hukuk “niçin”ini kaybeder. Artık üzerine dayandığı toplum için değil,
Avrupa Birliği için hukuk olmuş olur.
Böyle bir hukuk aynı zamanda saygınlığını da kaybeder. Başka
toplumların din, ahlâk, örf, töre gibi sosyal normlarından neşet eden bir hukuk
iktibas edilince, iktibas eden toplumun sosyal normları ile çatışır. Böylece
toplumla sorunlu hale gelir, saygınlığını ve giderekte meşruluğunu yitirir.
Çünkü artık hukuk “adalet” için değil toplumsal mühendislik
için kullanışlı bir aparat haline gelmiş olacaktır. Dünyayı tek tipleştirmenin
aparatı.
Bizim evrensel (!) hukuk taraftarlarımız nezdinde AİHM’si
kararlarının nas mesabesinde olması hiç de boşuna değildir.
Evrensel diye tanıtılan hukuk insanlığın vicdanını köreltmek
gibi bir işlevi de yerine getirir. Müstekbirlerin mazlum bir ülkeyi istila
etmeden önce Birleşmiş Milletlerden şekline uygun karar çıkartması gibi.
Sonra gelsin soygun…
Eee kolay değil… Adamlar geri kalmış ülkelere medeniyet,
insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi götürüyor. Elbette karşılığında
da bir şeyler götürecekler.
Hem maddi hem de manevi…